Mehmet BİLGİN

RİZE BÖLGESİNDE  ETNİK GRUPLAR OLUŞTURMA PROJELERİ ÜZERİNE

               Rize, tarih ve kültür yönünden üzerinde en az araştırma ve yayın yapılmış bölgelerimizden biridir.Altmışlı yıllara kadar ekonomik yönden yurdumuzun en fakir yörelerden birisi olan Rize, çay tarımının yaygınlaşmasından sonra çok kısa bir sürede ekonomik olarak  ülkemizin en iyi illeri arasında yerini aldı.Bölge ekonomik olarak bu değişim sürecini yaşarken kültürel alanda kayda değer hiçbir gelişme olmadı.  

Geçmişte ekonomik şartlara ve coğrafi yapıya bağlanan kültürel  çalışmalardaki verimsizlik, ekonomik alandaki düzelmeye rağmen pek değişmemiştir.Bu dönemde ve  özellikle altmışlı yıllarda,  bir çok yabancı  araştırmacı bölgede çeşitli konularda araştırma  ve çalışmalar yapmaya başlamış, bu çalışmaların sonucu elde edilen bilgilerle, bölge üzerinde milli birlik ve beraberliği sarsmaya yönelik bir takım projeler oluşturulmuştu.Bu projelerde, bölge insanının sahip olduğu ve kültürel zenginlik ögesi olan bazı özellikler öne çıkartılarak, etnik parçalanmaya yol açılması amaçlanmaktaydı. 

Altmışlı yıllarda bölgede faaliyet gösteren yabancı araştırmacıların çalışmalarıyla şekillendirilen projelerle, ülkemizin diğer bölgelerinin yanı sıra Rize’nin de içinde bulunduğu Doğu Karadeniz bölgesinde  Laz, Hemşenli, Gürcü, Poşa ve Pontoslu Rum (ya da Müslüman Yunanlılar)  gibi  etnik parçalar tanımlanmaya veya oluşturulmaya çalışılmaktaydı. 

Doğu Karadeniz Bölgesi ile ilgili bu projeler hazırlanırken,aynı zamanda etnik grupların arka planını  oluşturacak olan ,  bölgenin Bizans ve Hıristiyan geçmişinin ortaya konması çalışmaları da yapılmıştır.Bu proje kapsamında elde edilen bulgular, günümüzde gündeme getirilen bazı iddialara da dayanak olmaktadır.Bu proje kapsamında bölgede yabancı araştırmacılar tarafında yapılan arkeoloji ve tarih  çalışmalarının amacı, bazı yabancı yazarların bu çalışmalar hakkında yazdığı kitap ve  makalelerde  “ bölge halkının hafızasından silinmiş olan Hıristiyan geçmişe ait kanıtları ortaya çıkarmak “ şeklinde ifade edilmektedir. 

Bu çalışmalarla yeni bir bilinç yaratılmış,  Karadeniz bölgesinde yaşayan insanların çoğu artık yerleşim birimlerinin  içinde, yakınında veya yolunun üzerindeki herhangi bir taş yığınının geçmişte bir kiliseye ait olduğunu, köyün eski isminin Türkçe olmadığını ve  bu Hıristiyan geçmişin kendi geçmişi olabileceğini düşünmektedir. Çünkü bundan farklı bir şey düşünebilmesi için elinde herhangi bir bilgi de yoktur. 

Çok sistemli bir şekilde ve iç içe geçmiş projeler çerçevesinde, bölgenin Bizans / Hıristiyan geçmişini ortaya çıkartmak için İngiltere de Birmingham Üniversitesine bağlı Bizans, Osmanlı ve Modern Yunan Çalışmaları  Kürsüsü’nde, Bizans ve Trabzon’daki Komnenos Rum Krallığı tarihi uzmanı Prof. Dr. Anthony Bryer ve ekibi tarafından, bazı vakıfların yanı sıra Yunan Hükümetinin ve Kıbrıs Rum kesiminin parasal olarak desteklediği ve ısmarladığı çalışmalar yapılmıştır. 

