Sebzelerin Yararları Nelerdir?
Sebze ve meyveler ne kadar çiğ ve taze yenirse
faydaları da o kadar çok oluyor.
Eski insanların sağlıklı ve uzun yaşamış olmalarının
sebeplerinden biri de, yiyeceklerini çiğ yemiş olmaları.
Sebze ve meyveyi az yiyenlerde çeşitli
hastalıklar daha çok görülüyor ve bunlar cılız, boysuz,
dayanıksız ve kısa ömürlü oluyor.
Bal Kabağı
İlk olarak güney Amerika bölgesinde ortaya çıkan bal kabağı
dünyanın her yerinde yetişmesi mümkün olan bir sebze türüdür.
Bitkinin dalında yetişen kabakların şeklini ve büyüklüğünü
tanımlamak mümkün değildir çünkü bu sebze cinsi küçük de (top
büyüklüğünde), büyük de (ortalama yarım metre çapında)
olabilmektedir.
Bal kabağının dışı kalın ve kaba kabuklarla kaplıdır.
Sebzenin etli kısmı (içi) ise yumuşaktır. Renk olarak dışı;
yeşil, turuncu olabilir. Etli kısmı (içi) ise sarıdan koyu
portakal rengine kadar dönebilir. Eğer bal kabağının azami bir
şekilde iri ve 75 kilodan fazla çektiğini görürseniz hiç
şaşırmayın.
Bamya
Belki de dünyanın bilinen en eski sebzesi olan bamya
Habeşistan kökenlidir. Bamya taneleri dış görünüm itibariyle
yeşil acı biberi andırır. Fakat yumuşak baharatlı bir tadı
vardır.
Bamyayı farklı boyutlarda (4 ila 15cm uzunluğunda) piyasada
bulmak mümkündür.
Beyaz Lahana
Akdeniz bölgesinde keşfedilen lahanalar genellikle yuvarlak
ve çok açık yeşildir. Sert, kaba, parlak ve düz yaprakları bir
sap üzerinde kat kat ve iç içe yetişir. Baharatlı tadı olan
beyaz lahanalar, lahanalar içinde en fazla kullanılan cinstir.
Karakteristik olarak lahanalar uzun süre depolanıp
saklanabilirler. Lahanalar bol miktarda C vitamini içerir.
Ayrıca kalsiyum ve demir bakımından da zengindir.
Bezelye
BEZELYE
Kansızlığı gideren ve pekliği geçiren taze bezelyenin, kan
kanserine karşı koruyucu etkisi olduğunu ifade eden uzmanlar,
gıda değeri ve insana zarar vermeme bakımından fasulyeden daha
üstün olduğunu savunuyor.
Bezelye, yeryüzündeki en eski sebze ürünlerinden birisidir.
Bezelye ilk olarak orta Asya'da üretilmeye başlanmıştır. Bezelye
aslında bir bitkinin tohumudur. Her bitkinin üzerinde küçük
çantacıklar oluşur ve bezelyeler bu çantacık şeklindeki
kabukların içindedir. Bezelyenin 3 çeşidi vardır; araka, Mark
Bezelye ve şeker bezelyesi. Şeker bezelyesi kabuğuyla birlikte
yenilebilir. Bezelye üretimi çok fazla olmadığı için, genellikle
konserve ya da donmuş gıda olarak tüketiciye sunulmaktadır.
Biber
Biberlerin anavatanı orta Amerika ve tropikal bölgelerdir.
Sebze ve baharat yapımında kullanılmak üzere üretilen biberleri
birbirinden ayırt edebiliriz. O kadar çok biber çeşidi vardır
ki, neredeyse saymakla bitmez.
SİVRİ BİBER
Uzmanlar, biberlerde, bol beta karoten, C, P ve K vitaminleriyle
bazı alkoloidler bulunduğunu kaydederek, bunların, mideyi
kuvvetlendirdiğini, iştah açtığını ve mide tembelliğini
giderdiğini söylüyor. Özellikle acı biberin, erkeklerde cinsel
isteği arttırdığını belirten uzmanlar, P vitamini ile damarları
yumuşatıp kanamayı önlediğini, K vitamini ile de kanın
pıhtılaşma kabiliyetini arttırarak kanamaları durdurduğunu
bildiriyor.
Sebze için kullanılan biberlerin içi sanki odalar gibi
bölmeler halindedir. Genellikle top şeklinde bir form alan
biberler yumruk büyüklüğünde olup çeşitli renklerden oluşurlar.
Biberler; kırmızı, sarı, yeşil, turuncu, beyaz ve diğer
renklerde görülmektedir. Baharat olarak yetiştirilen biberlerin
formu küçük, ince, uzun ve uç kısımları sivri olur.
Brocoli
BROKOLİ
Uzmanlar, brokolide, havuçtakinden daha fazla beta karoten
bulunduğunu söyleyerek, bu sebeple yenilebilecek, suyu
içilebilecek en iyi besinlerden olduğunu kaydediyor. Beta
karotenin, güçlü bir kanser savaşçısı olduğunu vurgulayan
uzmanlar, yemek borusu, mide, bağırsak kanserleri tehlikesini
azalttığını ifade ediyor.
Brokolinin ayrıca, B1 ve C vitamini ile dolu olduğunun altını
çizen uzmanlar, yüksek miktarda kalsiyum, kükürt, potasyum ve
selenyum maddeleri içerdiğini belirtiyor. Mineral ve demir
eksikliğini gideren brokolinin vitamin deposu olduğunu bildiren
uzmanlar, suyunun havuç veya elma suyu ile karıştırılarak
içilmesinin de faydalı olduğunu kaydediyor.
Brokoli, karnabahar'ın bir farklı türü olarak İtalya'da
üretilmeye başlanmıştır. Brokoli çiçek tomurcuklarından ve
saplardan oluşur. Etli sapının üzerinde, pek çok dalı olan ve
bunların üzerinde pek çok çiçek tohumu olan parlak yeşil
görünümlü bir sebzedir. Genel görünümü bir sebze demetini
andırır. Üzerindeki çiçek tohumları açılmaya başladıktan sonra,
Brokoli hasatı yapılamaz, Brokoli yoğun olarak Avrupa ve
Amerika'da yetiştirilmektedir.
Çin Lahanası
çin Lahanası İsminden de anlaşıldığı gibi, bu çin'de ortaya
çıkmış bir sebze türüdür. Lahana familyasında çok tanınmaz ancak
en iyi lahanalardan biridir. Bitkinin uzun ve oval bir şekli
vardır. Yapraklarının rengi açık sarıdan, açık yeşile döner. çin
Lahanası ortada sapı olmayan tek lahana türüdür. Bu sebzenin
ortasında üstüste büyümekte olan yumuşak yaprakları vardır.
Yapraklar çok nemli olduğundan, sulu ve gevrek bir tadı vardır.
.
Domates
DOMATES
Bol ve çeşitli vitaminleri, mineralleri ve faydalı organik
asitleri ile tıbbi değeri çok yüksek bir sebze olan domatesin,
vücuda kükürt, fosfor ve organik sodyum verdiğini vurgulayan
uzmanlar, bir domatesteki C vitamininin, tavsiye edilen günlük
miktarın yüzde 50'sinden fazla olduğunu bildiriyor.
Uzmanlar, domatesin damarları yumuşattığını, kanı durulttuğunu,
üre miktarını düşürdüğünü, vücudu gençleştirdiğini belirterek,
kalp, karaciğer, böbrek bozuklukları ve şekerliler için çok
faydalı olduğunu ifade ediyor.
Domatesin, böbrekleri çalıştırarak bol idrar söktürdüğünü ifade
eden uzmanlar, vücutta biriken üre asidi ve ürat tuzlarını
eriterek idrarla dışarı attığını, vücutta biriken suyu
boşalttığını kaydediyor. Uzmanlar, kansere tutulmamak için
domatesin iyi bir sebze olduğunu bildiriyor.
Domatesin C ve E vitaminleri içerdiğini, zengin bir potasyum
kaynağı olduğunu ve çok az miktarda tuz bulunduğunu söyleyen
uzmanlar, yüksek kan basıncını düşürmeye yardımcı olduğunu ve
vücudun su tutmasını engellediğini ifade ediyor. Domatesin hazmı
kolaylaştırdığını, özellikle nişastalı yiyeceklerin (hamur
işleri, kuru erzak) kolay sindirilmesini sağladığını vurgulayan
uzmanlar, kabuk ve çekirdekleriyle bağırsakları harekete
geçirdiğini ve pekliği giderdiğini belirtiyor.
