Vücut
hücrelerindeki kimyasal işlevlerin aksamadan gerçekleştirilebilmesi
için, vitamin içeren besinler vazgeçilmez sayılıyor. Vitaminlerin
sağlık için vazgeçilmez olduğu düşüncesi, ilk kez 15. yüzyılda, büyük
keşif gezileri döneminde, denizcilerde C vitamini eksikliğine bağlı
skorbütle hastalığının gelişmesiyle gündeme geldi.
Zaman
içinde diğer vitamin eksikliklerine bağlı hastalıklar da tanımlanmaya
başladı ve günümüz modern tıbbında, artık vitaminlerin ne kadar önemli
bir yere sahip olduğu konusunda hiçbir görüş ayrılığı kalmadı. Bundan
da öte, yoğun ilaç araştırmalarına karşın pek fazla yol
alınamayan kanser gibi bazı hastalıklarda, vitaminlerin koruyucu ve
tedavi edici özellikleri ortaya konmaya başlandı.
Günümüzde
üç - dört ay süreli deniz yolculukları kalmadı. Uzun seyahatlerde,
gemicilerde olduğu gibi, yalnızca peksimet ve suyla idare
etme gereksinimi de yok. Fakat hamileler, hızlı bir gelişme
dönemindeki gençler, sporcular, doğum kontrol hapı kullanan kadınlar,
özellikle çok fazla sigara içen ve stresli ortamlarda çalışan iş
adamları, alkol kullananlar, yaşlılar ve zayıflama rejimi uygulayan
kişiler, vitamin takviyesine ihtiyaç duyuyorlar. Tabii bunun için,
evde varille lahana turşusu, litrelerce limon suyu ya da çuvallar
dolusu portakal bulundurmaya gerek yok. Roche vitaminleri,
gereksinilen element, mineral ve vitaminleri dengeli biçimde içeriyor.
|
Vitamin ve
Minerallerin İnsan Sağlığı için Taşıdığı Önemi Biliyor musunuz?
Vitaminlerin hastalıktan koruyucu ve tedavi edici özellikleri
günümüzde kesinlik kazandı. Vitamin ve mineral ihtiyacının
karşılanmasıysa, dengeli beslenmeyle doğrudan ilgili. Üstelik dengeli
beslenme bile bazı durumlarda vitamin ihtiyacının karşılanması için
yeterli olmayabiliyor. Bu nedenle; vitamin kullanalım, sağlığımızı
koruyalım.
|
Hangi
Vitaminlere Gereksiniminiz Olduğunu Biliyor musunuz?
Sigara içiyorsanız...
Tek bir sigara, kanınızdaki 25 mg C vitamini tüketir. Örneğin günde
bir paket sigara içiyorsanız, C vitamini ihtiyacınızı karşılamak için
her gün ya 12 portakal yemelisiniz ya da 500 mg C vitamini
kullanmalısınız.
Alkol alıyorsanız...
Alkol, bazı vitaminlerin emilimini ve kullanımını engeller. Alkollü
içki içiyorsanız, sağlığınız için B1 ve B6, C vitaminleri, folik asit,
magnezyum ve çinko almalısınız.
Perhiz yapıyor ya da düzensiz besleniyorsanız...
Perhiz ya da düzensiz beslenme, aldığınız besin çeşitlerinin
azalmasına ve dolayısıyla vitamin eksikliğine neden olur. Bu nedenle
diyetinizi mutlaka A, B, E, C vitaminleri ve gerekli minerallerle
desteklemelisiniz.
Hamileyseniz... Ya da bebeğinizi emziriyorsanız...
Sorunsuz bir hamilelik geçirmeniz, sizin ve bebeğinizin sağlığı için
bu dönemlerde vitamin takviyesi gerekir. Sizin için en gerekli vitamin
ve mineraller folik asit, A, C, E, B6, B12 vitaminleri ile demir ve
kalsiyumdur.
Doğum kontrol hapı kullanıyorsanız...
Oral kontraseptiflerdeki östrojen, vücudunuzun vitamin dengesini bozar
ve bazı vitaminlerin tükenmesine neden olur. Bu nedenle, doğum kontrol
hapı kullandığınız dönemde folik asit ve B6 vitamini almanız gerekir.
Menopoz dönemindeyseniz...
Bu dönemde değişen hormonal denge nedeniyle, vücudunuzun kalsiyum
ihtiyacı artar. Kalsiyumun vücudunuz tarafından kullanılabilmesi için
mutlaka yanında D vitamini almalısınız.
Büyüme ve gelişme çağındaysanız...
Gelişme çağı, besin gereksinimin son derece arttığı bir dönemdir.
Yoğun enerji harcanması ve vücut gelişiminin hızlanması, vitamin
gereksinimini artırır. Bu çağda en gerekli vitaminler B ve C
vitaminleri ile bazı minerallerdir.
