Öncelikli Olan Müslümanlar Arasında
Diyalog
Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını
bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup sakının; umulur ki esirgenirsiniz. (Hucurat
Suresi, 10)
Allah Kuran'da Müslümanların birbirlerinin kardeşleri olduğunu
bildirmiştir. Müslümanların Kuran'da bildirilen kardeşlik ruhunu en güzel
şekilde yaşamaları, aralarındaki farklılıkları bir kültür zenginliğine
dönüştürmeleri son derece önemlidir.
Toplumlar arası diyalog, dünyanın barışa, huzura ve güvene ihtiyaç duyduğu
bu dönemde daha da önem kazanmıştır. İnsanların birbirlerine hoşgörü ile
yaklaşmaları, sorunları ve anlaşmazlıkları barışçıl yollarla çözüme
kavuşturmaları, birbirlerine merhamet ve şefkat duymaları önemli ve
gereklidir. Ancak, özellikle İslam dünyasının içinde bulunduğu durum göz
önünde bulundurulduğunda, aciliyetli ve öncelikli olarak oluşturulması
gereken Müslümanların arasındaki diyalog, dayanışma ve hoşgörüdür. Bir ve
tek olan Allah'a iman eden, aynı Peygambere itaat edip tabi olan, aynı
Kutsal Kitap’ın hükümlerine uyan insanların, aralarında anlaşmazlık
olması, birbirlerine sevgi ve hoşgörü gösterememeleri, merhametli ve
anlayışlı davranamamaları, yardımlaşma ve dayanışma içinde olmamaları
kabul edilebilir bir durum değildir. Olması gereken, uygulama ve düşünce
farklılıklarına rağmen birlik ve dayanışmanın sağlanması, Müslümanların
birbirleriyle samimi sevgiye, merhamete ve şefkate dayalı bir
diyaloglarının olmasıdır. İslam ahlakının gereği budur.
Tüm Müslümanlar Kardeştir
Müslümanlar tüm insanlara, Allah'ın yarattığı ve Allah'ın tecellisi olan
varlıklar olduklarını düşünerek, değer verirler. Kuran ahlakı, iman
edenlerin diğer insanların inançlarına saygı göstermelerini, onların
ibadet haklarını korumalarını, düşüncelerine hoşgörüyle yaklaşmalarını ve
toleranslı davranmalarını gerekli kılar. Samimi Müslüman, hoşgörülü,
sevecen, yumuşak huylu ve anlayışlı olur.
Bir Müslümanın, diğer bir Müslümana yaklaşımında ise herşeyden önce
karşısındaki kişinin din kardeşi olduğunu düşünmesi gerekir. Kuran'da iman
edenlerin birbirlerinin kardeşi olduğu şöyle bildirilmiştir:
Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını
bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz. (Hucurat
Suresi, 10)
İslam ahlakının gereği, tüm farklılıklara rağmen Müslümanların,
birbirlerinin kardeşleri oldukları gerçeğini unutmamalarıdır. Irkı, dili,
vatanı, mezhebi, düşüncesi, anlayışı ne olursa olsun tüm Müslümanlar
kardeştirler.
Eğer bir kişi hayatını Allah yolunda vakfetmiş olduğunu tüm tavır ve
davranışları ile ispatlıyor, her anında Allah'ın rızasını ve rahmetini
gözeterek güzel davranışlarda bulunuyorsa, müminler o kişiye karşı sevgi
ve hürmet duyarlar.