Anavatanının orta ve güney Amerika olduğu söylenen
domatesler, bugün dünyanın her yerinde yetişmektedir. Dünyanın
en önemli sebzesi olan domatesler patlıcangillerdendir.
Günümüzde o kadar domates çeşidi (cinsi) vardır ki saymakla
bitmez. Dalından kopartıldıktan sonra da olgunlaşan bu sebze
türünü şekline ve büyüklüğüne göre ayırmak mümkündür.
En çok tanınan ve tüketilen türü yuvarlak olanıdır. Bunlar
ortalama 40 ila 82cm arasındaki domateslerdir. Tat olarak da
kendine has bir tadı vardır. Bundan büyük olanlar da iri, etli
domatesler kategorisinde yerini alırlar. Bu domates türü 250g
kadar ağırlığında olabilir. Tadı da tatlımsıdır.
Bunların yanı sıra piyasada iyi bir yer edinen diğer bir
domates çeşidi de Kokteyl (misket) domatesler. Kiraz
büyüklüğündeki bu çeşidi domateslerin içinde en ufağı ve en
tatlı olandır. Bunlara ilaveten, genellikle pişirmek için
kullanılan domatesler kategorisinde yerini bulan oval şekliyle,
az çekirdekli, hafif sert olan türlerini de bulmak mümkündür.
Tabii ki ham olarak kopartılıp turşu yapımında kullanılan
türleri de bulunmaktadır. Vitamin ve mineraller bakımından çok
zengin olan domatesin, pişirilmeden yenmesi tavsiye edilir.
Enginar
ENGİNAR
Karaciğer ve kalbin en iyi dostu olan enginarın kanı
temizlediğini ve yorgunluğu giderdiğini vurgulayan uzmanlar,
diğer zehirli maddeleri ve yorgunluk maddelerini idrarla dışarı
atarak vücuda dinçlik verip dinlendirdiğini söylüyor. Uzmanlar,
enginarın, beyin yorgunluğunu çabucak geçirdiğini, kalp
adalelerini kuvvetlendirdiğini, onu rahatsız eden üre ve
kolesterolü düşürerek kalbin rahat çalışmasını sağladığını,
şeker hastaları için de çok faydalı olduğunu, mide ve
bağırsakları dezenfekte ederek ishalleri durdurduğunu
kaydediyor.
Enginar, baharatlı, enfes lezzetini en cok taze tüketildiği
zaman verir ve tüketilmeden önce çok fazla bekletilmemelidir.
Enginarın 8-15cm çapında yuvarlak bir şekli vardır. Sebzenin
etli yaprakları, yuvarlak bir şekil alarak, bir çatıyı kaplayan
kiremitler gibi büyür. Bitkinin yenilen kısmı, en altındaki etli
yuvarlak bölümdür.
Frenk Lahanası
Belçika kaynaklı bu sebze türünü burada daha yakın zamanda
tanıdık. Sebze; Belçika’da, Atlantik sahilinde, kuzey Baltık
denizi kıyılarında yetiştirilir. Ceviz büyüklüğündeki misket
lahanaların rengi genellikle açık yeşil ve koyu yeşil
olmaktadır. Büyüklüğü takriben 4cm olan lahanalar iç içe geçmiş
sayısız yapraklardan oluşmaktadır.
Havuç
HAVUÇ
Uzmanlar, havucun, süratle kan yapıcı, kuvvetlendirici, ishal
kesici, peklik giderici, mide ve bağırsağın yakın dostu, safra
akıtıcı, karaciğeri kuvvetlendirici ve yeri doldurulamayan bir
sebze olduğunu söylüyor. Kansızlık halinde, sabah-öğle-akşam
taze çıkarılmış 1 çay bardağı havuç suyu içilmesi, suyu
çıkarılamazsa ince rendelenmesi ve iyice çiğnenerek yenilmesi
öneriliyor.
Mide ve bağırsak kanamalarında da havuç suyunun çok faydalı
olduğunu ifade eden uzmanlar, havucun, özel şekeri, A vitamini
ve bol vitaminleri ile karaciğeri kuvvetlendirdiğini, ona
rahatsızlığında kendi kendini tamir imkanı verdiğini, vücuttaki
üre asidi, ürat tuzları, benzeri yorgunluk maddelerini, diğer
zehirleri idrarla dışarı attığını vurguluyor.
Havucun, bol A vitamini ile cilde temizlik ve pembelik verdiğini
ve gözlerin sıhhatli kalmasını sağladığını belirten uzmanlar,
kalp rahatsızlığı ve damar sertliği olanlara havucun çok fayda
verdiğini, her gün yenen bir havucun da akciğer kanseri
tehlikesini yarıya indirdiğini bildiriyor.
Uzmanlar, havuçtaki beta-karotenin de gözleri, yaşlılığın
getirdiği görme zayıflığından koruduğunu ve bağışıklık sistemini
kuvvetlendirdiğini vurgulayarak, havuçların çiğ veya pişmiş
olarak yenilirken asla soyulmaması gerektiğini, sadece temiz
yıkamanın kafi olduğunu kaydediyor.
Havuç sebze üretiminde en önemli ve başı çeken sebzeler
arasında yerini almaktadır. Havuç yerden biten köklü, saplı bir
sebze çeşididir. Havucun sapı ve yaprakları yenmez.
Şekli ve büyüklüğü birbirinden çok farklıdır. Rengi ise koyu
turuncudur. Tadı ise nefis tatlıdır. Keratin zengini olan
havucun, cildi güzelleştirdiği ve gözleri kuvvetlendirdiği
söylenir.
Hindiba
Kara Hindiba
Kara Hindiba (Taraxacum officinale), Arslandişi ve Radika
adlarıyla da tanınır. Çimenliklerde rahatsız edici bir ot olarak
görülen bitki, acı çeken insanlık için çok güçlü bir şifa
kaynağıdır. Nisan ve Mayısta tüm tarla kıyılarında, çayırlarda
ve çimenlerde çiçeklenir. Her yıl bu çiçek halısını büyük bir
zevkle izleriz. Bu tür, sarı çiçekli, çok yıllık, süt taşıyan
küçük bitkilerdir. Yapraklar rozet halinde tabanda toplanmış
olup, kenarları derin loblu ve dişlidir.
Rozet yaprakları bazı kentlerimizde ilkbaharda sebze olarak
satılmaktadır.Bitki çok ıslak yerleri sevmez. Yapraklar
çiğnenmeden önce, kökler, ilkbaharda veya sonbaharda, çiçek
sapları ise, çiçeklenme sırasında toplanır. Bitkinin tümü
şifalıdır. Ben her ilkbaharda bitkinin tümünü toplayarak salata
yapmayı veya akşam yemeği olarak, haşlanmış patates ve haşlanmış
yumurta ile karıştırarak hazırlamayı adet edindim (Referans1:
M.Treben).
Yabani Hindiba (Cichorium intybus L.) 1 m'ye kadar yükselebilen
çok yıllık otsu bir bitki olup, yaprakları parçalı ve tüylüdür.
Çiçekleri açık mavi ve nadiren beyaz renklidir. Anadolu'da
yaygın bir bitkidir. Özellikle boş tarlalarda ve yol
kenarlarında yetişir. Inülin, uçucu yağ, acı maddeler ve
glikozitler taşımaktadır. Kavrulmuş köklerinin toz elde
edilmesiyle elde edilen ürün Avrupa'da kahve yerine
kullanılmaktadır. Hindiba-i berri adıyla da bilinir (Referans2:
T.Baytop). Hindiba'nın bir de sebze olarak kullanılan (Cichorium
endivia L.-Compositae) türü vardır. Bu tür 50-100 cm boyunda,
1-2 yıllık, yaprakları parçalı ve tüysüz otsu bir bitkidir.
Türkiye'de yabani olarak bulunmaz. Bahçe ve bostanlarda
(İstanbul, Bursa) sebze olarak yetiştirilmektedir.Eskiden beri
tedavide çok önemli bir drogdur. Dioscorides döneminden beri
tedavi kitaplarında kayıtlıdır. İbn-i Sina bu bitkinin
yapraklarının yıkanmadan ve soğuk su ile yapılan ekstrelerinin
kullanılmasının gerektiğini savunan özel bir kitapçık
hazırlamıştır. "Hindiba Risalesi" denilen bu kitapçıktan
yazmalar İstanbul kütüphanelerinde bulunur. İslam inancına göre
Hindiba yaprakları yıkanmadan yenilmelidir. Çünkü "Hindiba
üzerine cennet çisintisinden damlar.". Bostan Hindibası, , Frenk
Salatası, ve Göynek adlarıyla da bilinir (Referans2: T.Baytop).
