Öncelikli Olan Müslümanlar Arasında Diyalog


Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup sakının; umulur ki esirgenirsiniz. (Hucurat Suresi, 10)

Allah Kuran'da Müslümanların birbirlerinin kardeşleri olduğunu bildirmiştir. Müslümanların Kuran'da bildirilen kardeşlik ruhunu en güzel şekilde yaşamaları, aralarındaki farklılıkları bir kültür zenginliğine dönüştürmeleri son derece önemlidir.

Toplumlar arası diyalog, dünyanın barışa, huzura ve güvene ihtiyaç duyduğu bu dönemde daha da önem kazanmıştır. İnsanların birbirlerine hoşgörü ile yaklaşmaları, sorunları ve anlaşmazlıkları barışçıl yollarla çözüme kavuşturmaları, birbirlerine merhamet ve şefkat duymaları önemli ve gereklidir. Ancak, özellikle İslam dünyasının içinde bulunduğu durum göz önünde bulundurulduğunda, aciliyetli ve öncelikli olarak oluşturulması gereken Müslümanların arasındaki diyalog, dayanışma ve hoşgörüdür. Bir ve tek olan Allah'a iman eden, aynı Peygambere itaat edip tabi olan, aynı Kutsal Kitap’ın hükümlerine uyan insanların, aralarında anlaşmazlık olması, birbirlerine sevgi ve hoşgörü gösterememeleri, merhametli ve anlayışlı davranamamaları, yardımlaşma ve dayanışma içinde olmamaları kabul edilebilir bir durum değildir. Olması gereken, uygulama ve düşünce farklılıklarına rağmen birlik ve dayanışmanın sağlanması, Müslümanların birbirleriyle samimi sevgiye, merhamete ve şefkate dayalı bir diyaloglarının olmasıdır. İslam ahlakının gereği budur.

Tüm Müslümanlar Kardeştir

Müslümanlar tüm insanlara, Allah'ın yarattığı ve Allah'ın tecellisi olan varlıklar olduklarını düşünerek, değer verirler. Kuran ahlakı, iman edenlerin diğer insanların inançlarına saygı göstermelerini, onların ibadet haklarını korumalarını, düşüncelerine hoşgörüyle yaklaşmalarını ve toleranslı davranmalarını gerekli kılar. Samimi Müslüman, hoşgörülü, sevecen, yumuşak huylu ve anlayışlı olur.

Bir Müslümanın, diğer bir Müslümana yaklaşımında ise herşeyden önce karşısındaki kişinin din kardeşi olduğunu düşünmesi gerekir. Kuran'da iman edenlerin birbirlerinin kardeşi olduğu şöyle bildirilmiştir:

Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz. (Hucurat Suresi, 10)

İslam ahlakının gereği, tüm farklılıklara rağmen Müslümanların, birbirlerinin kardeşleri oldukları gerçeğini unutmamalarıdır. Irkı, dili, vatanı, mezhebi, düşüncesi, anlayışı ne olursa olsun tüm Müslümanlar kardeştirler.

Eğer bir kişi hayatını Allah yolunda vakfetmiş olduğunu tüm tavır ve davranışları ile ispatlıyor, her anında Allah'ın rızasını ve rahmetini gözeterek güzel davranışlarda bulunuyorsa, müminler o kişiye karşı sevgi ve hürmet duyarlar.
Müslümanlar arasındaki kardeşlik ve dayanışmanın nasıl olması gerektiğini gösteren en güzel örneklerden biri, Hz. Muhammed (sav) ile birlikte Mekke'den hicret eden müminler ve Medine'de onlara güzel bir yurt hazırlayan Müslümanlar arasındaki ilişkidir. Mekkeli müşriklerin zulmü ve baskısı nedeniyle, Allah yolunda yurtlarından hicret eden müminleri, Medine'de Hz. Muhammed (sav)'e biat etmiş olan Müslümanlar en güzel şekilde karşılamış, onlara karşı büyük bir muhabbet ve ilgi göstermişlerdir. Birbirlerine yabancı iki topluluk olmalarına, cahiliye Arapları arasında tek önemli kıstas sayılan "kabile bağı"na sahip olmamalarına rağmen, imanları ve itaatleri nedeniyle örnek bir kardeşlik sergilemişlerdir. Medineli Müslümanlar hicret edenlere her türlü imkanı sağlamış, onlara evlerini açmış, yemeklerini onlarla paylaşmış, kendi ihtiyaçlarından önce onların ihtiyaçlarını düşünmüş, mümin kardeşlerinin nefislerini kendi nefislerine tercih etmişlerdir. Rabbimiz, Medineli müminlerin bu güzel ahlakını Kuran'da şöyle bildirmiştir:

Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. (Haşr Suresi, 9)

Bu, örnek alınması gereken çok üstün bir ahlaktır. Ve iki mümin topluluğun birbiri ile ilişkisinin nasıl olması gerektiğini gösteren çok önemli bir örnektir. Peygamber Efendimiz (sav) ise, Müslümanlar arasında dayanışmanın nasıl olması gerektiğini bir hadisinde şöyle tarif etmiştir:

Müslümanların kendi aralarındaki merhametleri, saygı ve dayanışmaları tıpkı bir vücut gibidir. Vücutta bir uzuv rahatsızlandığında diğer uzuvlar onunla birlikte aynı acıyı çekerler ve uyumazlar.

Müslümanlar Birbirlerini Allah İçin Severler

Samimi iman eden kişiler arasında sevgi, bir diğerinin Allah'tan korkup sakınmasına, Rabbimiz'e duyduğu içli sevgiye, yaptığı salih amellere, gösterdiği güzel ahlaka göre şekillenir. Eğer bir kişi hayatını Allah yolunda vakfetmiş olduğunu tüm tavır ve davranışları ile ispatlıyor, her anında Allah'ın rızasını ve rahmetini gözeterek güzel davranışlarda bulunuyorsa, müminler o kişiye karşı sevgi ve hürmet duyarlar. Müslümanların birbirlerine olan sevgileri ve kalplerinde birbirlerine karşı hiçbir olumsuz his kalmaması, Allah'ın müminlere büyük bir lütfu ve nimetidir. Ahirette tam anlamıyla yaşanacak olan bu nimet Kuran'da şöyle bildirilir:

Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar. (Hicr Suresi, 47)

Örnek Müslümanlar, kendileriyle aynı inancı paylaşan, Kuran'a iman eden, Allah'ın emirlerini yerine getiren ve Peygamber Efendimiz (sav)'in sünnetine uyanları kardeşleri olarak görür ve birbirlerinin velileri olduklarını unutmazlar.
Dolayısıyla Müslümanlar, dayanışmanın, kardeşliğin ve birlik duygusunun büyük bir nimet olduğunun bilincinde davranmalı ve bu birliğin korunması için sabırlı ve iradeli olmalıdırlar. Enfal Suresi'nin 1. ayeti "... Eğer mü'min iseniz Allah'tan korkup-sakının, aranızı düzeltin ve Allah'a ve Resulü'ne itaat edin." Müslümanlara birlikte davranmalarının önemini bildiren bir diğer ayettir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ise, Müslümanların ortak hareket etmelerinin önemini bir hadis-i şerifinde şöyle ifade etmiştir:

Birbirinize hased (çekememezlik) etmeyiniz. Birbirinizle buğuz (düşmanlık) etmeyiniz. Birbirinizle iyi ilişkileri kesmeyiniz. Birbirinizden yüz çevirip küsüşmeyiniz ve ey Allah'ın kulları, kardeşler olunuz. (Mace ,Cilt 10, s. 32)

Mümin, her durumda affedici olmakla yükümlüdür, ancak karşısındaki kişi de bir Müslümansa, onunla din kardeşi olduğunu, her ikisinin de Allah'tan korkup sakındığını, Peygamber Efendimiz (sav)'e itaat ettiğini, helal ve harama titizlik gösterdiğini düşünerek çok daha sabırlı davranmalıdır. Müslüman, din kardeşinin her zaman için iyiliğini istemesi gerektiğinin, kendisini düşündüğü gibi onu da düşünmesi gerektiğinin, herhangi bir anlaşmazlık söz konusu olduğunda da sabırla, şefkatle ve sevgiyle karşılık vermesi gerektiğinin bilincindedir. Bir Kuran ayetinde, Müslümanların din kardeşleri için şöyle dua ettikleri bildirilir:

Bir de onlardan sonra gelenler, derler ki: 'Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten Sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin. (Haşr Suresi, 10)

Müslümanlar din kardeşleri ile aralarındaki ilişkide, karşı tarafı incitecek bir söz söylemek, öfkelenmek, saygıya uygun olmayan tavırlarda bulunmak gibi birlik ruhunu zedeleyecek her türlü tavırdan sakınmakla yükümlüdürler. Her mümin bir diğerine karşı olabildiğince fedakar olmalı, sabırlı davranmalı, onun iyiliği için çalışmalı, sadık ve vefalı olmalıdır. Bu, gerçek ve samimi sevginin gereğidir, tüm müminlerin benimsemesi gereken üstün bir ahlaktır.

Farklılıklara Hoşgörü Göstermek

Allah Kuran'da müminlere "çekişip birbirlerine düşmemelerini" (Enfal Suresi, 46) emretmekte ve bunun Müslümanları zayıflatacak bir durum olduğunu bildirmektedir. Bir başka ayette de şu şekilde emredilir:

Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, parçalanıp ayrılan ve anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır. (Al-i İmran Suresi, 105)

Vicdan ve aklı selim ile hareket eden, kendi çıkarlarını değil adaleti gözeten bir müminin diğer iman edenlerle ittifak sağlayamaması, sürekli bir anlaşmazlık içinde olması mümkün değildir.



İslam ahlakının özünde, ihtilaf ve ayrılıkları değil, inanç birliğini ve ortak değerleri temel alan bir anlayış vardır. Müslümanlar ittifakta birbirlerini desteklemeli, ihtilaflı konularda da hoşgörülü olmalı, anlayışlı davranmalıdırlar.

Elbette Müslüman toplumlar arasında, bölgesel, kültürel ve geleneksel bazı anlayış ve uygulama farklılıkları olabilir. Farklı yorumlar, farklı görüşler, farklı mezhepler olacaktır. Bu son derece doğaldır. Olmaması gereken, bu farklılıklar nedeniyle bir Müslüman toplumun veya grubun diğerine cephe alması, onunla diyaloğu kesmesi, ortak değerlerde mutabakat sağlayamayacak kadar diğerini yabancı ve hatta hasım olarak görmesidir. Bu, kabul edilebilir bir durum değildir.

Müslümanlar arasındaki diyalogda tevazu esas olmalıdır. Tevazudan uzaklaşanlar, kendilerini ve kendi fikirlerini mutlak doğru olarak görür, kendilerinden farklı düşünenleri küçümser ve onlara düşmanlık beslerler. Kendi görüşlerinin mutlak doğru olduğundan hiç kuşku duymadıkları için, kendilerini hiçbir zaman sorgulamaz ve dolayısıyla daha iyiye, daha doğruya gidemezler. Sadece kendi yorumunu beğenip bununla övünenlerin durumuna Kuran'da, "... onlar, işlerini kendi aralarında (farklı) kitaplar halinde böldüler; her bir grup, kendi ellerinde olanla yetinip sevinmektedir." (Müminun Suresi, 53) ayetinde dikkat çekilmiştir.

Bu, Allah'tan korkup sakınanların ve ahiret gününde hesap vereceğine iman edenlerin şiddetle sakınıp korunmaları gereken bir durumdur. Bu konunun önemini fark edenlerin, diğer müminleri de parçalanmaktan, dağılmaktan, ayrılmaktan sakındırmaları, Müslümanların Kuran ahlakında ittifak etmelerini sağlamak için gayret etmeleri gerekmektedir.