60 yaşın üzerindeyseniz...
Bu dönemde bağırsakların vitaminleri emme işlevinin azalması ve
sağlıklı besin hazırlama konusundaki ilgisizlik, vitamin eksikliğine
neden olur. Sizin için en gerekli vitamin ve mineraller E, C, B, demir
ve kalsiyumdur.
Spor yapıyorsanız...
Egzersiz sırasında ve sonrasında vücudunuzun enerji gereksinimi artar.
Sağlığınızı korumak için vitamin ihtiyacınızı karşılamalısınız. Sizin
için alınması şart olan vitaminler C, E, ve B vitaminleridir.
Görüldüğü
gibi, çoğumuzun yaşam tarzı tek bir vitamin değil, birçok vitaminin
kullanılmasını gerekli kılıyor.
|
A Vitaminin Faydaları Yalnızca Göz ile Sınırlı Değil |
A Vitamini ile Kızamık Tedavisi |
Kalın Barsak Kanserinden Korunmak için A ve C Vitaminleri |
C Vitamini, Kalp ve Beyin Damarlarını Koruyor |
Sigara ve İçkinin Kaybettirdiği C Vitaminini Yerine Koyuyor musunuz? |
Katarakt’tan Korunmak için E ve C Vitamini! |
A vitamini
yıllardır görme üzerine olan etkisiyle anılmıştır. Baltimore’dan (ABD)
Profesör Sommer, geri kalmış ülkelerde yaptığı araştırmalarda bu vitaminin
belirgin düzeyde antienfeksiyöz özelliğe sahip olduğunu ve enfeksiyon
hastalıklarıyla savaşta çok önemli bir rol üstlendiğini saptamıştır. Bu
araştırmada, bir eksikliği dengelemek amacıyla verildiğinde, A vitamininin
örneğin kızamık gibi enfeksiyon hastalıklarına bağlı çocuk ölüm oranlarını
yaklaşık % 50 oranında düşürülebildiği sonucuna varılmıştır.
Son
araştırmalar, kızamıklı çocuklara verilen A vitaminin tedavi açısından
olumlu etkilere sahip olduğunu ortaya koyuyor. Bu veri, gelişmekte
olan ülkelerdeki klinisyenlerin uzun yıllar boyunca yaptığı gözlemlere
ve edinmiş olduğu deneyimlere dayanıyor. Kızamık geçiren çocukların
büyük bir kısmı kseroftalmiden (gözün konjinktiva ve kornea
tabakalarının parlaklığını kaybederek kuruması) yakınırken, körlük
vakalarının yarısının yine kızamık sonrası ortaya çıktığı gözlenmiş.
Gelişmekte olan ülkelerde yılda 1.5 milyon çocuk kızamık nedeniyle
kaybedilıyor. Söz konusu ülkelerdeki aşılama programları, enfeksiyon
görülme oranının yüksek olması ve yanlış veya yetersiz aşılama
nedeniyle hedefine ulaşamadığından, tek çıkar yolun etkili bir kızamık
tedavisi olduğu sonucuna varılmış. New York'lu bir çalışma grubu,
Batılı endüstri toplumlarında serum A vitamini konsantrasyonuyla
hastalığın ağırlığı arasındaki olası bir ilişkiyi ortaya koymaya
yönelik bir araştırma yapmış. Bu araştırmalar sonucu, serum A vitamini
düzeyinin düşük olduğu çocuklarda yüksek ateş durumlarının (40
derecenin üzerinde ateş) daha sık olduğunu, ateşin daha uzun sürdüğünü
ve kızamık antikoru sayısının belirgin ölçüde daha düşük olduğu
saptanmış.
Araştırmacılar bu çerçevede bir kısır döngünün oluştuğuna işaret
ediyor. Kızamık enfeksiyonunun A vitamini serum konsantrasyonunu
azalttığını, bu durumun da muhtemelen antikor üretimini frenleyerek,
kızamığı daha da ağırlaştırdığını öne sürüyor.
|
Kaliforniya’da toplam 11,580 emekli üzerinde yürütülen geniş kapsamlı bir
çalışma, A ve C vitamini preparatlarının kadınlarda kalın barsak kanseri
riskini azalttığını ortaya koydu. Araştırma başkanı olan A. Shibata, elde
ettikekleri sonuçların, A ve C vitaminlerinin kalın barsak kanserinin yanı
sıra, akciğer kanserine karşı da koruyucu etkisi olabileceğine işaret
ediyor. Bu nedenle de, bu konu üzerinde kapsamlı araştırmalara
başlandıklarını belirtiyor.
Aynı
araştırmacılar, C vitamini preparatlarının erkeklerde mesane kanseri
riskini azalttığını belirtiyor.