Kara Hindiba'nın en önemli iki özelliği, safra kesesi ve
karaciğer hastalıklarında çok başarılı oluşudur.Tanınmış bir
karaciğer uzmanı, bu bitki hakkındaki soruma yanıt olarak
(Referans1: M.Treben), karaciğeri en olumlu etkileyebilen
bitkinin hindiba olduğunu söylemişti. Günde yenilen 5-6 çiçek
sapının, kronik karaciğer iltihaplarında ( sağ kürek kemiğinin
altına kadar uzanan keskin sancılar ) hızlı bir iyileşme
sağladığını artık çok iyi biliyorum (Referans1: M.Treben) . Bu
saplar şeker hastalığına da iyi geliyor. Şeker hastaları bu
saplardan günde 10 tane kadar, bitki çiçekli olduğu sürece
yemelidirler. Saplar çiçekleri ile birlikte yıkandıktan sonra
çiçekler koparılır ve saplar yavaş yavaş çiğnenerek yenir.
Bunlar acımsı, gevrek ve suludur ve kıvırcık salatanın tadını
andırırlar. Sık sık hastalanan ve kendilerini kötü hisseden
kişiler, 14 günlük bir hindiba çiçek sapı kürü uygulamalıdırlar.
Bu kürün etkisi sizi şaşırtacaktır. Ama bu saplar daha başka
hastalıklarda da yardımcı olurlar. Deri kaşıntılarını,
egzamaları ve temriyeleri iyileştirebilirler. Mide sıvılarını
düzene sokar ve mide de birikmiş maddeleri temizler. Taze çiçek
sapları ayrıca hiç ağrısız, safrakesesi taşlarını söker,
karaciğer ve safrakesesinin çalışmalarını düzenler. Hindiba,
içerdiği mineral tuzların yanı sıra, metabolizma hastalıklarına
karşı çok önemli tedavi edici ve yapıcı maddeleri de içerir. Kan
temizleyici etkisi sayesinde, romatizma ve gut hastalıklarında
da yardımcı olur. Eğer taze çiçek sapı kürü 4 hafta sürdürülecek
olursa, beze şişkinlikleri de yok olur. Sarılık ve dalak
hastalıklarında da hindiba başarıyla kullanılır. Hindiba kökü,
çiğ yenildiğinde veya kurutulup çay biçiminde kullanıldığında,
kan temizleyici, sindirim kolaylaştırıcı, ter ve idrar söktürücü
ve canlandırıcı etkilere sahiptir. Bu kökler kanı inceltir ve
kanın koyu olması halinde başarıyla kullanılabilir. Eski bitki
kitapları, hindiba yapraklarının ve köklerinin kaynatılarak,
suyunun kozmetik olarak kullanıldığını yazıyorlar. Kadınlar
gözlerini ve yüzlerini onunla yıkıyor ve böylece saf bir görünüm
kazanabileceklerine inanıyorlardı. Bu bitki, kış dinlenmesine
çekilen bitkilerden değildir ve yaprakları kar altında bile
gelişir.
Her yıl ilkbaharda, hindiba çiçeklerinden, çok lezzetli sağlığa
yararlı bir pekmez yaparım (Referans1: M.Treben). Annem günün
birinde, önlüğünü hindiba çiçekleriyle doldurmuş bir kadına
rastlamış ve şimdi anlatmak istediğim hindiba pekmezinin nasıl
yapılacağını ondan öğrenmiş. Bal tadındadır ve içerdiği asitler
nedeniyle gerçek balı yiyemeyen, örneğin böbrek hastalıkları,
hindiba pekmezini rahatlıkla yiyebilirler. Bu değerli bitki
eskiden beri çok önemli bir yere sahip olmasına rağmen ne yazık
ki, pek çok kişi tarafından tanınmaz ve zararlı bir ot olarak
bilinir. Bir tören sırasında bayrak taşıyan delikanlının yüzünün
ergenlik sivilceleri yüzünden berbat bir durumda olduğunu gördüm
(Referans1: M.Treben). Delikanlının annesine, ısırgan otunun ve
hindibanın kan temizleyici özelliklerini anlatmaya çalıştım.
Büyük kent insanı olmayan, kasabamızın yerlisi bu kadın,
hindibayı tanımıyordu bile. Ona bu bitkileri tanıtmaya
çalıştığımda (Referans1: M.Treben), sinirlenerek, oğlunun önüne
böyle otlar koyamayacağını söyledi!
Kullanım Biçimleri :
Çay hazırlamak: Yarım tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış kara
hindiba kökü, bir su bardağı dolusu suya akşamdan eklenir,
ertesi sabah kaynama derecesine kadar ısıtılır ve süzülür. Bu
çay, kahvaltıdan yarım saat önceye ve yarım saat sonraya
bölünerek, yudum yudum içilir.
Bitki salatası: Taze bitkinin köklerinden ve yapraklarından
hazırlanır.
Çiçek sapları: Çiçekleriyle birlikte yıkanan kara hindiba
sapları, çiçeklerinden ayrılarak, günde 5-10 tane yenebilir.
Hindiba Pekmezi : İki avuç dolusu kara hindiba çiçeği bir litre
soğuk suya eklenir ve hafif ateşte kaynamaya bırakılır. Taşmak
üzereyken ocaktan indirilir ve sabaha kadar bekletilir. Ertesi
gün hepsi bir süzgece boşaltılır ve çiçekler iyice sıkılır. Bu
suyun içine bir kilo şeker eritilir ve ince dilimler halinde
yarım limon eklenir. ( limon suyu da sıkılabilir ). Daha fazla
limon pekmezi ekşitebilir ! Tencere kapaksız olarak ocağa konur.
Vitaminlerin yitirilmemesi için, ısının çok düşük olması
gerekir. Fazla sıvı böylece, kaynamaya gerek kalmadan
buharlaşır. Elde edilen kütle bir veya iki kere soğumaya
bırakılarak, pekmezin en iyi kıyama gelmesi sağlanır. Uzun süre
beklediğinde şekerlenmemesi için, yoğunluğunun fazla olmaması
gerekir. Ama ince de olmamalıdır, yoksa bir süre sonra ekşimeye
başlar. Kahvaltı ekmeğine sürülebilecek kıvamda, çok lezzetli ve
ağdalı bir pekmez olmalıdır.
Referanslar:
1-"Gesundheit aus der Apotheke Gottes" "Tanrı'nın Eczanesinden
Saglık", Maria Treben
2-Türkiye'de Bitkilerle Tedavi, Prof.Dr. Turhan Baytop, I.U
Eczacılık Fak.
Hindiba, bir tesadüf sonucu Belçika'da ortaya çıkmış olan bir
sebzedir. Dallarının uzunluğu 20cm.'e varır ve birbirine bitişik
yapraklarıyla piston şeklini andırır. Hindiba, kökünden itibaren
beyaza yakın açık yeşildir, geliştikçe koyu yeşil bir renk alır.
Hindibağın üst kısmı ne kadar koyu yeşil olursa, tadı da o kadar
acı olur.
Ispanak
ISPANAK
Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD), tüketimde ıspanak
salatası başı çekiyor. Demir yönünden zengin, koyu yeşil
yapraklı ve güzel tadı olan ıspanak, diğer yapraklı sebzelere
nazaran daha çok protein içeriyor. Salatada yenilen çiğ ıspanak,
harika bir lif kaynağı. Ispanak suyu, bol C vitamini ile soğuk
algınlıklarına karşı dayanıklılık veriyor ve hemoroid
rahatsızlığına iyi geliyor.
Ispanak, provitamin A, C vitaminleri, demir ve çeşitli
enzimlerce çok zengin olup, bu maddeler, insanda bol kan
yapıyor. Ispanak ayrıca, kemiklerin ve dişlerin sağlamlığını
temin ediyor. Ispanak suyu, kalp adalelerini de
kuvvetlendiriyor. Özel enzimi ile pekliği giderip bağırsak
zehirlenmesini önlüyor. Kalp rahatsızlığı olanlara, haftada 1-2
fincan taze sıkılmış ıspanak suyu içmeleri öneriliyor.