Müslümanlar arasındaki kardeşlik ve dayanışmanın nasıl olması gerektiğini
gösteren en güzel örneklerden biri, Hz. Muhammed (sav) ile birlikte
Mekke'den hicret eden müminler ve Medine'de onlara güzel bir yurt
hazırlayan Müslümanlar arasındaki ilişkidir. Mekkeli müşriklerin zulmü ve
baskısı nedeniyle, Allah yolunda yurtlarından hicret eden müminleri,
Medine'de Hz. Muhammed (sav)'e biat etmiş olan Müslümanlar en güzel
şekilde karşılamış, onlara karşı büyük bir muhabbet ve ilgi
göstermişlerdir. Birbirlerine yabancı iki topluluk olmalarına, cahiliye
Arapları arasında tek önemli kıstas sayılan "kabile bağı"na sahip
olmamalarına rağmen, imanları ve itaatleri nedeniyle örnek bir kardeşlik
sergilemişlerdir. Medineli Müslümanlar hicret edenlere her türlü imkanı
sağlamış, onlara evlerini açmış, yemeklerini onlarla paylaşmış, kendi
ihtiyaçlarından önce onların ihtiyaçlarını düşünmüş, mümin kardeşlerinin
nefislerini kendi nefislerine tercih etmişlerdir. Rabbimiz, Medineli
müminlerin bu güzel ahlakını Kuran'da şöyle bildirmiştir:
Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine)
yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden
dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık
(ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim
nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar, felah
(kurtuluş) bulanlardır. (Haşr Suresi, 9)
Bu, örnek alınması gereken çok üstün bir ahlaktır. Ve iki mümin topluluğun
birbiri ile ilişkisinin nasıl olması gerektiğini gösteren çok önemli bir
örnektir. Peygamber Efendimiz (sav) ise, Müslümanlar arasında dayanışmanın
nasıl olması gerektiğini bir hadisinde şöyle tarif etmiştir:
Müslümanların kendi aralarındaki merhametleri, saygı ve dayanışmaları
tıpkı bir vücut gibidir. Vücutta bir uzuv rahatsızlandığında diğer uzuvlar
onunla birlikte aynı acıyı çekerler ve uyumazlar.
Müslümanlar Birbirlerini Allah İçin Severler
Samimi iman eden kişiler arasında sevgi, bir diğerinin Allah'tan korkup
sakınmasına, Rabbimiz'e duyduğu içli sevgiye, yaptığı salih amellere,
gösterdiği güzel ahlaka göre şekillenir. Eğer bir kişi hayatını Allah
yolunda vakfetmiş olduğunu tüm tavır ve davranışları ile ispatlıyor, her
anında Allah'ın rızasını ve rahmetini gözeterek güzel davranışlarda
bulunuyorsa, müminler o kişiye karşı sevgi ve hürmet duyarlar.
Müslümanların birbirlerine olan sevgileri ve kalplerinde birbirlerine
karşı hiçbir olumsuz his kalmaması, Allah'ın müminlere büyük bir lütfu ve
nimetidir. Ahirette tam anlamıyla yaşanacak olan bu nimet Kuran'da şöyle
bildirilir:
Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler
olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar. (Hicr Suresi, 47)
Örnek Müslümanlar, kendileriyle aynı inancı paylaşan, Kuran'a iman eden,
Allah'ın emirlerini yerine getiren ve Peygamber Efendimiz (sav)'in
sünnetine uyanları kardeşleri olarak görür ve birbirlerinin velileri
olduklarını unutmazlar.
Dolayısıyla Müslümanlar, dayanışmanın, kardeşliğin ve birlik duygusunun
büyük bir nimet olduğunun bilincinde davranmalı ve bu birliğin korunması
için sabırlı ve iradeli olmalıdırlar. Enfal Suresi'nin 1. ayeti "... Eğer
mü'min iseniz Allah'tan korkup-sakının, aranızı düzeltin ve Allah'a ve
Resulü'ne itaat edin." Müslümanlara birlikte davranmalarının önemini
bildiren bir diğer ayettir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ise,
Müslümanların ortak hareket etmelerinin önemini bir hadis-i şerifinde
şöyle ifade etmiştir:
Birbirinize hased (çekememezlik) etmeyiniz. Birbirinizle buğuz (düşmanlık)
etmeyiniz. Birbirinizle iyi ilişkileri kesmeyiniz. Birbirinizden yüz
çevirip küsüşmeyiniz ve ey Allah'ın kulları, kardeşler olunuz. (Mace ,Cilt
10, s. 32)
Mümin, her durumda affedici olmakla yükümlüdür, ancak karşısındaki kişi de
bir Müslümansa, onunla din kardeşi olduğunu, her ikisinin de Allah'tan
korkup sakındığını, Peygamber Efendimiz (sav)'e itaat ettiğini, helal ve
harama titizlik gösterdiğini düşünerek çok daha sabırlı davranmalıdır.