Cambridge,
İngiltere’den bir çalışma grubu, antioksidan etkili vitaminlerin kanın
göllenmesini önleyerek genelde kardiyovasküler hastalıklara karşı koruyucu
bir etki sağladığı sonucuna varmıştır. C vitamininden zengin beslenen ve
özellikle kış aylarında bol miktarda taze sebze ve meyve tüketen yaşlı
insanların daha uzun yaşadığı belirtilmektedir. Araştırmacılar, kış
aylarında daha fazla görülen ölüm ve hastalık oranının, bir yandan artmış
fibrinojen düzeiy, diğer taraftan da C vitamini düzeyi ile ilişkisini
açıklamaya çalışmıştır. Fibrinojen, kanın pıhtılaşmasında görev alan bir
maddedir ve yüksek fibrinojendüzeyi, miyokard infarktüsü ve inme açısından
bir risk faktörü oluşturmaktadır. Araştırma sonucunda, normal diyete ek
olarak alınan günlük 60 mg C vitamininin -ki bu bir portakala eşdeğerdir-
fibrinojen düzeyinde 0.15g/1 oranında bir düşüşe yol açtığı görülmüştür.
Bu düşüş, %10’luk bir risk azalması anlamını taşımaktadır.
Sigara
kullanmakta olan insanların çoğu, keyifle üfledikleri dumanın
beraberinde ne kadar C vitamini alıp götürdüğü konusunda fikir sahibi
değildir. Biraz farklı olmakla birlikte, içki kadehlerinde de aynı
tuzak söz konusudur. Sigaraya bağlı yüksek C vitamini tüketimi ve
alkol kullanımının beraberinde getirdiği dengesiz beslenme ve yetersiz
C vitamini alımı, birçok önemli işlevin yanı sıra vücudumuzun
bağışıklık sisteminden sorumlu olan C vitamini konusunda daha duyarlı
olmayı ve düzenli bir vitamin desteğini kaçınılmaz kılmaktadır.
|
Gözlerimiz, her gün ultraviyole ışınarı ve göze zarar veren diğer pek
çoketkene maruz kalmaktadır. Bunun sonucunda, serbest radikal adı
verilen ve vücudun diğer birçok dokusunda olduğu gibi gözde de çeşitli
hasarlara yol açan moleküller olmuşur. Bu moleküllerin göz merceğinde
yol açtığı harabiyetin, katarakt gelişimine neden olduğu
düşünülmektedir.
E ve C
vitaminlerinin, vücudun çeşitli organ ve dokularında hasara neden olan
serbest radikalleri durduğu ve zararlı etkilerini engellediği çok
sayıda araştırma ile kanıtlanmıştı. Kısa süre önce Kanada’da yürütülen
geniş kapsamlı bir çalışma, katarakt hastalarının, diğer bireylere
kıyasla daha seyrek olarak C ve E vitamini kullandığını ortaya koydu.
E vitamini kullanmayanlardaki katarakt gelişme riski, kullananlara
kıyasla 2.5 kat, C vitamini kullanmayanlarda ise kullananlara kıyasla
4 kat daha yüksekti.
|
Ateroskleroz-E
Vitamini İlişkisi
Bazı
insanlardaki LDL (düşük dansiteli lipoprotein) kolayca okside
olabilirken, bazılarında bu duruma daha seyrek rastlanmaktadır. Kolay
oksidasyonun söz konusu olduğu insanlarda koroner arter sklerozu riski
belirgin şekilde artmaktadır. Hayvan deneylerinde açıkça ortaay konmuş
olduğu gibi, lipid oksidasyonu arterioskleroz oluşmunda önemli bir rol
oynamaktadır. Gerçekleştirilen bazı çalışmalarda da bununla uyumlu
olarak, koroner kalp hastası bireylerin lipid süperoksitlerinin yüksek
düzeyde olduğu gösterilmiştir. Diğer taraftan “angina pectoris”
hastalarında antioksidan etkili E vitamini (a-tokoferol) düzeylerinin
düşük olduğu saptanmıştır.
İsveçli
araştırmacılar, LDL’nin oksidasyon eğilimi ile koroner skleroz
arasındaki muhtemelen ilişkiyi ortaya koymak amacıyla bir araştırma
yürüttüler. Rastlantısal olarak çalışmaya alınan, yaş ortalaması 40
olan ve daha önce miyokard enfarktüsü geçirmiş 35 erkek hastaya
koroner anjiyografi uygulandı ve bu hastalardaLDL’nin oksidatif
olaylara yatkınlığı in vitro olarak belirlenmeye çalışıldı.
Sonuçta,
LDL oksidasyonu ne kadar çabuk gerçekleşiyorsa, koroner sklerozun da o
derece belirgin olduğu görüşüne varıldı.
|
A
Normal görme ve karanlığa adaptasyonda, sağlıklı cilt, saç,
diş ve dişetlerinde önemlidir.