Uzmanlar, ıspanağın, karaciğeri, lenf bezlerini, kan dolaşımını
uyardığını belirterek, hamilelere, 'kanlı-canlı bir bebeğe sahip
olmaları için' bol ıspanak yemelerini tavsiye ediyor.
Senenin on iki ayında da piyasada bulunması mümkün olan
Ispanak en fazla tüketilen sebzeler arasındadır. Yumuşak iklimli
olan her bölgede yetişmeye müsait olan ıspanaklar yeşil renkli
olur ve takriben 30cm kadar büyürler. Form olarak gül şeklinde
büyüyen yaprakları ile ıspanakları iki kategoriye ayırmak
mümkündür. Birincisi ince ve nazik yaprakları ile yaz aylarında
yetiştirilen cinsi, ikincisi ise kış aylarındaki kalın ve kaba
yapraklı olan diğer türüdür.
Kabak
Kabak: Sarı renkte çiçekler açan sürüngen bir bitki olan
kabak oldukça besleyicidir. Özellikle B1 ve C vitaminleri ile
potasyum ve fosfor mineralleri açısından zengindir. Ayrıca,
bitkisel protein, nişasta ve çinko içerir. Kabak lif açısından
da zengin bir besindir.
Kabağın Faydaları: İdrar söktürür ve kabızlığı giderir. Mide ve
bağırsakları yumuşatır. Böbrek ve mesane iltihaplarını giderir.
Basur ve prostat şikâyetlerini azaltır. Yüksek tansiyonu ve kan
şekerini düşürmeye yardımcı olur. Sinirleri yatıştırır. Göğsü
yumuşatır ve öksürüğü keser. Kan yapar. Cinsel gücü ve
doğurganlığı arttırır. Zihin açar.
Kabak ve Kabak Çekirdeği Nasıl Kullanılır? Yemeği ve tatlısı
yapılır. Kabak tohumu kurutularak kabak çekirdeği adıyla
kuruyemiş olarak kullanılır. Kabak, sirke ile birlikte sürülürse
uyuz kaşıntılarına iyi gelir. Kabak Çekirdeği, bağırsak
kurtlarını felç edici özelliği ile bu parazitleri düşürmeye
yardımcı olur. 500 gr kadar kabuksuz kabak çekirdeği balla
birlikte yendikten 3-4 saat sonra 30-40 gr kadar hint yağı
müsilaj olarak içilirse bağırsak kurtlarını dökmekte çok etkili
bir yöntem kullanılmış olur. Lapa haline getirilip boğaza
sürülürse boğaz ağrılarını giderir, ayrıca lapası kadınlarda
görülen akıntıyı da keser. Lifli ve tok tutan bir besin olan
kabak aynı zamanda az kalori içerdiği için diyetlerde de
sıklıkla kullanılır.
Kabaklar form ve şekil olarak salatalığa benzerler. Görüntü
olarak, aralarındaki fark kabakların tamamen yuvarlak değil de
altıgen olmasıdır. Bu sebzeyi; sarı, beyaz, açık ve koyu yeşil
renkte piyasada bulmak mümkündür. Kabakları alırken hep küçük
olan sebzeleri seçmek gerekir çünkü bunlar daha taze, hafif,
yumuşak ve tatlı olurlar.
Karahindiba
Hindiba, genel olarak böbreklerin ve karaciğerin çalışma
kapasitesini fevkalade yükseltir.
Katılgan dokuyu (bağ doku) çok olumlu etkileyip, yeterli oranda
kanın tüm hücrelere ulaşmasında yardımcıdır.
İçeriğindeki etkin maddelerin birlikte oluşturduğu etki
sayesinde, güçsüz kişilerin güçlenmesini sağlamaktadır.
Romatizma ve gut hastaları, ilkbahar ve sonbaharda 2-4 haftalık
bir hindiba kürü yaptıklarında şikayetleri kesinlikle
azalmaktadır.
Ayrıca, şeker hastaları için de bazı rahatlıklar sağlamaktadır.
Hindiba ayrıca, safrakesesi taşlarının oluşmasını ve
irileşmesini engeller. Oluşmuş olan taşları eritemez, ama
ağrıları ve öteki rahatsızlıkları azaltabilir.
Safra azlığı, mide ve bağırsaklarda oluşan şişkinlik ve sindirim
bozukluklarında çok başarılıdır. Hindiba değişik biçimlerde
kullanılabilir.
Hindiba salatası: Bitki ayıklanıp yıkandıktan sonra, bir süre de
sirkeli suda bekletilerek iyice temizlenmelidir. Bütün veya
kıyılmış yapraklar, üstüne zeytinyağı ve limon eklenerek,
yemeklerden önce yenir. Hafif acımsı bir tadı vardır, ama
kesinlikle rahatsız edici değildir.
Hindiba özsuyu: Taze bitki iyice yıkandıktan sonra, henüz
ıslakken mutfak robotuna atılarak suyu sıkılır. Yemeklerden önce
1-3 kahve fincanı dolusu içilebilir. Özsu uzun süre saklanamaz.
Hindiba çayı: Kök ve yaprak karışımı ince kıyılmış olarak, 1-2
tatlı kaşığı dolusu 1 bardak suya eklenir, hafif ısıda kaynama
derecesine geldikten sonra, 1 dakika kadar kaynatılır ve ocaktan
çekilir. 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3
bardak çay, tatlandırılmadan, yemeklerden önce içilir.
Yan etkiler: Bilinen hiçbir yan etkisi yoktur.
Kara Hindiba :
Kara Hindiba“nın en önemli iki özelliği, safra kesesi ve
karaciğer hastalıklarında oldukça başarılı oluşudur. Karaciğeri
en olumlu etkileyebilen bitkilerden biridir.
Günde yenilen 5-6 çiçek sapının, kronik karaciğer iltihaplarında
iyileşme sağlayabilir . Bu saplar şeker hastalığına da iyi
gelebilir. Şeker hastaları bu saplardan günde 10 tane kadar,
bitki çiçekli olduğu sürece yiyebilirler.
Saplar çiçekleri ile birlikte yıkandıktan sonra çiçekler
koparılır ve saplar yavaş yavaş çiğnenerek yenir. Bunlar acımsı,
gevrek ve suludur ve kıvırcık salatanın tadını andırırlar. Sık
sık hastalanan ve kendilerini kötü hisseden kişiler, 14 günlük
bir hindiba çiçek sapı kürü uygulayabilirler. Bu kürün etkisi
sizi şaşırtacaktır.
Ama bu saplar daha başka hastalıklarda da yardımcı olurlar. Deri
kaşıntılarını, egzamaları ve temriyeleri iyileştirebilirler.
Mide sıvılarını düzene sokar ve mide de birikmiş maddeleri
temizler.
Taze çiçek sapları karaciğer ve safrakesesinin çalışmalarını
düzenler. Hindiba, içerdiği mineral tuzların yanı sıra,
metabolizma hastalıklarına karşı çok önemli maddeleri de içerir.
Kan temizleyici etkisi sayesinde, romatizma ve gut
hastalıklarında da yardımcı olabilir.
Eğer taze çiçek sapı kürü 4 hafta sürdürülecek olursa, beze
şişkinlikleri de yok olabilir. Sarılık ve dalak hastalıklarında
da hindiba başarıyla kullanılabilir. Hindiba kökü, çiğ
yenildiğinde veya kurutulup çay biçiminde kullanıldığında, kan
temizleyici, sindirim kolaylaştırıcı, ter ve idrar söktürücü ve
canlandırıcı etkilere sahiptir.
Bu kökler kanı inceltir ve kanın koyu olması halinde başarıyla
kullanılabilir. Eski bitki kitapları, hindiba yapraklarının ve
köklerinin kaynatılarak, suyunun kozmetik olarak kullanıldığını
yazıyorlar.
Kadınlar gözlerini ve yüzlerini onunla yıkıyor ve böylece saf
bir görünüm kazanabileceklerine inanıyorlardı. Bu bitki, kış
dinlenmesine çekilen bitkilerden değildir ve yaprakları kar
altında bile gelişir.