Müslüman, din kardeşinin her zaman için iyiliğini istemesi gerektiğinin,
kendisini düşündüğü gibi onu da düşünmesi gerektiğinin, herhangi bir
anlaşmazlık söz konusu olduğunda da sabırla, şefkatle ve sevgiyle karşılık
vermesi gerektiğinin bilincindedir. Bir Kuran ayetinde, Müslümanların din
kardeşleri için şöyle dua ettikleri bildirilir:
Bir de onlardan sonra gelenler, derler ki: 'Rabbimiz, bizi ve bizden önce
iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere
karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten Sen, çok şefkatlisin, çok
esirgeyicisin. (Haşr Suresi, 10)
Müslümanlar din kardeşleri ile aralarındaki ilişkide, karşı tarafı
incitecek bir söz söylemek, öfkelenmek, saygıya uygun olmayan tavırlarda
bulunmak gibi birlik ruhunu zedeleyecek her türlü tavırdan sakınmakla
yükümlüdürler. Her mümin bir diğerine karşı olabildiğince fedakar olmalı,
sabırlı davranmalı, onun iyiliği için çalışmalı, sadık ve vefalı
olmalıdır. Bu, gerçek ve samimi sevginin gereğidir, tüm müminlerin
benimsemesi gereken üstün bir ahlaktır.
Farklılıklara Hoşgörü Göstermek
Allah Kuran'da müminlere "çekişip birbirlerine düşmemelerini" (Enfal
Suresi, 46) emretmekte ve bunun Müslümanları zayıflatacak bir durum
olduğunu bildirmektedir. Bir başka ayette de şu şekilde emredilir:
Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, parçalanıp ayrılan ve
anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır.
(Al-i İmran Suresi, 105)
Vicdan ve aklı selim ile hareket eden, kendi çıkarlarını değil adaleti
gözeten bir müminin diğer iman edenlerle ittifak sağlayamaması, sürekli
bir anlaşmazlık içinde olması mümkün değildir.
İslam ahlakının özünde, ihtilaf ve ayrılıkları değil, inanç birliğini ve
ortak değerleri temel alan bir anlayış vardır. Müslümanlar ittifakta
birbirlerini desteklemeli, ihtilaflı konularda da hoşgörülü olmalı,
anlayışlı davranmalıdırlar.
Elbette Müslüman toplumlar arasında, bölgesel, kültürel ve geleneksel bazı
anlayış ve uygulama farklılıkları olabilir. Farklı yorumlar, farklı
görüşler, farklı mezhepler olacaktır. Bu son derece doğaldır. Olmaması
gereken, bu farklılıklar nedeniyle bir Müslüman toplumun veya grubun
diğerine cephe alması, onunla diyaloğu kesmesi, ortak değerlerde mutabakat
sağlayamayacak kadar diğerini yabancı ve hatta hasım olarak görmesidir.
Bu, kabul edilebilir bir durum değildir.
Müslümanlar arasındaki diyalogda tevazu esas olmalıdır. Tevazudan
uzaklaşanlar, kendilerini ve kendi fikirlerini mutlak doğru olarak görür,
kendilerinden farklı düşünenleri küçümser ve onlara düşmanlık beslerler.
Kendi görüşlerinin mutlak doğru olduğundan hiç kuşku duymadıkları için,
kendilerini hiçbir zaman sorgulamaz ve dolayısıyla daha iyiye, daha
doğruya gidemezler. Sadece kendi yorumunu beğenip bununla övünenlerin
durumuna Kuran'da, "... onlar, işlerini kendi aralarında (farklı) kitaplar
halinde böldüler; her bir grup, kendi ellerinde olanla yetinip
sevinmektedir." (Müminun Suresi, 53) ayetinde dikkat çekilmiştir.
Bu, Allah'tan korkup sakınanların ve ahiret gününde hesap vereceğine iman
edenlerin şiddetle sakınıp korunmaları gereken bir durumdur. Bu konunun
önemini fark edenlerin, diğer müminleri de parçalanmaktan, dağılmaktan,
ayrılmaktan sakındırmaları, Müslümanların Kuran ahlakında ittifak
etmelerini sağlamak için gayret etmeleri gerekmektedir.