D
Kuvvetli diş ve kemikler için. Eksikliğinde kemik deformasyonu
görülür.
E
Güçlü antioksidan özelliği ile hücre yıpranmasını ve yaşmanmayı
yavaşlatır. Kalp ve damar hastalıkları riskini azaltır.
B1
Kalp, sinir sistemi ve kasların normal fonksiyonu için
gereklidir. Eksikliğinde sindirim bozuklukları, aşırı hassasiyet (iritabilite),
iştahsızlık gibi bozukluklar olabilir.
B2
Sağlıklı cilt ve iyi görme için gereklidir. Eksikliğinde vücut direnci
düşer, dudak çatlakları, ağızda yaralar, ekzama gibi cilt bozuklukları
görülür.
Niasin
Merkezi sinir sistemini destekler. Eksikliğinde çeşitli sinirsel
hastalıklar ve deri hastalıkları olabilir.
B5 (Pantotenik asit)
Sinir sistemi, deri ve saç sağlığı için gereklidir.
B6
Sinir sisteminin düzenli çalışmasına yardımcıdır. Hormonların
fonksiyonlarında rölü vardır. Eksikliğinde gelişme geriliği, cilt
bozuklukları, sinirsel bozukluklar görülür.
B12
Kırmızı kan hücrelerinin ve kemik iliğinin oluşumu ile sinir
sisteminin normal fonksiyonlarını devam ettirmeleri için gereklidir.
Eksikliğinde kansızlık, yorgunluk ortaya çıkabilir.
Folik asit
Hücrenin yapı taşlarının, kırmızı kan hücrelerinin, sinir dokularının
oluşumunda etkilidir. Gebelikte görülen kansızlığın en büyük sebebi
folik asit eksikliğidir. Foluk asit ihtiyacı bebek gelişimine bağlı
olarak yaklaşık 3 kat artar. Eksikliğinde kansızlık, hamilelikte
bebeklerde gelişim bozuklukalrı söz konusudur.
C
Bağışıklık sistemini destekler. Kemiklerin, dişlerin, kan damarlarının
sağlıklı kalmasına yardımcıdır. Eksikliğinde vücut direncinin
azalması, diş eti kanaması ve skorbüt oluşur.
|
Kanserin
Önlenmesi ve Tedavisinde Antioksidanların Rolü
Kanser,
anormal hücrelerin kontrolsüz şekilde gelişmesi ve yayılmasıyla
karakterize geniş bir hastalık grubunun ortakadırır ve insanlarda
görülen kanserlerin % 75-80’i çevresel etkenlere, % 30-40’ıysa diyete
bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.
Pek çok
kanser türünün gelişimine, serbest radikal adı verilen zararlı
maddeler neden olmaktadır. Bu maddelerin oluşumunda bazı gıdaların,
radyasyonun, kirli hava ve sigara kullanımı gibi etkenlerin rol
oynadığı bilinmektedir. Son yıllarda gerçekleştirile araştırmalar,
özellikle E, A ve C vitaminlerinin, kanser oluşumuna neden olan
serbest radikalleri etkisiz kılarak hem koruyuculuk sağladığını hem de
kanserin kontrol altına alınabilmesi açısından önemli bir umut ışığı
olduğuna dair kanıtlar ortaya koymaktadır. Örneğin Finlandiyalı
kadınlar üzerinde gerçekleştirilen 8 yıl süreli ve geniş kapsamlı bir
çalışmada, kandaki E vitamini değeri düşük olan kadınlarda meme
kanseri riskinin çok daha yüksek olduğu saptanmıştır.
İngiltere’de gerçekleştirilen birçok araştırmadan elde edilen sonuçlar
da bu bulguyu desteklemektedir.
ABD’de
yürütülen bir çalışmada ise, yüksek miktarda C vitamini alımı ve lifli
besin tüketiminin, ağız ve yemek borusu kanseri riskini azalttığı
sonucuna ulaşılmıştır.
İsviçre’de gerçekleştirilen bir başka çalışmada da, normalden daha
tüşük A vitamini düzeylerinin mide kanseri gelişimiyle ilgili olduğu
saptanmıştır.
Tüm bu
çalışmaardan çıkan ortak sonuç, vitaminlerin birçok kanser türünün
gelişimini engellediği ve kontrol altına aldığı şeklindedir.
|
Vitaminler, yaşam için gerekli olan ve besinlerle ya da ön madde (provitamin)
olarak alınması gereken organik bileşikler sayılıyor. Organizmanın
kendisi tarafından üretilmiyorlar. Temel olarak, yağda çözünenler ve
suda çözünenler olmak üzere iki gruba ayrılıyorlar. A, D, E ve K
vitamini gibi yağda çözünen vitaminler vücutta depolanabilirken, B1,
B2, B6, B12, niasin, folik asit, biotin ve pantotenik asit gibi suda
çözünenler depolanamıyor ve bu nedenle sık olarak alınmaları
gerekiyor.
