PANEL NOTLARI     /    VOLKAN KONAK   /  OKTAY ÇAKIROĞLU DUYURUSU

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Başkanı  Oktay Çakıroğlu  Çernobil faciası üzerine yaptığı bir açıklaması www.mynet.com web sitesinde yayınlanmaya başlayalı 2 gün olmasına rağmen  haberi yüz binlerce kişi okuyarak  habere tepki yorumları yazmışlardır.
           Bşk. Oktay Çakıroğlu  olay üzerine Türkiye de yapılan ölçümlerde hiçbir vatandaşın vücudunda radyoaktif kalıntıya ve kansere sebep olacak radyoaktif bozulmaya  rastlanmadığını  beyan etmiştir. ( Bu olay üzerine insanların kontrol edildiğini gören veya duyanınız var mı? nerede  tarama yapıldı bilen var mı?) O. Çakıroğlu  kazadan etkilenmede en fazla Ukrayna,İsveç,Fillandiyanın etkilendiğini beyan ederken yazının sonucunda 18 ülkenin etkilendiğini bu Ülkelerde sosyal travma olduğunu Türkiye nin bu sıralamada 16. sırada olduğunu belirtmiştir. (Bizde sosyal travma olmadı bunun sebebi bilinçsiz ve tepkisiz bir toplum oldukta ondan olacak her halde  ayrıca bütün resmi kurumlar bu konuda halka gerçekleri söylediklerini sanmıyoruz  Neden mi?
      Bu yazı üzerine İnternet te kısa bir araştırma yaptım sizlere arz edeyim: 
      26 Nisan 1986 saatler 01,23 gösterirken Ukrayna nın  Kiev şehri yakınlarında bulunan Çernobil kasabasında  bulunan  Nükleer santralin  4. reaktörü infilak etti. Patlamayla birlikte reaktör alevler içinde kaldı. Uzun süren yangın sonucunda  Hiroşima ya atılan atom bombasından yüzlerce misli  radyoaktif element atmosfere yayıldı .  İlk duyurularda 31 kişinin öldüğünü duyurdu Sovyet yetkilileri  ilk hafta içerisinde on binlerce ölü olduğunu 50 bin kişinin ağır etkilendiğini  3.5 milyon Ukraynalının radyasyondan etkilendiğini açıklamak mecburiyetinde kalmışlardır.
        Bütün dünyada büyük tepkilere yol açan bu nükleer kaza yurdumuzda infiale sebep olmamak bahanesi ile üstü kapatılmaya çalışılmış halende çalışılmaktadır.  Yaşadığımız olaylar ise bu işin kolay örtbas edilemeyeceğini bu gün daha bariz göstermektedir.
        Türkiye Atom Enerjisi Kurumu  Resmi web sitesinde yayınladığı ölçümlerde olayın ne kadar vahim olduğunu belirtmesine rağmen açıklama sonucunu tehlike yok diye belirtmektedir. bu gülünç beyanları www.taek.gov.tr/bilgi/bilgi_maddeler/nukleer_kaza_doz.html (artık sayfa silinmiş)  sayfasında  detaylı okuyabilirsiniz.
           Türkiye Atom Enerjisi Kurumu  Normal koşullarda 8-10 Mikro Rötgen/saat olan doğal radyasyon oranının 4-5 mayıs 1986 tarihinde 30-50 Mikro Rötgen/saat düzeyine ulaştığını  en yüksek  radyasyon ölçümünün 150 Mikro Rötgen/saat ile Karasu kıyılarında ölçüldüğünü tespit etmişlerdir.
           Olaydan sonra doğu Karadeniz çay fabrikalarında yapılan ölçümlerde  12.500 Bg/kg lik limiti aşan çaylar depolanmış, (58.000 Ton ) beş yıl sonra gömülme kararı alınıştır. ( ne kadarı???? )
          1987 yılında yapılan ölçümlerde 3000 Bg/kg  seviyesine düşmüş
          1988 yılında yapılan ölçümlerde 540-500 Bg/kg  seviyesine düşmüş
          1989 yılında yapılan ölçümlerde 150-300 Bg/kg  seviyesine düşmüş