Örnek Müslümanlar, tüm insanlara –Rabbimiz'in tecellileri olduğunun
bilinciyle- sevgi, merhamet ve şefkatle yaklaşırlar. Kendileriyle aynı
inancı paylaşan, Kuran'a iman eden, Allah'ın emirlerini yerine getiren ve
Peygamber Efendimiz (sav)'in sünnetine uyanları ise kardeşleri olarak
görür ve birbirlerinin velileri olduklarını unutmazlar. Yapılması gereken,
farklı Müslüman topluluklar arasında olabilecek kültürel ve geleneksel
farklılıklar ve bazı görüş ayrılıkları nedeniyle hizipleşmekten sakınmak,
bunları sürekli ön plana çıkarıp ihtilafa zemin hazırlamak yerine, Kuran
ahlakını yaşamakta ittifakı desteklemektir. Müslümanlar ittifakta
birbirlerini desteklemeli, ihtilaflı konularda da hoşgörülü olmalı,
anlayışlı davranmalıdırlar. Yukarıda da vurguladığımız gibi, özellikle bu
konunun öneminin farkında olan samimi Müslümanlar ve İslam dünyasının önde
gelen düşünür ve aydınları bu konuda yoğun girişimlerde bulunmalı,
Müslümanlar arasında birlik ve beraberliği teşvik etmelidirler. Müslüman
dünyası içinde sevgi, saygı, merhamet, hoşgörü üzerine kurulu bir
dayanışma inşa edilmelidir.
Sonuç
Bir kez daha hatırlatmak gerekir ki, İslam ahlakının özünde, ihtilaf ve
ayrılıkları değil, inanç birliğini ve ortak değerleri temel alan bir
anlayış vardır. Hz. Muhammed (sav), "Size iki şey bırakıyorum onlara
sımsıkı sarıldıkça asla dalalete düşmeyecek ve sapıtmayacaksınız: Kuran ve
benim sünnetim" sözleriyle Müslümanlara uymaları gereken yolu
göstermiştir. Bizlere düşen bu yola uymaktır. Hak dine uymak ve ayrılığa
düşmekten sakınmak, Rabbimiz'in tüm inananlara emridir.
Tüm Müslüman sivil toplum kuruluşları, çeşitli organizasyonlar, vakıflar,
medya mensupları, kanaat önderleri; Müslümanlar arasındaki ayrımların
giderilmesi, birlik ve beraberliğin sağlanması için çaba göstermelidirler.
Her Müslüman birey, gittiği camide, okuduğu okulda, iş yerinde, ziyaret
ettiği internet platformunda, üyesi olduğu vakıfta veya kuruluşta,
Müslümanların birliği için çaba göstermeli, diğer Müslümanları bu konuda
teşvik etmelidir.
Gelin, Rabbimiz'in Kuran'da buyurduğu gibi ve Peygamber Efendimiz (sav)'in
vasiyet ettiği gibi, Müslümanların arasını bulalım. Birbirinin camisinde
namaz kılmayan, selamlaşmayan, birbirinin yazdığı kitabı okumayan, ufak
bir fikir farklılığı nedeniyle kardeşine düşman kesilen Müslümanların
arasını bulalım. Bu gibi yapay ayrımlar kalksın. Allah'ın evleri olan
camiler, şu veya bu grubun, şu veya bu mezhebin değil, tüm Müslümanların
mescidi olsun. Her Müslüman birbiriyle selamlaşsın, birbiri ile sohbet
etsin. Birbirine hoşgörü göstersin. Cemaatsel veya kişisel uzlaşmazlıklar
son bulsun. Ve tüm Müslümanlar, elbirliği yaparak, tevazu ve hoşgörü
içinde, Allah'a daha çok yakınlaşmak, O'nun dinine daha çok hizmet etmek
için çalışsınlar.
Ve Allah'ın bizlere verdiği şu emri hiçbir zaman unutmasınlar:
Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın
sizin üzenizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O,
kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle
kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken,
oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size
ayetlerini böyle açıklar. (Al-i İmran Suresi, 103)
;-----------------------------------------------------------------------------
Bütün İnsanlar Kardeş Midir?
"Bütün müminler kardeştir" ayetinin açılımından "Aslında Allah'ın bütün
kulları, bütün insanlar kardeştir. Çünkü hepimizin babası/ atası birdir.
dem ise topraktandır. Hepimizin Rabbi Allah'tır. Müminler ise dinde kardeş
olduğu için can ciğer kardeştir. Diğerlerin ki lâfta kalsa bile müminlerin
kardeşliği lâfta kalamaz..." şeklinde bir sonuç çıkarmak mümkündür...
Fransız devrimi özgürlük (liberté), eşitlik (égalité), kardeşlik (fraternité)
sloganları ile gerçekleşmişti. Bugün Fransız bayrağındaki üç renk de bunu
temsil etmekte...