Bu çalışmalar kapsamında Doğu Karadeniz Bölgesi taranmış, Hıristiyanlık dönemine ait olan ve yerleri tespit edilen tüm kalıntılar kazılarla ortaya çıkarılıp, planları çizilmiş mevcut kalıntılar fotoğraflanarak, sanat öğesi taşıyan  bezemeler, eserlerin mimari özellikleri ve  kitabeleri incelenmiş,bölge tarihi ile ilgili kaynaklarda yer alan tarihi bilgiler derlenerek yeni yayınlar yapılmıştır. 

Bu çalışmaların ileride bölge ile ilgili siyasi iddialara zemin oluşturacağı düşüncesi başlangıçta komplo teorisi olarak algılanmışsa da, yeni etnik gruplar yaratılması çalışmaları ile boğuştuğumuz günümüzde bunun Türk toplumunu küçük parçalara bölerek etkisizleştirme ve bu etnik grupları  arka planda Hıristiyanlığa bağlama  çalışmalarının temel projelerinden biri olduğu anlaşılmaktadır.   

25 - 30 yıl kesintisiz  süren ve yüzlerce öğrencinin katılıp  eğitildiği bu proje sonucunda Bryer’in ( David Winfield ile beraber yazılmış) “The Byzantine Monuments and Topography of the Pontos  2 cilt ve “The Post-Byzantine Monuments of the Pontos”Peoples and Settlement in Anatolia and the  Caucaus 800-1900 “ ,The Empire of Trebizond and the Pontos” adlı  kitapları ile  bu projelerde çalışanlar tarafından yazılmış, bölgedeki kilise ve manastır kalıntıları ile bölgenin Hıristiyan geçmişi ile ilgili  yüzlerce  makale yazılıp ve yayınlandı. 

Bu projeyi yapan ve yürüten Anthony Bryer ile çalışmalara katılan çeşitli kişilerce, Doğu Karadeniz bölgesinin Hıristiyan / Rum geçmişi ve bu geçmişin günümüze yansımaları  hakkında , bölgede yaratılmak istenen etnik parçaların geçmişine yönelik açıklamalara, Hıristiyan bir arka plan olacak çok önemli bir literatür  oluşturulmuştur. 

Anthony Bryer, bölgede Hıristiyanlığa ait kalıntıların tamamını ortaya çıkartan arkeolojik çalışmalarının yanı sıra bölgenin Hıristiyan - Bizans  - Rum geçmişinin günümüze yansımaları hakkında da çalışmalar yapmış, Pontuslu Rumlarla ilgili  bir yazısında ”Pontuslu Rumlar bütün kalıntıların en şaşırtıcı olanları ama bazıları yurt arıyor, bazıları tarih, bazıları da ikisini birden” diyerek çalışmalarının ilgi ve amacını ortaya koymaktadır.Çalışma arkadaşlarından D.Winfield’in tarihi eser kaçakçılığı suçlamaları ile yurt dışında yargılanması bu projenin başka boyutları olduğunu da düşündürmektedir.  

Bölge ile ilgili projeler hiç şüphesiz  bunlardan ibaret değildir. Fakat bölge ile ilgili tüm projelerin yayınlarını  izleme ve değerlendirme olanağına  sahip değilim.Yine de  ilgili yayınlardan değerlendirme yapacak kadar izleme imkanı bulduğum bir projeden bahsederek konuyu açıklamaya çalışacağım. 

Altmışlı yıllarda bölgeye gelen yabancı araştırmacılardan sadece birisi olan Wolfgang Feurstein adlı bir Alman,1960’larda bölge köylerinde dolaşarak Lazlar üzerinde çalışmaya başlamıştır.Sözlü kültürde yaşayan dil, folklor özellikleri ve masallar derlemiş, bol miktarda fotoğraflar çekerek, izin alırken belirttiği amacın dışında çalışmalar yapmıştır.Bölgede yürüttüğü çalışmalar o dönem yetkililerin dikkatini çektiği için  bölgede  dolaşarak çalışma izni verilmemiştir.Amaç dışı faaliyet gösterdiği için yasal yollardan engellenen Wolfgang Feurstein daha sonra Almanya’nın Karaorman bölgesindeki Schopfloch köyünde “Laz Ulusu Yaratma Projesi” kapsamındaki çalışmaları için bir merkez oluşturmuş, çalışmalarına burada devam etmiştir. 