Normal
koşullarda ya da vücut stres altındayken vitamine bağımlı
metabolizmaların aksamısını vitamin eksikliği olarak adlandırıyoruz.
Vitamin eksikliklerinde, enerji ve konsantrasyon kaybı, çabuk yorulma,
huzursuzluk, enfeksiyonlara duyarlılık, iştah bozuklukları, ağızda
yaralar, el ve ayak tırnaklarında kırılmalar, saç dökülmesinde artış,
karanlıkta görme güçlüğü ve duyu bozuklukları gibi sorunlarla
karşılaşılıyor. Vitamin eksikliği belirtileri hemen ortaya
çıkmadığından, tanı koymak oldukça güç. Vitamin eksikliği "ya hep ya
hiç" kuralına uymuyor, yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
Biyolojik
gelişimin en üst düzeyinde olan gençler, vücudun bazı maddelere
gereksinimin arttığı gebeler, beslenmenin ve emilimin bozulmaya
başladığı yaşlılar, rejim yapan ve buna bağlı olarak yetersiz miktarda
vitamin ve mineral alan kişiler, sigaranın C vitamini metabolizması
üzerindeki zararlı etkileri nedeniyle sigara içenler, vücudun vitamin
dengesinin bozulduğu alkolikler ve vitamin eksikliklerine neden olan
doğum kontrol hapı kullanan kadınlar, vitamin eksikliği açısından
özellikle risk altında bulunuyorlar.
|
Yaşlılıkta
Vitamin Gereksinimi Artıyor mu?
Büyükanne
ve büyükbabanız, eskisi kadar aktif olmadıkları için, daha az vitimane
gereksinim duyduklarını sanmayın. Son araştırmalar bu yaygın düşünceyi
kesin olarak çöpe attı ve hatta yaşlıların gençlere kıyasla daha fazla
vitamine gereksinimi olduğunu ortaya çıktı. Tufts Üniversitesi'nde
gerçekleştirilen bir çalışma, 60 yaş üzerindeki kişilerin sağlıklı
beslendiklerini söyleyebilmek için, gençleri kıyasla üçte bir oranında
daha fazla B6 vitamini almaları gerektiğini ortaya koydu. D vitamini
de, ilerleyen yaşla birlikte daha fazla alınması gereken vitaminlerin
başında yer alıyordu.
Yaşlılarda, besinsel öneme sahip bazı maddelerin alımı, emilimi ve
sentezlenmesi, gençlerdeki kadar iyi değildir. Buna ek olarak,
antienflamatuar ve antidiüretikler gibi sık kullanılan bazı ilaçlar da
vitamin emilimini bozuyor. İlerleyen yaşla birlikte azalan tat duyusu
da yaşlılarda iştah kaybına ve diyetle yeterli miktarda vitamin
alınamamasına neden oluyor.
|
Antioksidanları İhmal Etmeyin!
Antioksidan. Kulağa hoş gelen bir kelime değil. Ancak önemli bir
kelime. Özellikle son 10 yıl içinde gerçekleştirilen araştırmaların,
antioksidanların kalp hastalıkları ve kanserden koruyucu özellik
taşıdığını ortaya koymasıyla önemi perçinlendi.
Bilim
adamları, çok zararlı moleküller olan serbest radikallerin vücudumuzda
yol açtığı hasarları ortaya koyalı epeyce oldu. Bu hasarları görmeniz
mümkün değil, fakat bunun, kesilmiş bir elmanın hazla
kahverengileşmesi gibi bir değişiklik olduğunu söylersek herhalde
yeterince fikir vermiş oluruz. Serbest radikallerin verdiği zararın
kanser ve kalp hastalığı gibi çok ciddi sağlık sorunlarına neden
olduğu konusundaki bilimsel veriler de giderek artıyor. İşte tam bu
noktada antioksidanlar devreye giriyor. Antioksidan maddeler olan C ve
E vitamini ile vücutta A vitaminine dönüşen beta-karoten, bu zararlı
hücre hasarını engelliyor.
Araştırma
sonuçları özellikle kronik hastalıklardan korunmada bu maddelerin
yararlarını ortaya koyan bulgular sağlarken, siz sakın hekimlerin
önerilerini kulak arkası etmeyin, yağ ve sigaradan uzak durun, düzenli
olarak sağlık kontrolü yaptırın, dengeli beslinin ve vitaminsiz
kalmayın. Dengeli beslenemeyenler için vitamin/mineral preparatları,
güçlendirilmiş besinler ve turunçgillerden zengin meyve suları
öneriliyor.
Antioksidan. Giderek kulağa daha hoş geliyor.
|
antioksidan
Vitaminler Konusunda En Sık Sorulan 6 Soru
1) Antioksidan vitaminler nelerdir?