Fransız Devrimi (1789-1799), Fransa'daki mutlak monarşinin devrilip,
yerine cumhuriyetin kurulması ve Roma Katolik Kilisesi'nin ciddi
reformlara gitmeye zorlanmasıdır. Avrupa ve Batı dünyası tarihinde bir
dönüm noktasıdır.
O dönemde devrime katılanlar kendilerini yeterince özgür, eşit ve kardeş
hissetmiyor olmalılar ki Kiliseye karşı bu talepleri yükseltmişler.
Cemaleddin Efgani, mason derneğine neden girdiğini açıklarken "Bir levha
gördüm, üzerinde özgürlük, eşitlik, kardeşlik yazıyordu. Bu sözleri
görünce çarpıldım ve binadan içeri girerek bu ideallerin gerçekleşmesi
için birlikte çalışacak kimseler aradım" der Urvetu'l-Vuska'da...
Fakat bu amacı gerçekleşmemiş ve masonlarla anlaşamayarak görüş ayrılığına
düşmüş ve İngiliz elçiliği marifetiyle dernekten atılmıştır. Dolayısıyla
Efgani'nin bugünkü anlamda mason olduğu iddiasının gerçekle alakası
yoktur.
Nitekim Mehmet Akif de Sırat-ı Mustakim'de çıkan "Efgani ve Abduh mason
muydu?" başlıklı makalesinde bu durumun altını çizer ve mason oldukları
iddiasını reddeder.
Neyse...
Asıl gelmek istediğim nokta Fransız devrimini masonların örgütlemesi ve
slogan olarak da "özgürlük, eşitlik, kardeşlik" sloganlarını kullanması,
Müslüman zihinde, bu ideallerin masonik argümanlar olduğu şüphesine neden
olduğunu görüyoruz.
Bundan dolayı da soğuk bakıldığına şahit oluyoruz.
Oysa bu idealleri insanlığa Fransız devrimi öğretmiş değil ki bunlardan
bahsedince Fransız devriminin zihniyetini benimsemiş olalım.
Kim özgürlükten, kardeşlikten bahsederse o Fransız lejyoneri mi olmuş
oluyor?
Amerikan dolarında "Tanrıya güveniriz" (In God We Trust) yazıyor.
Almanya'nın ulusal sloganı "Birlik ve adalet ve özgürlük" (Einigkeit und
Recht und Freiheit).
Şimdi bunları ağzımıza almayalım mı?
Bilakis dünyaya kardeşliği, adaleti, özgürlüğü öğreten esas itibariyle
kadim metinlerdir. Yani ışık batıya doğudan gitmiştir.
Kur'an'da evrensel kardeşlik ilanı olan bir ayet var Hucurat suresinde...
"Bütün müminler kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını iyilikle,
güzellikle, doğrulukla düzeltin. Allah'ın öfkesini çekmekten sakının ki
üzerinize sevgi ve merhamet yağsın." (Hucurat; 49/10)
UHUVVET: Sözlükte "kardeş edinmek" demektir. Kardeş yapmak, kardeş olmayan
iki kişinin arasını bularak, kardeş gibi birbirine dost yapmak (muâhât),
kardeş olmak (tâhiya), erkek kardeş (ahi, ehu), kız kardeş (uht),
kardeşlik, dostluk (uhuvvet), kardeşçe, kardeşlik (ehaviy), değerli
kardeşim (ahi'l-ğâlî), yakın ilgi (âhiyye), kardeşlik (muâhât) kelimeleri
bu köktendir...
Bu ayet üç türlü yorumlanmaya müsaittir:
1- Müminler ancak kardeştir. Yani; müminler arasındaki ilişkiler kardeşlik
esasına dayanmalıdır.
2- Bütün müminler kardeştir. Yani; erkek kadın, zengin fakir ayırt
etmeksizin bütün müminler kardeştir.
(Not: Kardeş ve Karındaş kelimeleri
farklı kelimelerdir, Günümüzde karındaş kelimesi unutulmuş her ikisi
içinde kardeş kelimesi kullanılır olmuştur. Aslı; Aynı aileyi oluşturanlar
karındaş, aynı inanca hizmet edenler kardeş, Millet kelimesi de böyle
iğfal edilen kelimelerdendir, Millet Bir ırkı değil, bir topluluğu
ifade eder, "Musa'nın milleti, firavunun milleti "kuranda anlamını bu
şekilde bulmaktadır.)
3- Ancak müminler kardeştir. Yani; sadece mümin olanlar kardeştir başkası
değil...