Her yıl ilkbaharda, hindiba çiçeklerinden, çok lezzetli sağlığa
yararlı bir pekmez yapılabilir . Bu değerli bitki eskiden beri
çok önemli bir yere sahip olmasına rağmen ne yazık ki, pek çok
kişi tarafından tanınmaz ve zararlı bir ot olarak bilinir.
Ergenlik sivilceleri ısırgan otunun ve hindibanın kan
temizleyici özelliklerini sayesinde iyileştirilebilirler.
Radix Taraxaci): Ta-raxacum ojficinale Weber (5) (Compositae)
grubuna dahil bitkilerin kurutulmuş köküdür.
Bu türler san çiçekli, çok yıllık, süt taşıyan küçük
bitkilerdir. Yapraklar rozet halinde tabanda toplanmış olup
kenarları derin loblu ve dişlidir.
” Karbonhidratlar, müsiiaj ye acı maddeler taşımaktadır.
Hafif müshil, idrar ve safra söktürücü etkileri
1 - Baytop, T.: Yayınlanmamış bir araştırma sonuçlarına göre.
2 - Zhukovsky, P: Türkiyenin ziraî bünyesi 611, İstanbul (1952).
3 - Ünver, S.A.: Hindiba risalesi, Buharaiı İbn Sına, İstanbul
(İ937).
4 - Öğe, H.: Hindiba kahvesi üzerinde denemeler - Tekel Enst.
Rap 4: 31 (1946).
5 - Bu isim Vulgariii Dahlst. seksiyonunda bulunan bir grup tür
için kullanılmaktadır.
nedeniyle, dahilen, infusyon halinde (% 5), kullanılmaktadır.
Aynı etkiler için taze bitkiden hazırlanan dekoksiyon da
kullanılabilir.
Rozet yaprakları, ilkbaharda İstanbul pazarlarında, sebze olarak
satılmaktadır. Ege bölgesinde de sebze olarak kullanılır (1, 2).
Eskiden Latin halklarının fazlaca yaşadığı bölgelerde
yenilebilecek ot türünde olduğu tespit edilmiştir. Günümüzde de
o bölgelerde seri bir şekilde yetiştirilmektedir. Karakteristik
olarak Karahindiba yapraklarının uçları dişli formda olur. Yemek
için ise en ideali yeni yetişen veya otun orta kısmında bulunan
yapraklardır.
Karnabahar
KARNABAHAR
Fosfat ve potasyum ihtiva eden ve içeriğinde, kadınları göğüs
kanserine karşı koruyan 'indol-3 karbonal' bulunan karnabaharın,
lahanadaki besin değerinin çoğuna sahip olduğunu bildiren
uzmanlar, "Karnabahar çiçek olduğu için, bol bol fosfor ve
vitaminleri, cinsiyet hormonu, bol E vitamini ve protein içerir.
Bu maddeleri ile cinsel gücü arttırır, buna bağı olarak kalp
rahatsızlıklarını da giderir. Sinirleri ve beyni iyi çalıştırır,
onların yıpranmasını önler" diyorlar.
Karnabahar, bir bitkinin henüz tam açmamış çiçeğidir.
Yaklaşık 1500 yıldan fazla bir süredir yetiştirilmektedir. İlk
olarak Asya'da ortaya çıktığı düşünülmektedir ve günümüzde en
çok tüketildiği yer de Asya'dır. Karnabahar çok farklı yetişen
bir bitkidir, kılıf gibi büyüyen yaprakları çiçek tohumlarını
kapatır ve beyaz bir görünüm alır. Bugün halen Romanesco adı
verilen yeşil karnabaharlar da vardır ve üzerindeki çiçek
tomurcuklarının minareyi andıran bir görünümü vardır.
Kırmızı Pancar
Renk olarak koyu kırmızı bir renge sahip olan kırmızı pancar
takriben 100g ila 600g arasında olup toprak altında yetişen
sebzeler kategorisinde yerini bulmaktadır. Farklı şekillerde
üretilen pancarlar burada genellikle kavanozlarda konserve
olarak piyasaya sürülmektedir.
Kırmızı(kara) Lahana
Hafif ekşimsi bir tada sahip olan kara lahanaları salata
malzemesi olarak kullanmak mümkündür. Ancak bu lahana çeşidini
pişirenler de vardır. Fakat tadı beyaz lahanaya göre tamamen
farklı olan kara lahana kelleleri beyaz lahanaya göre küçük ve
yaprakları da bir hayli sert. Renk olarak da açık mor ile
menekşe arasında olur. Akdeniz bölgesinde keşfedilen bu sebze
türünü yılın 12 ayında da piyasada bulmak mümkün olur. Çünkü
lahanalar Avrupa’nın hemen hemen her yerinde yetiştirilmektedir.
Kırmızı Turp
TURP
Uzmanlar, çeşitli esansları, bol C vitamini, iyot ve kükürdüyle
turpun, karaciğeri midçalıştırdığnı, böbreklerdeki kum ve taşı
döktüğünü, bronşlara çok iyi tesir ettiğini, dalak şişliğini
giderdiğini ve cildi güzelleştirdiğini ifade ediyor. Uzmanlar,
turpun bağırsakları dezenfekte edip pekliği giderdiğini, akşam
yenilen turp veya içilen bir bardak turp suyunun çok iyi uyku
verdiğini söylüyor.
Kırmızı Turp Orta Asya'da ortaya çıkmıştır. Turplar iki
farklı çeşittedir; top gibi yuvarlak olanlar ve üzüm gibi
olanlar. Turplar genellikle kırmızı olurlar ancak, beyaz, pembe,
mor ve iki renkli olanları da vardır. Turpun iç kısmı ya da
farklı bir deyişle eti beyazdır.
Kıvırcık Lahana
LAHANA
Bol miktarda B, C ve E vitamini ve potasyum içeren lahananın,
şeker ve romatizma hastaları için de çok faydalı olduğunu
belirten uzmanlar, bol arsenik, kükürt ve vitaminleri ile kanı
temizleyip cildi güzelleştirdiğini, bol idrar söktürdüğünü,
vücuttaki suyu ve zehirli maddeleri idrarla dışarı attığını
bildiriyor. Uzmanlar, lahananın kansızlığı giderdiğini ve
kansere karşı etkili olduğunu da kaydediyor.
Uzmanlar, sadece lahana çeşitlerinde bulunan U vitamininin, mide
ve bağırsakların iç yüzeyini koruduğunu, oralardaki yaraların
iyileşmesini sağladığını da vurgulayarak, bu sebzenin,
yaşlanmayı önleyici ve kalp krizine karşı koruyan bir mineral
kabul edilen selenyumun kaynağı olduğunu hatırlatıyor. Uzmanlar,
selenyumun ayrıca, sağlıklı görünüşlü bir cilt verdiğini ve
erkeğin cinsel gücünü arttırdığını da belirtiyor.
Bu lahana cinsini iki kategoriye ayırabiliriz. Birinci
kategoride ilkbaharda elde edilen ve piyasaya sürülen lahanaları
sayabiliriz. Bunlar genellikle açık yeşil renkli, ince ve
yumuşak olurlar. Tadı da hafif olur. Sonbaharda elde edilen
mahsullerin koyu yeşil, kalın ve sert yaprakları vardır.
Kereviz
KEREVİZ
Kerevizin yaprak ve saplarının, bol vitaminleri ve çeşitli
madeni maddeleriyle çok faydalı olduğunu belirten uzmanlar,
mideyi kuvvetlendirdiğini ve iştah açtığını bildiriyor.
Uzmanlar, kerevizin, iç salgı bezlerini ve özellikle vücutta çok
çeşitli vazifesi olan böbrek üstü bezlerini çalıştırdığını,
sinir yorgunluğunu da önlediğini ifade ediyor. Kanı
pisliklerinden temizlediğini ve sivilcelerin geçmesine, yüzün
pembe bir hal almasına yaradığını vurgulayan uzmanlar, kerevizin
diğer faydalarını şöyle sıralıyor: "Karaciğerin şişliğini
giderip onu yorgunluk maddelerinden temizliyor. Sarılığı
gideriyor, böbrekleri çalıştırıyor, fazla suyu dışarı atıyor.
Böbreklerden kumu, taşı döküyor. Şişmanları zayıflatıyor ve
cinsel faaliyeti çok arttırıyor."