Antioksidan vitaminler dendiğinde, C ve E vitaminleri ile provitamin
beta-karotenden söz ediyoruz.
2) Antioksidanlar nerelerde bulunur?
C vitamini, greyfurt, turunçgiller, çilek, brokolli, lahana ve patates
gibi çok sayıda meyve ve sebzede bulunuyor. E vitamini kuruyemişler,
bazı bitkisel yağlar ve lifli yeşil besinlerde bulunuyor. Beta-karoten
ise koyu renk yapraklı bitkilerde, ıspanak vb. sebzelerde, kavun,
şeftali, havuç ve tatlı patates gibi sarı-kavuniçi renkli meyve ve
sebzelerde bulunuyor. Bu besinsel maddeler aynı zamanda çok çeşitli
vitamin preparatları ve güçlendirilmiş besinlerde de yer alıyor.
3) Antioksidanlar ne işe yarar?
Antioksidan vitaminler, vücudun hücre koruma sistemleri içinde önemli
bir yere sahip. Bunu, belirgin hücre hasarına neden olabilen, son
derece reaktif ve kararsız moleküller olan serbest radikalleri
nötralize ederek gerçekleştiriyorlar. Vücudumuzdaki milyarlarca hücre,
organizmanın normal işleyişi sırasında ve ayrıca hava kirliliği ve
sigara kullanımı gibi dış nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan serbest
radikallerle sürekli olarak temas halinde. Günümüzde birçok bilim
adamı, bu hücre harabiyetinin, diğer faktörle birlikte, aralarında
kanser, katarakt ve kalp hastalıklarının da bulunduğu çok sayıda
kronik hastalığa neden olduğuna inanıyor.
4) Uzmanların önerileri nelerdir?
Özellikle geniş çaplı nüfus çalışmalarından elde edilen bilimsel
verilere dayanarak, antioksidandan zengin sebze ve meyvelerden günde
en az beş porsiyon tüketilmesi öneriliyor. Bunun yanı sıra, daha az
yağ ve tuz tüketmek, sigaradan uzak durmak, egzersiz ve sağlık
kontrolleri gibi koruyucu önlemler de önem taşıyor.
5) Peki ya vitamin preparatları ve güçlendirilmiş besinler?
Hekimlerin ve diğer bilim adamlarının önemli bir bölümü, özellikle
yeterli ve çeşitli beslenemeyenler, gebeler ve yaşlılar için, vitamin
ve mineralle güçlendirilmiş gıdaların ya da vitamin ve mineral
preparatlarının kullanımını öneriyor. Antioksidan vitaminler,
kahvaltıda yenen mısır gibi tahıl gevrekleri ve meyve suları, çok
çeşitli besinlerde bulunuyor. Satın aldığınız gıdaların besin içeriği,
üzerlerindeki etiket kontrol edilerek saptanabiliyor.
6) Herhangi bir risk söz konusu mudur?
Uzun yıllardır sürdürülmekte olan bilimsel çalışmalardan elde edilen
veriler, C ve E vitaminiyle beta-karotenin, önerilen oldukça yüksek
dozlarda alındığında bile güvenilir olduğunu ortaya koymuş. Söz konusu
vitaminlerin üçü de, genel olarak güvenilir kabul ediliyor. Tabii ki
her zaman olduğu gibi, kullanım bilgilerine uymak gerekiyor.
|
Çevre
Kirliliği Antioksidan Gereksinimini Artırıyor
Çevre
kirliliğine yol açan maddeler, çeşitli vücut hücre ve dokuları
üzerinde zararlı etki gösteren oksijen yıkım ürünlerinin oluşmasına
neden olur. Bu durum, özellikle azot ve kükürt dioksit, ozon,
pestisitler, asbest ve ağır metaller için kanıtlanmıştır.
Hava
kirliliğine yol açan maddelerden en fazla etkilenen organ,
akciğerlerdir. Akciğerler üzerinde en zararlı madde, bir antioksidan
hırsızı olan sigara dumanıdır. Sigara içenlerin bronşiyal sıvısındaki
E vitamini düzeyi düşüktür. Dışarıdan E vitamini alarak arttırılabilen
bu düzey, hiçbir zaman sigara içmeyenlerdeki kadar yüksek
olamamaktadır.
Asbest
de, söz konusu oksijen radikallerinin oluşumunu kolaylaştırmaktadır.
Bilim adamları bunun, oldukça ciddi bir hastalık olan asbestoz
yolundaki ilk adım olduğunu düşünmektedir, çünkü asbest liflerinin
radikaller tarafından hasara uğratılmış bronş epiteline girişi
kolaylaşmaktadır.