Örnek Müslümanlar, tüm insanlara –Rabbimiz'in tecellileri olduğunun bilinciyle- sevgi, merhamet ve şefkatle yaklaşırlar. Kendileriyle aynı inancı paylaşan, Kuran'a iman eden, Allah'ın emirlerini yerine getiren ve Peygamber Efendimiz (sav)'in sünnetine uyanları ise kardeşleri olarak görür ve birbirlerinin velileri olduklarını unutmazlar. Yapılması gereken, farklı Müslüman topluluklar arasında olabilecek kültürel ve geleneksel farklılıklar ve bazı görüş ayrılıkları nedeniyle hizipleşmekten sakınmak, bunları sürekli ön plana çıkarıp ihtilafa zemin hazırlamak yerine, Kuran ahlakını yaşamakta ittifakı desteklemektir. Müslümanlar ittifakta birbirlerini desteklemeli, ihtilaflı konularda da hoşgörülü olmalı, anlayışlı davranmalıdırlar. Yukarıda da vurguladığımız gibi, özellikle bu konunun öneminin farkında olan samimi Müslümanlar ve İslam dünyasının önde gelen düşünür ve aydınları bu konuda yoğun girişimlerde bulunmalı, Müslümanlar arasında birlik ve beraberliği teşvik etmelidirler. Müslüman dünyası içinde sevgi, saygı, merhamet, hoşgörü üzerine kurulu bir dayanışma inşa edilmelidir.

Sonuç

Bir kez daha hatırlatmak gerekir ki, İslam ahlakının özünde, ihtilaf ve ayrılıkları değil, inanç birliğini ve ortak değerleri temel alan bir anlayış vardır. Hz. Muhammed (sav), "Size iki şey bırakıyorum onlara sımsıkı sarıldıkça asla dalalete düşmeyecek ve sapıtmayacaksınız: Kuran ve benim sünnetim" sözleriyle Müslümanlara uymaları gereken yolu göstermiştir. Bizlere düşen bu yola uymaktır. Hak dine uymak ve ayrılığa düşmekten sakınmak, Rabbimiz'in tüm inananlara emridir.

Tüm Müslüman sivil toplum kuruluşları, çeşitli organizasyonlar, vakıflar, medya mensupları, kanaat önderleri; Müslümanlar arasındaki ayrımların giderilmesi, birlik ve beraberliğin sağlanması için çaba göstermelidirler. Her Müslüman birey, gittiği camide, okuduğu okulda, iş yerinde, ziyaret ettiği internet platformunda, üyesi olduğu vakıfta veya kuruluşta, Müslümanların birliği için çaba göstermeli, diğer Müslümanları bu konuda teşvik etmelidir.

Gelin, Rabbimiz'in Kuran'da buyurduğu gibi ve Peygamber Efendimiz (sav)'in vasiyet ettiği gibi, Müslümanların arasını bulalım. Birbirinin camisinde namaz kılmayan, selamlaşmayan, birbirinin yazdığı kitabı okumayan, ufak bir fikir farklılığı nedeniyle kardeşine düşman kesilen Müslümanların arasını bulalım. Bu gibi yapay ayrımlar kalksın. Allah'ın evleri olan camiler, şu veya bu grubun, şu veya bu mezhebin değil, tüm Müslümanların mescidi olsun. Her Müslüman birbiriyle selamlaşsın, birbiri ile sohbet etsin. Birbirine hoşgörü göstersin. Cemaatsel veya kişisel uzlaşmazlıklar son bulsun. Ve tüm Müslümanlar, elbirliği yaparak, tevazu ve hoşgörü içinde, Allah'a daha çok yakınlaşmak, O'nun dinine daha çok hizmet etmek için çalışsınlar.

Ve Allah'ın bizlere verdiği şu emri hiçbir zaman unutmasınlar:

Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzenizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar. (Al-i İmran Suresi, 103)
;-----------------------------------------------------------------------------
Bütün İnsanlar Kardeş Midir?

"Bütün müminler kardeştir" ayetinin açılımından "Aslında Allah'ın bütün kulları, bütün insanlar kardeştir. Çünkü hepimizin babası/ atası birdir. dem ise topraktandır. Hepimizin Rabbi Allah'tır. Müminler ise dinde kardeş olduğu için can ciğer kardeştir. Diğerlerin ki lâfta kalsa bile müminlerin kardeşliği lâfta kalamaz..." şeklinde bir sonuç çıkarmak mümkündür...

