YALAN
VE HARAM İLE ÇİLE OLAN HAYATLAR
Pek eskileri
bilmiyorum, yaşım o kadar eski değil. şöyle 40 - 50 sene evvelinde
köyümüzde işler imece ile yapılırdı, Bizim oralarda bu günde traktör
yok, arazi yapısı tarlaların traktör ile sürülmesine imkan vermez. o gün
bu gün tarlalar el gücü ile sürülür, mısır, lahana, fasulye, hıyar aşağı
köylerde patates tarımı yapılır.
Köy yerleşim
planlarımız Anadolu’nun diğer yerleşkeleri gibi şehir düzeninde
değildir, Buradaki ailelerin genelde 30-80 dönüm arasında küçük
arazileri vardır.
Her aile kendi arazisinde ev yapmıştır, komşuluk biraz uzaktan uzağa
yapılır. Fakat yakın samimiyet vardı.
Bu durum köylerin
ve mahallelerin sosyal dayanışmasına engel olmazdı. Şimdi şehirlerde
aynı apartmanda ikamet edenlerin birbirlerini tanımadıkları gibi köy
sakinleri de birbirlerinden koptu, hatta çok basit nedenlerle içten içe
düşmanlıklar kırgınlıklar icat edilerek Allahın dağ başında insanlar
birbirinden uzaklaştı.
Halbuki buralarda yaşayanların birlikteliğe şehirlerdekinden çok fazla
ihtiyacı var, dedim ya 40-50 sene evvel 12 dönümlük tarlamız sabah
başlanır ikindiden evvel sürümü biterdi, bir tarafta kadınlar, diğer
tarafta erkekler tek sıra olur tarla bellenirdi, arka sırasından gelen
biri mısır tohumu atar, son sıra gurup tohumların üzerini çapalayarak
ekim işlemi yarım günde bitirilir, ev sahibince hazırlanan yemekler
yenir, bazen kemençeci varsa oyunlar oynanırdı, ekimde hasatta düğün
havaları ile günler dayanışma ile yaşanırdı.
her köyün birden fazla camisi yoktu, herkes bir camide toplanarak
birlikte ibadet ederlerdi, şimdi camilerde cemaat azaldıkça minareler
çoğalmaya başladı, son yıllarda geniş ve güçlü aileler kendi adlarına
cami yaptırması moda oldu, camiler hepten cemaatsiz kaldı.
Yeni zihniyet insanımıza mutsuzluk veriyor, yalınız bırakıyor, hayatı
çekilmez yapıyor bilmiyorlar, anlamıyorlar.
Dün yarım günde sürülen tarlaların sürülmesi haftalarca bitmiyor,
doğudan, Gürcistan’dan ve Ermenistan’dan ırgatlar geliyor, mahsulün
yarısını birkaç günde peşinen alıp gidiyor, köylüm diğer yarısının
aylarca hizmetini yapıyor, pazarlamaya çalışıyor parasını gelecek hasat
zamanı alamayanlar var.
Karadeniz’de
komşuluk dostluk duyguları zaafa uğrayınca, bireysel kalan köylü
mahsulünü enflasyondan koruyamıyor, 2008 de fındığını 1998 fiyatına
satamaz oldu. Köylü köyünde, ilçesinde, vilayetinde örgütlenemiyor,
birlik olarak rantçılara karşı kendini koruyamıyor alenen sömürülüyor,
eskiden bir mısır ve lahana ile geçinen köylü şimdi çay, fındık ve
Almanya, İstanbul desteğiyle bile yaşayamıyor.
Bizim insanımız gururludur, birçok yerde olduğu gibi kaymakamlık basıp
açız diye bağıramaz, Devlet veya birilerinin verdiği bağışı almaya bile
hayâ eder, kabul edemez.
“Açlık sofuluğu bozar” atasözü gereği bizde de düşünceler yeni yeni
değişmeye başladı
Hâlbuki bütün bu
sıkıntıların, eski komşuluk ilişkilerinin yeniden tesis edilmesi ile
telafi edileceğini düşünemiyor, mevcut ilişkilerimizde samimiyet yok,
özveri yok, İslami iman yok, halkın yaşadığı dini hayat İslam olmaktan
çıkmış millet farkında değil.
Hoca bayram namazı
sohbetinde, komşuluğun İslam’daki önemine çok veciz örnekle değinirken,
cemaatten kimsenin üzerine bir şeyler almadığına şahit oldum.
İnsanlar birbirlerini o denli yaralamışlar ki çektikleri acılar Allah’ın
huzurunda bile unutulmuyor,
Bayram namazı çıkışı bayramlaşmalar sıradan değil, seçmece yapılıyor,
birisi ile bayramlaşmaya mecbur kalmamak için birileri sıradan çıkarak
camiyi terk ederek diğer kişilerle bayramlaşamıyor.
Hâlbuki birçok
kötü yüzünden bir iyi dahi gözden çıkarılmaması gerekirken, cemaat bir
kötü yüzünden bütün cemaati terk edebiliyor.
İşte bu nedenlerle
benim köylüm yalnız benim köylüm mutsuz, toprakların çoğu işlenmiyor, bu
cennet vadiler terk edilerek büyük şehirlere gidiliyor, oralarda
yaşadıkları hayatın sıkıntılarından kanser olan hemşerilerimiz genç
yaşta ölüyor, sonrada birileri çıkıp bölgede patlama yapan kanser
vakalarının sebebi olarak Çernobil’i gösteriyor.
İddia ediyorum Hayrat’ın ve hayratlının çilesinin sebebi ne Çernobil
nede doğal faktörler, birinci sebep gayri İslami hayatın getirdiği
mutsuzluklardır.
Çok değerli hemşerilerim gelin eski dostlukları tesis edelim, gereken
özveriyi verelim, önce o değil önce sen elini gönlünü uzat, utancımızdan
bazılarımız kabul etmeyecektir, olsun ısrarcı olalım, kazanacağımız ulvi
makamların yüceliği bizim en büyük kazancımız olacaktır. Bu ulvi
makamların varlığına inancınız yoksa siz bilirsiniz. Beğenin belalardan
belalar, hastalıklardan hastalıklar, sıkıntılardan sıkıntılar.
Sanmayın
çektikleriniz bu dünya ile sınırlı, Yarın huzuru mahşerdeki akıbetinizin
zekâtı değil bu dünyada yaşadıklarınız.
|