Ağır
metaller bir taraftan zararlı oksidan etki gösterirken, diğer taraftan
da vücuttaki enzimleri, bu enzimlerin kükürt gruplarına bağlanarak
etkisizleştirmektedir. Antioksidan etkili maddeler, kadmiyum, arsenik
ve cıva gibi ağır metallerle birleşmekte ve oluşturdukları biyolojik
açıdan etkisiz yapı sayesinde, enzimlerin zarar görmesini
önlemektedir.
Cıvanın
toksik etkilerinin antioksidanlar tarafından ortadan kaldırılması,
doğal olarak da işleyen bir süreçtir. Örneğin cıva içeriği yüksek
balıklarla beslenen fok balıkları birer cıva deposu gibidir ve bu
toksik yükten kurtulmaları yaşamsal önem taşır. Toksik etkili ağır bir
metal olan cıva, bu hayvanların karaciğerinde antioksidan maddelere
bağlanarak etkisiz hale gelir. Aynı mekanizma insanda da söz
konusudur.
Günümüzde
insanların antioksidan gereksinimlerinin, çevre kirliliğine yol açan
maddelerin etkisiyle aşırı miktarda arttığı tartışılmaz bir gerçektir.
|
Kolesterolden
Sonra Yeni Bir Düşman: Homosistein
Vücudun
kendi ürettiği proteinler hücrelere saldırıyor, damarları tıkıyor.
Bunun nedeni genetik kusurlar ve vitamin eksikliği.
Uzmanlar,
vücutta oluşan zararlı madde “homosistein”i kolesterolden daha tehkeli
buluyor. Yapılan birçok araştırmadan aşağıda verilen çarpıcı sonuçlar
çıkmaktadır.
·
ABD’deki tüm miyokard enfarktüslerinin yaklaşık % 40’ından
homosistein sorumlu tutuluyor.
· Tekrarlayan ven trombozları, homosistein düzeyi
yüksek kişilerrde iki ile üç katdaha sık görülmektedir.
· İnme olaylarına ilişkin risk, kandaki homosistein
düzeyi ile orantılı olarak artmaktadır.
Hollandalı jinekologlar, homosisteinin amniyon sıvaısında fetüse zarar
verdiği ve düşüklere zemin hazırladığı konusunda görüş birliği
içeresindedir. Kaliforniya’da yapılan son çalışmalar ise dudak-damak
yarıklarının % 50’ye yakın bir kısmından homosisteninin sorumlu
olduğuna işaret etmektedir. Amerikalı araştırmacılar depresyonlu veya
kanserli hastalarda yüksek kan homosistein düzeyine rastlandığını
bildirmektedir. Genetik bir kusur, protein sindirimi sırasında oluşan
homosisteini normal koşullarda zararsız hale getiren enzimlerin
işlevselliğini bozmaktadır. Genetik kusurun söz konusu olduğu
insanların yanı sıra, özellikla yaşlılarda da homosistein kan düzeyi
yüksek bulunmuştur.
Biyokimyasal kurtuluş yolu
Homosisteinin de kolesterolde olduğu gibi ancak çok sıkı bir diyetle
düşürülebileceği fikrinden rahatsız olanlar için uzmanların iyi bir
haberi var: B6, B12 vitaminleri ve folik asit, homosisteini etkili
şekilde ve yan etkiye yol açıkmaksızın saf dışı bırakıyor. Üç günlük
bir vitamin tedavisi bile yüksek homosistein kan düzeylerine anlamlı
şekilde düşürmek için yeterli olabiliyor.
|
A
vitamini
Hangi Yiyeceklerde Bulunur?
Balık, karaciğer, süt, süt yağı, yumurta sarısı, turuncu ve yeşil
sebzelerde, kurubaklagiller, yağı alınmış süt, etler.
Ne İşe Yarar?
Üreme fonksiyonlarında, gözün değişik ışık durumlarında
görebilmesinde, kansere ve enfeksiyonlara karşı koruyucudur.
Eksikliğinde Ne Olur?
Gece körlüğü, deride kuru ve pütürlü hal, kemiklerin ve
dişlerin gelişmesinde bozukluk, mide ve bağırsak mukozalarında
zayıflama ve ülser.
C
vitamini
Hangi yiyeceklerde bulunur?
Yeşil sebzeler, turunçgiller, çilek, domates, kuşburnu, maydanoz,
kivi.
Ne İşe Yarar?
Kılcal kan damarlarını güçlendirir. Yara iyileşmesini hızlandırır.
Demir, kalsiyum, tiamin, riboflavin, folik asit, A ve E vitamin
emilimini artırır. Kan kolesterol düzeyini ayarlar. Antioksidanttır.
Kanser riskini azaltır.
Eksikliğinde Ne Olur?
Yorgunluk, iştah azalması, anemi, büyümede duraklama,
yaraların iyileşmesinde gecikme, diş etlerinin şişip kanaması,
eklemlerde şişmeler, ateş, kanama ve kemiklerde kırılmalarla beliren
skorbüt hastalığı.