Fransız devrimi özgürlük (liberté), eşitlik (égalité), kardeşlik (fraternité) sloganları ile gerçekleşmişti. Bugün Fransız bayrağındaki üç renk de bunu temsil etmekte...
Fransız Devrimi (1789-1799), Fransa'daki mutlak monarşinin devrilip, yerine cumhuriyetin kurulması ve Roma Katolik Kilisesi'nin ciddi reformlara gitmeye zorlanmasıdır. Avrupa ve Batı dünyası tarihinde bir dönüm noktasıdır.
O dönemde devrime katılanlar kendilerini yeterince özgür, eşit ve kardeş hissetmiyor olmalılar ki Kiliseye karşı bu talepleri yükseltmişler.
Cemaleddin Efgani, mason derneğine neden girdiğini açıklarken "Bir levha gördüm, üzerinde özgürlük, eşitlik, kardeşlik yazıyordu. Bu sözleri görünce çarpıldım ve binadan içeri girerek bu ideallerin gerçekleşmesi için birlikte çalışacak kimseler aradım" der Urvetu'l-Vuska'da...

Fakat bu amacı gerçekleşmemiş ve masonlarla anlaşamayarak görüş ayrılığına düşmüş ve İngiliz elçiliği marifetiyle dernekten atılmıştır. Dolayısıyla Efgani'nin bugünkü anlamda mason olduğu iddiasının gerçekle alakası yoktur.
Nitekim Mehmet Akif de Sırat-ı Mustakim'de çıkan "Efgani ve Abduh mason muydu?" başlıklı makalesinde bu durumun altını çizer ve mason oldukları iddiasını reddeder.
Neyse...
Asıl gelmek istediğim nokta Fransız devrimini masonların örgütlemesi ve slogan olarak da "özgürlük, eşitlik, kardeşlik" sloganlarını kullanması, Müslüman zihinde, bu ideallerin masonik argümanlar olduğu şüphesine neden olduğunu görüyoruz.
Bundan dolayı da soğuk bakıldığına şahit oluyoruz.
Oysa bu idealleri insanlığa Fransız devrimi öğretmiş değil ki bunlardan bahsedince Fransız devriminin zihniyetini benimsemiş olalım.
Kim özgürlükten, kardeşlikten bahsederse o Fransız lejyoneri mi olmuş oluyor?
Amerikan dolarında "Tanrıya güveniriz" (In God We Trust) yazıyor. Almanya'nın ulusal sloganı "Birlik ve adalet ve özgürlük" (Einigkeit und Recht und Freiheit).
Şimdi bunları ağzımıza almayalım mı?

Bilakis dünyaya kardeşliği, adaleti, özgürlüğü öğreten esas itibariyle kadim metinlerdir. Yani ışık batıya doğudan gitmiştir.
Kur'an'da evrensel kardeşlik ilanı olan bir ayet var Hucurat suresinde...
"Bütün müminler kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını iyilikle, güzellikle, doğrulukla düzeltin. Allah'ın öfkesini çekmekten sakının ki üzerinize sevgi ve merhamet yağsın." (Hucurat; 49/10)


UHUVVET: Sözlükte "kardeş edinmek" demektir. Kardeş yapmak, kardeş olmayan iki kişinin arasını bularak, kardeş gibi birbirine dost yapmak (muâhât), kardeş olmak (tâhiya), erkek kardeş (ahi, ehu), kız kardeş (uht), kardeşlik, dostluk (uhuvvet), kardeşçe, kardeşlik (ehaviy), değerli kardeşim (ahi'l-ğâlî), yakın ilgi (âhiyye), kardeşlik (muâhât) kelimeleri bu köktendir...

Bu ayet üç türlü yorumlanmaya müsaittir:
1- Müminler ancak kardeştir. Yani; müminler arasındaki ilişkiler kardeşlik esasına dayanmalıdır.
2- Bütün müminler kardeştir. Yani; erkek kadın, zengin fakir ayırt etmeksizin bütün müminler kardeştir.