Kendini Laz Ulusu yaratmaya adadığını söyleyen Feurstein, önce Lazca  yazı dili oluşturmak için Laz Alfabesi düzenlemiş, ardından bu Laz Alfabesi ile ilkokul seviyesinde  metinler hazırlamış ve Lazca gramer bilgileri  ile  sözlük çalışmaları yapmıştır. Hiçbir üniversitede öğretim üyesi olmayan bu kişi, sadece Laz kültürünü ve Laz tarihini araştırmakla kalmamış amacına hizmet edecek örgütler de kurmuştur.    

Feurstein, çalışmalarına kattığı insanları, bu şekilde dıştan aktiviteler olmazsa Laz kültürünün yakın bir gelecekte sonsuza kadar yok olacağına inandırarak örgütlediği Laz kökenli Türk vatandaşlarını Laz kültürünü ve  kimliğini yaşatmak için,Laz Alfabesi ile Lazca  metinler oluşturmak ve bunu Laz topluluklarına benimsetmek gerektiğine inandırmış, bilimsel çalışma olarak algılanabilecek faaliyetlerini Lazları hedef alan örgütsel faaliyetlere dönüştürmüştür. Bu çerçevede kurduğu Lazebura  ve  daha sonra Kaçkar  Kültür Çevresi (Kaçkar Kulturkreis) örgütü onun oluşturup  ve yönlendirdiği çalışmalardır. 

Feurstein’in Laz kökenli yurttaşlarımızı etkisi altına alarak çalışmalarına dahil etmek için kullandığı “Birşeyler yapılmazsa sonsuza kadar yok olma”  motifi, benzer bir şekilde bölgede Pontoslu (Müslüman Yunanlı ) etnik grubu yaratma projesinin aktörleri tarafından da  kullanılmaktadır.Buna bir örnek olarak Yunanistan’da yaptığı çalışmalar ve Yunanlı dostlarının yardımı ile hazırladığı ve bir Yunanlı profesörün önsözüyle yayınladığı ”Pontos Kültürü” adlı eseri nedeniyle Pontoscu faaliyetlerde adı geçen Ömer Asan’ın  Lazlarla ilgili yayın yapanlar tarafından çıkartılan bir dergide yer alan  “Yok Oluyoruz Ya Siz” başlıklı yazısını gösterebiliriz.  

Lazlarla ilgili yayınlar incelendiği zaman, Lazların eski Yunan mitolojisi ile var olduğu iddia edilen bağlarından bahsedildiği görülür. Fakat, Feurstein ve  çalışmalarından bahseden yabancı yazarlar bir başka düşünceyi açıkca yazarlar. Bu yazılarda yer alan “..mitolojide cennetten harfleri getiren tanrılardır.” şeklindeki  ifadelerle  O’nun  Lazlara alfabeyi getiren mitolojik tanrı olduğu ima  edilir.İleride onun sayesinde  sevgililerin birbirlerine Lazca aşk mektupları yazabileceği  anlatılarak faaliyetleri, efsanevi bir  figürün Lazlar adına yaptığı hümanistik aktiviteler olarak sunulur.Böylece faaliyetlerinin batı kamu oyu tarafından desteklenmesi sağlanılır.Oysa yaptıklarının  18 ve 19. yüzyıl sömürgecilerinin rehberi Oryantalistlerin  yaptıklarından hiçbir farkı yoktur.