Normal seviye 8-10  Bg/kg  seviyesi altında olduğu gerçeğinden yola çıkarsak 12.500 Bg / kg lik radyasyon altında olan çayları bu ülke insanına içirdiler  bu nasıl matematik mantığı 8-10 Bg/kg  nerde 12.500 Bg/kg  altı nerede hala tehlikeli durum yok diyorlar.  bu Proflar ya yazı yazmasını bilmiyorlar, yada bu yazıların başını başkaları yazıyor,sonunu başkaları yazıyor ve birbirlerinden haberleri yok ????
          Birde olayın insan ve hayvanlar boyutu  var . Çaylar bu kadar etkilenirken bu bölgede yaşayan  İnsanlar için ne yapılmış normal radyasyon 30 Mikro Rötgen/saat olan seviye olay sonrasında  150 Mikro Rötgen/saat seviyelerini aşarken  acilen bu bölgenin boşaltılması tabiatın kendisini temizlemesi süresince buralarda yaşamın asgariye indirilmesi, en azından halk bilinçlendirilerek kullanım malzemeleri ve gıdalar dışarıdan getirilmesi gerekirdi. Medeni dünya böyle yapıyor. Biz ise üç paralık çayları bile  imha edemiyor bütün yurda bunları içiriyoruz !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!  ( felaketi bölgenin dışına taşıyoruz Neden? üç kuruş tasarruf için ) evet beyler tasarruf ettiğiniz paralar bu gün bu hayatları kurtarmaya yetiyor mu?
         Japonya hala Hiroşima yaralarını sarma mücadelesi veriyor. Bizim böyle bir derdimizde yok  çare olacak kurumumuzda yok.

            Bu konuda  değerlendirmeyi siz değerli okuyucularıma bırakıyorum   zaten www.mynet.com  haberi yorumlarında halkımız bu olaya gereken cevabı vermiştir. merak eden yetkililer  lütfen buradaki feryatları okusunlar gereğini yapsınlar. yapıştıkları makamlar yarın huzuru ilahide kendilerini kurtaramayacaktır. yaşarken de vicdanları ruhlarına daima azap verecektir. üç paralık maaş için halktan gerçekleri saklamanın vebali  kolay yutulacak lokma değildir. lütfen gerçekçi olalım . Avrupalı olmaya hazırlandığımız  bu günlerde  bu davranışlar bizi Avrupa dan uzaklaştırmaktadır. Batının korktuğu Türk halkı değil Türkiye  bürokrasisinin kanun hukuk tanımamasıdır aslında.  Daha dün  eski yetkililer olay tarihinde gerçekleri mecburen sakladık  çünkü açıklasaydık hiçbir tarım ürünü ihraç yapamazdık ekonomimiz çökerdi diyebiliyor.  şimdi soruyoruz  o kazandığınız bence kirli dolarlarınız  halkımızın maruz kaldığı bu belayı telafi etmeye yeter mi ??????
      Şimdi aynı tutum sentetik tarım ürünleri ile yaşıyoruz Rusya bile bizden gıda ithalini yasakladı. millette bir feryat kazanamıyoruz zarar ettik !!!   beyler ürettiğiniz sağlığa zararlı ürünleri siz yaşayacaksınız diye biz tüketmeye mecbur muyuz.  Dünya organik tarım  diye can hıraş gayret ederken  biz hala  ancak 4-5 ayda doğal büyümesi gereken  tavukları 21 günlük piliçler olarak  soframıza koymaya ,2 yaşına gelmeden 500 kilo olmuş büyükbaş hayvanları tenceremize koymaya mecburken, Nebati margarin ve nebati çiçek yağı adı altında hayvan iç yağları (doymuş yağ) karıştırılmış  yağlarla damar sertliği ve kalp hastası olurken. ürün yetişmesinde ve ürünlerin korunmasında çok yoğun olarak kullanılan tarım zehirlerini  mecburen midemize indirirken (kuru üzüm,kuru incir,yıkanarak mı yenir?) bütün baklagillerde ambar süresi uzatılması için çok ağır zehirlerle zehirlenirken,nerede ise bütün sanayi gıda ürünlerinde anti bakteriyel adı altında bakteri üremesini engelleyen zehirleri o gıdalarla bünyemize alırken  çeşitli sentetik asla gıda olmayan gıda boyaları,tatlandırıcı esansları ,sentetik mayaları tüketirken insan olmanın gururunu toplum olarak ne kadar yaşayabiliyoruz.  Yarın bu işlerin vicdan azabını bu sağlıksız ürünler üretenlerden çok  onları denetlemekle görevli olanlar çekecektir. bunu asla unutmayalım.
      

BU ÜLKEDE KANSERDEN ÖLEN HER KİŞİNİN KATİLİ ,
İNSAN BÜNYESİNE ZARAR VEREN NESNELERİN  ÜRETİMİNİ YAPAN ve BU ÜRETİME FIRSAT VERENLERDİR.