(Not: Kardeş ve Karındaş kelimeleri farklı kelimelerdir, Günümüzde karındaş kelimesi unutulmuş her ikisi içinde kardeş kelimesi kullanılır olmuştur. Aslı; Aynı aileyi oluşturanlar karındaş, aynı inanca hizmet edenler kardeş, Millet kelimesi de böyle iğfal edilen kelimelerdendir,  Millet Bir ırkı değil, bir topluluğu ifade eder, "Musa'nın milleti, firavunun milleti "kuranda anlamını bu şekilde bulmaktadır.)
3- Ancak müminler kardeştir. Yani; sadece mümin olanlar kardeştir başkası değil...
İlkinde vurgu "kardeş" olmaya, ikincisinde "tamamına, hepsine", üçüncüsünde ise sadece "mümin" olmayadır...
İlk ikisi gayet anlaşılabilir olmasına rağmen acaba üçüncü yorumdan "Bütün insanlar kardeştir" yaklaşımını geçersiz kılan bir sonuç çıkarılabilir mi? Ayette müminler dışında insanlığın geri kalan kısmının birbirinin kardeşi olamayacağını öngören genelleyici bir yaklaşım var mıdır? Allah bu ayetinde insanlık içinde ancak ve sadece iman edenlerin kardeş olduğunu, geri kalan insanların iman etmedikçe asla kardeş olamayacağını mı söylemektedir?
Öyle görünüyor ki ayetin başında geçen "innema" edatı, "illa" anlamında değildir. Yani, "ancak, sadece, yalnızca" şeklinde bir istisna (hariç tutma) değil; bütünü, hepsi, tamamı anlamında tekid (vurgulama, güçlendirme) yapılmaktadır.
Çünkü Kuran'da bütün insanlığın kökeninin bir olduğunu ilân eden "Ey dem'in çocukları!" (Ya Beni demm) hitabı vardır. Bu, zımnen bütün insanlığın kardeşolduğunu ima eder. Zira bütün çocukların doğal olarak birbirinin kardeşi olduğunu düşünürsek "Ey demin çocukları" hitabında insanları aynı ataya/babaya nispet eden ve birbirinin kardeşi gören bir bakış açısı olduğunu anlarız.

Keza bu bakış açısını "Ad'a kardeşleri Hud'u gönderdik" (15/50), "Semud'a kardeşleri Salih'i gönderdik" (15/61), "Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı gönderdik" (15/84) vb. ayetlerinden de çıkarabiliriz. Zira peygamberlerin inkarcı muhataplarına "kardeşleri" deniliyor.
Nitekim bir hadiste "Birbirinize hiddetlenmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinizi kıskanmayın, birbirinize arka çevirmeyin; Ey Allah'ın kulları kardeş olun! (Kun_ ibâdellahi ihvânâ). Bir müslümana üç günden fazla kardeşi ile dargın durması helal olmaz" (Buhari; Edep, 57) buyuruluyor...
Görüldüğü gibi hadiste de önce Allah'ın bütün kullarına kardeşlik çağrısı yapılıyor, ardından mümince kardeşliğin ne manaya gelmesi gerektiği, insanlığın genel kardeşliği içinde mümin olmanın getirdiği daha özel, daha sorumluluk yükleyen kardeşliğin önemi vurgulanıyor.

Demek ki ayette müminlerin kardeşliğine yönelik yapılan özel vurgu, insanlığın hilkatte (yaratılışta, varoluşsal olarak) kardeş olarak görülmesine mani değildir. Bağlam müminler arası ilişkileri düzeltmeye yönelik olduğu için, buna yönelik olarak özel dikkat çekilmektedir. Nitekim Hz. Ali de Nehcu'l-Belağa'da "İnsanlar iki türlüdür: dinde kardeş, hilkatte eş" der...
Şu halde "Bütün müminler kardeştir" ayetinin açılımından "Aslında Allah'ın bütün kulları, bütün insanlar kardeştir. Çünkü hepimizin babası/ atası birdir. dem ise topraktandır. Hepimizin Rabbi Allah'tır. Müminler ise dinde kardeş olduğu için can ciğer kardeştir. Diğerlerin ki lâfta kalsa bile müminlerin kardeşliği lâfta kalamaz..." şeklinde bir sonuç çıkarmak mümkündür...
Buradan şu sonucu çıkarıyoruz: Bütün insanların tek bir atadan geldiğine, hepsini yaratanın tek bir yaratıcı olduğuna inanmayan, böylesi bir evrensel birliğe ve bütünlüğe inanmayan bir zihinden insanlığın kardeşliği fikri çıkmaz. Aksi halde siyasi slogan ve istismar vesilesi olmaktan öte bir işe yaramaz. Bu ancak tevhidi dünya görüşüne sahip bir zihinden çıkabilir ve insanlığın geleceği ve selameti ancak bununla sağlanabilir.