İlkinde vurgu "kardeş" olmaya, ikincisinde "tamamına, hepsine",
üçüncüsünde ise sadece "mümin" olmayadır...
İlk ikisi gayet anlaşılabilir olmasına rağmen acaba üçüncü yorumdan "Bütün
insanlar kardeştir" yaklaşımını geçersiz kılan bir sonuç çıkarılabilir mi?
Ayette müminler dışında insanlığın geri kalan kısmının birbirinin kardeşi
olamayacağını öngören genelleyici bir yaklaşım var mıdır? Allah bu
ayetinde insanlık içinde ancak ve sadece iman edenlerin kardeş olduğunu,
geri kalan insanların iman etmedikçe asla kardeş olamayacağını mı
söylemektedir?
Öyle görünüyor ki ayetin başında geçen "innema" edatı, "illa" anlamında
değildir. Yani, "ancak, sadece, yalnızca" şeklinde bir istisna (hariç
tutma) değil; bütünü, hepsi, tamamı anlamında tekid (vurgulama,
güçlendirme) yapılmaktadır.
Çünkü Kuran'da bütün insanlığın kökeninin bir olduğunu ilân eden "Ey
dem'in çocukları!" (Ya Beni demm) hitabı vardır. Bu, zımnen bütün
insanlığın kardeşolduğunu ima eder. Zira bütün çocukların doğal olarak
birbirinin kardeşi olduğunu düşünürsek "Ey demin çocukları" hitabında
insanları aynı ataya/babaya nispet eden ve birbirinin kardeşi gören bir
bakış açısı olduğunu anlarız.
Keza bu bakış açısını "Ad'a kardeşleri Hud'u gönderdik" (15/50), "Semud'a
kardeşleri Salih'i gönderdik" (15/61), "Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı
gönderdik" (15/84) vb. ayetlerinden de çıkarabiliriz. Zira peygamberlerin
inkarcı muhataplarına "kardeşleri" deniliyor.
Nitekim bir hadiste "Birbirinize hiddetlenmeyin, birbirinize haset
etmeyin, birbirinizi kıskanmayın, birbirinize arka çevirmeyin; Ey Allah'ın
kulları kardeş olun! (Kun_ ibâdellahi ihvânâ). Bir müslümana üç günden
fazla kardeşi ile dargın durması helal olmaz" (Buhari; Edep, 57)
buyuruluyor...
Görüldüğü gibi hadiste de önce Allah'ın bütün kullarına kardeşlik çağrısı
yapılıyor, ardından mümince kardeşliğin ne manaya gelmesi gerektiği,
insanlığın genel kardeşliği içinde mümin olmanın getirdiği daha özel, daha
sorumluluk yükleyen kardeşliğin önemi vurgulanıyor.
Demek ki ayette müminlerin kardeşliğine yönelik yapılan özel vurgu,
insanlığın hilkatte (yaratılışta, varoluşsal olarak) kardeş olarak
görülmesine mani değildir. Bağlam müminler arası ilişkileri düzeltmeye
yönelik olduğu için, buna yönelik olarak özel dikkat çekilmektedir.
Nitekim Hz. Ali de Nehcu'l-Belağa'da "İnsanlar iki türlüdür: dinde kardeş,
hilkatte eş" der...
Şu halde "Bütün müminler kardeştir" ayetinin açılımından "Aslında Allah'ın
bütün kulları, bütün insanlar kardeştir. Çünkü hepimizin babası/ atası
birdir. dem ise topraktandır. Hepimizin Rabbi Allah'tır. Müminler ise
dinde kardeş olduğu için can ciğer kardeştir. Diğerlerin ki lâfta kalsa
bile müminlerin kardeşliği lâfta kalamaz..." şeklinde bir sonuç çıkarmak
mümkündür...
Buradan şu sonucu çıkarıyoruz: Bütün insanların tek bir atadan geldiğine,
hepsini yaratanın tek bir yaratıcı olduğuna inanmayan, böylesi bir
evrensel birliğe ve bütünlüğe inanmayan bir zihinden insanlığın kardeşliği
fikri çıkmaz. Aksi halde siyasi slogan ve istismar vesilesi olmaktan öte
bir işe yaramaz. Bu ancak tevhidi dünya görüşüne sahip bir zihinden
çıkabilir ve insanlığın geleceği ve selameti ancak bununla sağlanabilir.
|