Kerevizin esas hasat zamanı Eylül'de başlar ve Kasım'da
biter. Ancak farklı ülkelerde farklı zamanlarda ekildiğinden,
yılın her dönemi marketlerde bulunabilir. Kerevizin anavatanı
Akdeniz'dir. Kereviz'in yenilmeyen kısa ve sert yaprakları
vardır. Bitkinin yuvarlak, kahverengi bir kabukla çevrili bir
yumrusu vardır. Kerevizin içi beyaz ve serttir.
Mantar
MANTAR: Tüm dünyada onbinlerce çeşidi bulunan mantar protein
ve demir açısından çok zengindir. Ayrıca mantarda A, B, D, P ve
K vitaminleri ile kalsiyum, potasyum, fosfor ve bakır
mineralleri de bulunur.
Mantarın Faydaları: İçerdiği Protein değeri sayesinde etin
yerini tutar. Bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalıklara
karşı direnci arttırır. Göze ve vücuda kuvvet verir. Bedensel ve
zihinsel gelişimi destekler. Öğrenme yeteneğini arttırır.
Yorgunluğu giderir. Bol miktarda demir minerali içeren mantar,
kansızlığa iyi gelir. Kandaki kolesterol oranını düşürerek kalp
ve damar hastalıları ile kalp krizine karşı koruyucu etki
gösterir.
Mantar Nasıl Kullanılır? Protein değeri yüksek bir besin olmakla
birlikte yağ oranı düşük olduğu için mantar diyetlerde sıklıkla
kullanılır. Mantar lezzetli ve besleyici bir besin olmakla
birlikte zehirli pek çok türü olduğu için yabani mantar uzman
kişiler tarafından toplanmalı ve dikkatli tüketilmelidir. Bu
nedenle kültür mantarlarını tercih etmek daha sağlıklı olur.
Ayrıca, mantar vücutta üre asidi bıraktığı için Romatizmalılara
tavsiye edilmez.
Mantar'ın kökü Fransa'nın değişik bölgelerine dayanır ve bu
bölgede champignon adı verilen tür, yenilebilir ince tabakalı
mantarlardır. Mantarlar genellikle beyaz olur ancak, krem rengi
ya da koyu kahverengi olanları da vardır. Rengi ne kadar koyu
olursa lezzeti o kadar yoğun olur. Mantarlar çok çabuk
bozulduğundan, ancak kısa süre depoda muhafaza edilir ve hemen
tüketilmelidir. Bir mantarın tazeliğini tepesinin şapka gibi
kapalı olmasından anlayabilirsiniz.
Maydanoz
MAYDANOZ
Uzmanlara göre maydanoz, dünyadaki en besleyici yiyeceklerden
birisi ve bir demir deposu durumunda. Genellikle taze yenen
maydanozda, kalsiyum, potasyum, kükürt ve A vitamini bulunuyor.
Bir tutam maydanoz, günlük C vitamini ihtiyacının çoğunu
karşılıyor. Böbrekleri, karaciğeri ve idrar yollarını
temizlemeye yardım ediyor. Kan şekerini normal seviyede tutuyor
ve kansere karşı da koruyucu.
Maydanozun esas hasat zamanı Haziran ve Kasım ayları
arasındadır. Ancak yine de yılın her döneminde marketlerde
görülür çünkü aynı zamanda seralarda yetiştirilir. Maydanozu;
kıvırcık, düz ve sap maydanoz olarak çeşitlere ayırabiliriz. İlk
iki tür, bitkinin yapraklarını tanımlar.. Düz yapraklı olanların
lezzeti daha yoğundur. Maydanoz sapı, etli olur ve baharatlı bir
tadı vardır. çorbaların servis edilmeden önce süslenmesi içinde
kullanılır.
Patates
PATATES
Avrupa ve ABD'de mutfağın baş köşesinde yer alan patatesin
besleyici maddelerinin çoğunluğunun, kabuğunun hemen altında
veya yakınında olduğunu belirten uzmanlar, bu sebeple patatesin,
kül veya buharda pişirildikten sonra soyulması gerektiğini
vurguluyor.
Patatesin mutlaka salata veya soğanla yenilmesi gerektiğini
ifade eden uzmanlar, patates, yağda kızarmış olarak yenmezse
kilo aldırmadığını, şişmanlar ve şeker hastaları için iyi bir
gıda olduğunu bildiriyor. Şeker hastalarının, ekmek yerine bol
patates yiyebileceğini söyleyen uzmanlar, ancak potasyumun zayi
olmaması için, patateslerin külde veya çift tabanlı tencerede
pişirilmesi gerektiğini kaydediyor.
Uzmanlara göre, patatesin yaklaşık yüzde 20'si karbonhidrat ve
kalori değeri oldukça düşük. Bol B vitaminleri, C vitamini,
protein, kalsiyum, demir ve fazla miktarda potasyum içeriyor.
Orta boy bir patates, günlük C vitamini miktarının 1/3'ünü temin
ediyor. Sindirimi kolaylaştırıyor. Bağırsakları, böbrekleri ve
kanı temizliyor, kabızlığı önlüyor. Kansere karşı koruyor ve
yorgunluğa karşı birebir.
Patates muhtemelen toplumumuzun en önemli besinlerinden
birisidir. Anavatanı Güney Amerika'dır. Günümüzde pek çok çeşidi
olmakla birlikte, bütün yıl boyunca marketlerde satılmaktadır.
Almanya'da; yılbaşında ilk patatesler piyasaya sürülür, daha
sonra haziran ayında ikinci parti piyasaya çıkar, Ağustos'da tam
olgunlaşmamış olanlar ve Ekim'den itibaren yılsonuna kadar tam
olgunlaşmış patatesler marketlerde görülür. Patatesler pişme
şekillerine göre sınıflandırılabilir. Bazı patatesler piştiğinde
sertliğini korur bazıları ise yumuşar. Patates farklı boyutlarda
olabilir, yuvarlaktan böbrek şekline değişik şekillerde
patatesler olabilir. Patatesin içi genellikle sarı ya da beyaz
olur.
Patlıcan
PATLICAN
Uzmanlar, patlıcanın, A vitamini, fosfor ve kendine has bazı
esanslara sahip olduğunu, bunlarla sinirleri teskin ettiğini ve
kalp çarpıntısını giderdiğini vurguluyor. Patlıcanın pankreas,
karaciğer ve böbrekleri kuvvetlendirdiğini, bol idrar
söktürdüğünü, vücuttaki fazla suyu dışarı boşalttığını ve kilo
verdirdiğini kaydeden uzmanlar, şeker hastalarının, patlıcan
salatasından çok fayda gördüğünü, kansızlığa iyi geldiğini, kanı
arttırdığını ve kalbe sükunet verdiğini ifade ediyor. Uzmanlara
göre, patlıcan, en sağlıklı olarak kül veya ocakta pişirilip
kabukları soyulmalı ve ince kıyılmalı.
Patlıcan Doğu Asya kökenli ve binlerce yıldır bilinen bir
sebzedir. Aslında yabani bir sebze olan patlıcan, salatalığa
benzeyen ancak enine daha şişkin bir sebzedir. Patlıcanların
rengi genellikle maviden-mora dönen bir renktir. Soğuk havaya
dayanıksız bir sebze olduğundan genellikle ılıman iklimlerde
yetişir.
Pırasa
PIRASA
Pırasanın bol vitaminleri, mineralleri ve çeşitli nitritleri ile
çok şifa verici özelliği bulunduğunu vurgulayan uzmanlar,
mide-bağırsak rahatsızlıkları, deri hastalıkları, damar sertliği
için faydalı olduğunu belirtiyor. Uzmanlar, pırasa yemeğinin,
bağırsaklara yumuşaklık verip pekliği giderdiğini, hemoroidi
olanlara da ferahlık sağladığını bildiriyor. Uzmanlar, pırasa
çorbasının, böbrekleri çalıştırarak bol idrar söktürdüğünü ve
vücutta birikmiş üre asidi ve ürat tuzlarını dışarı attığını
ifade ediyor.
Bütün sene boyunca piyasada bulunan pırasalar soğan
ailesindedir. Pırasalar genellikle 35 – 40cm uzunluğunda
büyürler. İç içe oluşan yaprakları ise enli olur. Pırasa
enteresan bir renge sahiptir. Çünkü toprağa gömülü olan kısmı
beyaz ve topraktan yukarı olan kısmı ise yeşil ve koyu yeşil bir
renk alır. Tadı ise hafif keskin ve acı olur. Cildimiz ve
saçlarımız için çok faydalı olduğu söylenir.