Nisain
Hangi Yiyeceklerde Bulunur?
Hayvansal kaynaklı yiyeceklerde bulunur.
Ne İşe Yarar?
Protein, karbonhidrat ve yağ metabolizmasında koenzim olarak görev
alır.
Eksikliğinde Ne Olur?
Damar genişletici olarak aterosklerozda, depresyonda,
şizofrenide, hiperlipidemide, migren ve ödem gibi bazı nörolojik
hastalıklarda tedavi aracı olarak kullanılır. Kolesterolü düşürür.
E
vitamini
Ne İşe Yarar?
Güçlü bir antioksidanttır. A vitamini oksidasyonunu önler. Kanser
oluşum riskini azaltır. Katarakt oluşumunu geciktirir.
Eksikliğinde Ne Olur?
Prematüre bebeklerde hemolitik anemi, düşük hemoglobin,
hiperbilurinemi, kalp kapaklarında kanama, oksijen zehirlenmesine
duyarlılık.
D
vitamini
Ne İşe Yarar?
Kalsiyum metabolizmasını düzenlemede, kemiklerin ve dişlerin
sertleşmesinde görev yapar.
Eksikliğinde Ne Olur?
Raşitizm denilen hastalık meydana gelir. Kemiklerde yumuşama,
kolay kırılma, kemik uçlarında genişleme, bileklerde şişkinlik,
kaburga kemiği ile göğüs kemiğinin birleştiği yerde şişkinlik,
bacaklarda X veya O biçimi çarpıklıklar oluşur. Dişler düzensiz ve geç
çıkar. Bıngıldak geç kapanır. Yaşlılarda “osteomalasia” denilen
kemiklerin yumuşaması hastalığı oluşur.
|
Hareket
fonksiyonu engellenen kişilerde vücudun bazı iç fonksiyonları da
olumsuz etkileniyor. Bağırsak sistemindeki sorunlar bunlardan biri.
Görünür rahatsızlığı olmayan kişiler için bile büyük önem taşıyan
doğru beslenme, bazı vücut fonksiyonları engellenmiş kişilerde daha da
önem kazanıyor. Felçli hastalarda genellikle yanlış beslenmeye bağlı
bağırsak sorunu olarak kabızlık görülebiliyor. Kabızlık; haftada üç
kez den az dışkılama haline veya üç gün ya da daha fazla süreyle hiç
dışkı yapmama durumuna deniliyor.
Acıbadem Hastanesi Bakırköy Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Nadir
Kaya felçlilerde bağırsak problemleri ile ilgili şu bilgileri veriyor:
“Kabızlık alınan gıdalara bağlı olarak gelişebilir. Bunun için bol
sıvı alınması, lifli gıdalarla (sebze-meyve ağırlıklı) beslenilmesi,
kepek ekmeği yenmesi, beslenmede çeşitliliğe dikkat edilmesi, mümkün
olabildiğince egzersiz yapılması gerekir. Bitkisel kaynaklı ürünler
kabızlığı önlemede rahatlıkla kullanılabilir. Ama öncelikle doğal
dışkılama tercih edilmelidir.”
Bol sıvı, lifli gıda ve egzersiz kadar, aynı saatte tuvalete gitme
alışkanlığı yani tuvalet eğitimi de kabızlıktan kurtulma açısından
önem taşıyor. Felçli hastalarda bunu sağlamak bakıcılarına düşüyor.
Prof. Dr. Kaya; “Kabızlık kanser, hipo-tiroid gibi bir hastalığın
belirtisi de olabilir. Bu nedenle öncelikle kabızlığı yapan neden
bulunmalı, tedaviye daha sonra geçilmelidir” diyor.
Kabızlık kadar ishal de önem taşıyor. Prof. Dr. Kaya, ishali olan
kişinin de süratle hekime başvurması ve ishal nedenlerinin
araştırılması gerektiğini belirterek, şunları söylüyor:
“Nedeni belli olana kadar, hastaya kesinlikle ishal kesici ilaç
verilmemeli. Sıvı kaybı önlenmelidir. Ancak, sadece su yeterli
olmayacağı için, su, şeker, karbonat karışımı sıvı içirilmelidir.
Çocuklarda sıvı kaybı tehlikeli olacağından damardan sıvı verilmesi
gerekebilir.”
Ayrıca, ağız ya da dışkı yolu ile bulaşan parazitlerin de bağırsak
bozukluğuna neden olabileceğini belirten Prof. Dr. Kaya; “Bağırsak
asalakları, karın ağrısı, bulantı, kusma, ağza salya gelmesi, bağırsak
tıkanması, anüste kaşıntı, emilim bozukluğu, kilo kaybı yapabilirler”
diyor.
|
|