Sarımsak
SARIMSAK
Uzmanlara göre, bu keskin kokulu yumruda, her türlü harika
özellik mevcut. Sarmısağın tansiyon düşürdüğü, kan
pıhtılaşmasını azalttığı, kötü LDL kolesterolünü düş, dürdüğü,
bazı mide kanserlerini önlediği, bağışıklık sistemini
güçlendirdiğinin ispatlandığını söyleyen uzmanlar, sarımsaktaki
"allicin" denilen bir maddenin, sadece kendi özgü kokusunu
vermekte kalmadığını, ayrıca bakteri gelişimini önlediğini,
vücuttaki mantarı ve maya oluşumunu tahrip ettiğini kaydediyor.
Uzmanlar, sarımsakta 2 kuvvetli antibiyotik, çok tesirli
esanslar, bol iyot ve kükürt bulunduğunu ve insan sağlığında çok
değerli vazife gördüğünü belirterek, "Damar sertliğini giderir,
kanı durultur, kalbi kuvvetlendirir, bronşları dezenfekte eder,
cilt hastalıklarını giderir ve kansere karşı korur" diyorlar.
Uzmanlar, sarımsaklı yoğurdun, zehirlenmelere karşı insanı
koruduğunu ve sarımsağın en ince damarları dahi temizleyerek
oralara kan gitmesini sağladığını bildiriyor. Uzmanlar,
sarımsağın, bütün salgı bezlerini çalıştırmak ve vücudu
zehirlerinden temizlemek suretiyle, genç ve dinç olmayı, uzun
yaşamayı sağladığını kaydediyor.
Sarımsak sebze sektörünün en önemli ürünüdür ve çiçek soğanlı
bitkiler familyasındandır. Yumruları beyaz ve ovaldir.
Yumrularının etrafında, sarımsak dişlerini birarada tutan kase
şeklinde beyaz, sert bir kabuk vardır. Sarımsağın dişleri de bir
kaseyi andıran ince tabakalı bir kabukla çevrilidir. Sarımsağın
kendine has bir lezzeti vardır ve güçlü ve yoğun bir koku verir.
Sarımsak; kuru ve sıcak iklimlerde yetişir.
Soğan
SOĞAN
Soğanda bol miktarda A, B ve özellikle C vitamini, bol fosfor,
iyot, silis, kükürt gibi vücuda çok faydalı maddeler,
antibiyotik vazifesi gören esanslar ve hazım arttırıcı
fermentler bulunduğunu kaydeden uzmanlar, kalp ve prostat
bozukluğu, pankreas tembelliği (şekerliler), sinir zafiyeti,
romatizma, cilt hastalıkları, cinsel iktidarsızlık, mide
zayıflığı gibi hastalıklarda çok fayda verdiğini, bol idrar
söktürdüğünü ve vücutta birikmiş su ve üreyi dışarı attığını
bildiriyor. Soğanın, vücuttaki fazla tuzu da dışarı attığını
belirten uzmanlar, pankreası çalıştırarak insülin ifrazatını
arttırdığını ve kanda şeker seviyesini düşürdüğünü kaydediyor.
Fazla soğan yenen ülkelerde kanserin nadir görüldüğünü ve o ülke
halkının uzun yaşadığını ifade eden uzmanlar, soğanın,
karaciğeri ve bağırsakları dezenfekte edip zehirlerini
temizlediğini ve gıdaların orada vücudu zehirlemesini
önlediğini, bağırsak kurtlarını döktüğünü bildiriyor.
Uzmanlar, ağızda soğan kokusunu gidermek için yemekten sonra
biraz ekmek kabuğu veya maydanoz çiğnenmesinin yeterli olduğunu
söylüyor. Uzmanlar ayrıca, soğanın patateslerden ayrı, kuru,
soğuk bir yere kaldırılması gerektiğini, çünkü soğan ve
patatesin birbirini etkilediğini ve soğanın, patateslerden
salınan nemle yumuşadığını hatırlatıyor.
Soğanın kökenleri Akdeniz ve Orta Asya'ya dayanmaktadır.
Ancak günümüzde, tüm dünyada yetiştirilmekte ve en çok tüketilen
sebzeler arasındadır. Soğanın boyutları 10cm'i bulabilir ve
şekli düz ya da oval olur. Soğanın; birbirinin üzerini kapatarak
büyüyen etli ve kalın yaprakları vardır. Sarıdan kahveye dönen
ince bir kabuğu vardır ve baharatlı, sert ve keskin bir lezzeti
olur. 05;r.
Salatalık
SALATALIK
Salatalığın kanı temizlediğini, karaciğeri ve böbrekleri
çalıştırarak bol idrar söktürdüğünü ifade eden uzmanlar, idrarla
birlikte vücuttaki üre asidi ve ürat tuzlarını eritip dışarı
attığını bildiriyor. Salatalığın, içeriğindeki bol kükürdü ile
kanı temizlediğini, ciltteki ter bezlerini çalıştırdığını
belirten uzmanlar, bol vitamin ve madeni madde verdiğini,
böylece cildin taze ve pürüzsüz olmasına yardım ettiğini
vurguluyor.
Salatalığın kendisi veya suyunun, cildi bir tonik kadar
temizlediğini söyleyen uzmanlar, et yemeklerinin verdiği
susuzluğu kestiğini kaydediyor. Salatalığın, sıcak bir havada iç
ısısının dış ısıdan 20 derece daha düşük olduğu ve bu sebeple
serinletici olarak yendiği bildiriliyor.
Salatalık önceleri Romalıların ve Yunanlıların yoğun olarak
tükettiği ancak günümüzde tüm dünyada tüketilmekte olan bir
sebzedir. Yılın her döneminde marketlerde bulunur. Soğuk havaya
aşırı duyarlı bir sebze olduğundan, çok büyük bir kısmı
seralarda yetişir. Salatalığın, şekil ve boyut olarak çok
çeşitli türleri vardır ve bu türlerin hepsini sınıflandırmak çok
zordur. Salatalıklar ortalama 40 cm uzunluğunda olurlar ve düz
bir kabuğu vardır. Salatalığın kök kısmı tek renkli ve düz
olduğunda taze olduğu anlamına gelir.
Rezene.
Rezene Bitkisi: Daha çok Akdeniz ikliminde, kayalık ve kurak
yerlerde yetişen, sarı renkte çiçekler açan, kokulu ve otsu bir
bitki olan Rezenenin tohumları protein ve yağ bakımından
zengindir. Rezene az miktarlarda rahatlatıcı etki gösterirken
miktar arttıkça uyku verir.
Rezenenin ve Rezene Çayının Faydaları: Rezene iştah açıcıdır.
Vücudu rahatlatır. Mide ve bağırsak şikâyetlerini ve gazlarını
azaltır. Bu etkisi ile özellikle, gaz sancısı çeken ve ishal
olan bebeklere çay olarak içirilirse hem kaybedilen sıvıyı geri
kazanmaya yardımcı olur hem de sancıları azaltır. İdrar
söktürücü özelliğiyle, idrar zorluğunu giderir. Balgam
söktürücüdür. Gözlere iyi gelir. Yatıştırıcı etkisi ile ağrıları
dindirir. Anne sütünü arttırıcı özelliği ile emziren annelere
faydalıdır. Kansızlığı giderir. Kalp hastalıkları, romatizma ve
boğmacada faydalıdır. Cinsel gücü arttırır. Adet düzensizliğini
ve zorluğunu giderir.
Rezene Nasıl Kullanılır? Meyvesi, tohumları ve kökü kullanılır.
Rezeneden baharat elde edilir. Ayrıca, rezene çayı hazırlanır.
Rezene çayı hazırlamak için 1 fincan kaynar suya 1 çay kaşığı
rezene atılıp 10–15 dakika kadar demlenir. Rezene çayı öksürük
ve akciğer hastalıkları ile damar sertliği ve hazımsızlığa karşı
etkilidir. Bebek mamalarına katılırsa bebeklerde gaz şikâyetini
azaltır. Rezene çayının bir diğer faydası da arpacık gibi
gözkapağı iltihaplarında pansuman olarak kullanılması ile
iyileşmeye yardımcı olmasıdır.
Rezenenin yaprakları ve tohumunun kaynatılmasıyla elde edilen
buhar, cildi temizler ve yüzdeki gözenekleri açar.
Rezene şemsiye çiçekli bitkiler familyasındandır. Önceleri
Akdeniz'de ve Orta Asya'da yetiştirilmekte olan bitki günümüzde,
tüm sıcak iklimli ülkelerde yetişmektedir ve bu yüzden de tüm
yıl boyunca bulmak mümkündür. Rezene soğanımsı ve yuvarlak
dişleri olan bir bitkidir. Beyaz bir sebzedir ve yeşil
yaprakları vardır. Rezenenin yenilebilen yaprakları soğan
yaprakları gibi büyürler. Lezzeti tatlımsıdır ve anasonu
çağrıştırır.
Semizotu
Semizotunun Faydaları
Semizotu kanı mikroplardan arındırıp yeniliyor. Sinir krizlerini
ve yorgunluğu önlüyor.
Fasulye kadar semizotunun da hastalıklara iyi geldiği
kaydedildi. Uzmanlar, özellikle genetik bilimciler tarafından
mucizevi besin olarak gösterilen semizotunun yararlarını şöyle
sıraladı: Kanı temizler. Sinir krizlerini önler. Beyin
yorgunluğunu alır. Böbreklerdeki kum ve taşları döker. Şeker
hastalarının susuzluğunu azaltır. Diyet sırasında sıklıkla
tüketilmelidir.
Çünkü kilo verdirir.
Bol idrar söktürür. Ödem, romatizma ve gut'da faydalıdır,
Kanı temizler, zayıflatır.
İç kanamaları önler.
Barsaklardaki solucanları döker,
Mide, barsak iltihabında yumuşaklık vererek ağrıları keser,
pekliği giderir,
Şeker hastalarında susuzluğu keser,
Dalak tıkanıklığı ve tembelliğini giderir,
Uykusuzluk, sinir bozukluklarına faydalıdır.
Semizotu yabani ortamlarda yetişir. Hemen hemen Avrupa'da
heryerde, kıvırcık marul yetişmektedir. Günümüzde en fazla
tüketilen sebzelerden birisidir. Ağırlıklı olarak kışları
yenilen bu salata türü, baharda da tercih edilmektedir. Bitki
gül şeklindedir ve değişik şekil ve boyutlarda
bulunabilmektedir. Yapraklarının rengi açık yeşilden koyu yeşile
döner.
Soğancık
Soğancıklar; baharat bitkileri familyasındandır. Toprağın
içerisindeki bir soğan kökünden, uzun bir süre içerisinde
yaklaşık 60cm'lik yeşil borular halinde yetiştirilir.
Soğancıklar, yaygın olarak, ılıman iklimli bölgelerde yetişir ve
yıl boyunca marketlerde bulunmaktadır. Soğancıkların da keskin
ve baharatlı bir lezzeti vardır.
Taze Fasulye
FASULYE
Taze fasulyenin, vücudun çalışmasını, gelişmesini ve tamirini
sağladığını vurgulayan uzmanlar, genç-ihtiyar herkese tavsiye
ediyor. Uzmanlar, taze fasulyenin, pankreas bezesini,
böbrekleri, karaciğeri ve kalbi kuvvetlendirdiğini, albümin ve
şekerde de çok fayda verdiğini bildiriyor.
Fasulyeler ilk olarak Meksika'da yetiştirilmeye başlanmıştır.
Fasulyeler; çalı fasulyesi ve boncuk fasulye olarak
sınıflandırılır. Fasulyelerin kabuğu yeşil ve sarı olabilir.
Marketlerde her iki türde fasulye bulmak mümkündür ve
kabuklarının inceliğine göre ayrılabilir. Prenses fasulyeler ham
ve yumuşak olurlar, yeşil fasulyeler daha etli olurlar ve
kabukları yuvarlak olur. Bombay fasulyeleri en iri taneli ve
sert fasulye türüdür.
Yaban Pancarı (Pazı)
Akdeniz kökenli bu bitkiyi insanların çoğu ıspanak ile
karıştırmaktadır. Oysaki hiçbir bağlantısı yoktur. Yaban
Pancarının bildiğimiz kırmızı Pancarla yakınlık derecesi vardır.
Kırmızı Pancarının kendisi (kökü),Yaban Pancarının ise sadece
yaprakları yenmektedir. Pazı alınırken ve tüketilirken taze
olmasına dikkat edilmelidir.
Yeşil Salata (Marul)
MARUL
Bol miktarda çeşitli mineralleri içeren marulun, sinirleri
teskin edip iyi uyku verdiğini ve erkeklerde cinsel arzuyu
frenlediğini belirten uzmanlar, yemekten önce salata şeklinde
yenen marulun, şeker hastalarının kandaki şeker seviyesini
düşürdüğünü bildiriyor. Marulun bol idrar söktürdüğünü ve kanı
pisliklerden temizlediğini vurgulayan uzmanlar, karaciğer ve
dalak şişliğini, sarılığı giderdiğini, kadınlarda adet
dönemlerinin, zamanında ve ağrısız olmasını sağladığını
bildiriyor. Uzmanlar, marul suyu, yüze sürülürse ergenlik
sivilcelerini giderdiğini, oralara tazelik ve pembelik verdiğini
kaydediyor.
Yeşil salata, kıvırcık marul familyasındandır ve ilk olarak
güney Avrupa ve Orta Asya'da görülmüştür. Avrupa'da salata
yapımında en çok kullanılan sebzelerden birisidir. Yeşil
salatayı yıl boyunca marketlerde bulmak mümkündür. Marul
birbirinin içine geçmiş büyük yeşil yapraklardan oluşur ve hoş
bir lezzeti vard
ROKA
Çeşitli esansları, P ve K vitaminleri, çok faydalı mineralleri
içeren rokanın, karaciğerin dostu, mideyi kuvvetlendirici,
kansızlığı gideren, cinsel gücü çok arttıran bir yeşillik olduğu
ifade ediliyor. Uzmanlar, yeşil salata şeklinde yenen rokanın,
tadı ve asitleri ile mideyi çalıştırdığını, hazmı arttırdığını,
iştahı açtığını, böbrekleri çalıştırdığını, idrar söktürdüğünü
ve karında toplanan suyu boşalttığını bildiriyor.
TERE
Terenin, çiğ salatalara lezzet ve canlılık kattığını, ayrıca
değerli bir sebze suyu olduğunu vurgulayan uzmanlar, çeşitli
vitaminler ve özellikle C vitamini, bazı faydalı esanslar ve
mineralleri ile çok tesirli ve faydalı olduğunu belirtiyor.
Uzmanlar, terenin, karaciğer, böbrek ve bronşları
çalıştırdığını, gribi geçirdiğini, kanda şekeri düşürdüğünü,
kansızlığı giderdiğini, acı tadı ve diğer maddeleriyle mideyi
çalıştırıp hazmı arttırdığını, iştahsızlık çekenlere çok fayda
verdiğini, bol demiri ile kanı tazelediğini, kansere karşı
koruduğunu, bağırsaklardaki çeşitli solucanları döktüğünü
kaydediyor.
Uzmanlar, terenin sinirleri dinlendirdiğini ve cinsel isteği
arttırdığını belirterek, çiğ olarak, az miktarlarda yenilmesini
tavsiye ediyor. Uzmanlar, fazlasının zarar verdiği uyarısında
bulunmayı da ihmal etmiyor.
SEMİZOTU
Semizotunun, kanama hastalıklarında ve peklikte çok faydalı
olduğunu kaydeden uzmanlar, kanı temizlediğini, bol idrar
söktürdüğünü, kanı, üre ve benzeri pisliklerinden temizlediğini,
sinir krizleri ve beyin yorgunluğunu geçirdiğini, böbrekteki kum
ve taşı döktüğünü bildiriyor.
Semizotunun, şeker hastalarının susuzluğunu azalttığını,
şişmanlara kilo verdirdiğini belirten uzmanlar, semizotu, yeşil
salata olarak yenirse faydasının fazla olduğunu ifade ediyor.
ŞALGAM
Şalgamın taş ve kum döktüğünü, bronşları boşalttığını, bol idrar
söktürdüğünü ve pekliği giderdiğini söyleyen uzmanlar, şalgamın
yaprakları ince kıyılarak salata şeklinde yenirse yukarıdaki
hastalıklara iyi geldiğini bildiriyor. Uzmanlar, şeker
hastalarının da şalgam yiyebileceğini vurguluyor ve şalgam ne
kadar çiğ yenirse o kadar faydalı olduğunu hatırlatıyor.