Feurstein’in oluşturduğu Lazca Alfabe bu konuda yapılan çalışmaların ilki değildir. Daha önce Gürcü alfabesinin harfleri kullanılarak bir Laz Alfabesi oluşturulmuştu. Ayrıca Sovyetler Birliği’nin ilk dönemlerinde kısa bir süre  Lazca  yayın ve eğitim yapılmış,daha sonra Lazların Gürcü asimilasyonuna uğramasının daha uygun olacağına  karar verilerek  bundan vazgeçilmişti. 

Feurstein’in  hazırladığı alfabe ise, Latin Alfabesindeki harflerle oluşturulmaya  çalışılan bir alfabedir. Feurstein, 1983 yılında hazırladığı  ilk  Laz Alfabesi ile  yaptığı çalışmalar esnasında, Lazlara yabancı bir alfabe ile yazıyı öğretmenin güçlüğünü  ve bu çalışmalarının  başarısızlıkla sonuçlanacağını görmüş, alfabesinde bazı değişiklikler yaparak, Türklerin kullandığı alfabeye yakın bir alfabeyi yeniden oluşturmuştur. 1992’de son şeklini alan alfabesi, Fahri Lazoğlu Türkçe  takma adıyla yayınlanmış ve  Feurstein’in örgütü tarafından Lazların arasında yayılmaya ve eğitim çalışmaları bu yeni alfabe ile yapılmaya başlanmıştır. 

Aslında Laz dili üzerinde ilk çalışmayı yapan Rosen adlı bir Almandır.Ayrıca Lazca da ilk defa Osmanlı Alfabesini oluşturan Arap harfleri ile yazılmıştır.Prof. Karl Koch adlı  Avusturyalı bir botanikçinin heyeti ile birlikte 1843 yılında  Doğu Karadeniz bölgesine gelen Rosen, Trabzon ve Rize bölgelerinde bitki toplamak amacıyla dolaşan Koch’un heyeti ile yaptığı seyahat sırasında, Trabzon valisi Abdullah Paşa’nın Kavası olan ve valinin heyete rehberlik yapmakla görevlendirdiği İbrahim Efendinin yardımıyla Laz dili hakkında araştırmalar yapmıştır. 

Medrese eğitimi görmüş bir Laz olan İbrahim Efendi’nin yardımı ile  kelimeler derleyen ve küçük bir sözlük oluşturan Rosen, ülkesine dönünce bunu yayınlamıştır.  Laz dili hakkında çalışma yapan ilk batılı bilim adamı Rosen olmasına rağmen, Bugün oynanmak istenen oyun “Harfleri cennetten  getiren tanrı” miti üzerinde kurulduğu için, konuya  Feurstain’in açtığı  pencereden bakanlar tarafından sadece adı zikredilerek adeta görmezlikten gelinmiştir.Kendilerine Laz aydını sıfatını yakıştıranlar, Feurstain’in çizdiği çizgiden biraz ileri gidip Rosen’in çalışmasını Türkçeye çevirip  yayınlamaktansa, Feurstain’in  sunduklarını aktarmakla  yetinerek aydın olduklarını zannetmişlerdir. 

Daha önce Gürcü alfabesinin harfleri ile oluşturulan Laz Alfabesi hazırlayanlar, Lazları Gürcü soyu ve kültürü çerçevesinde görmek ve göstermek ve Lazları Gürcü kültür çevresine bağlayıp, asimilasyona tabi tutmak  amacıyla bu çalışmaları yaptıkları için, Feurstein daha önce oluşturulan bu alfabeyi ve bu alfabe ile oluşturulan Lazca  metinleri kendi projesinin amaçları için doğru kabul etmemiştir. Lazca’nın Latin alfabesi harflerinden oluşan bir alfabe ile yazılmasına  çalışarak , gerçekte Lazları, batının her türlü operasyonunda kullanılabilecek, batı kültürünün  etki alanında olan bir halk haline getirmeyi amaçlamıştır. 

Lazları hedef alan bu iki merkezin Lazlar üzerindeki  çalışma  ve çekişmeleri günümüzde de devam etmektedir.Gürcistan merkezli hareket içinde, bir Gürcü profesör doksanlı yılların başında, ‘bilimsel çalışma’ maskesi ile bütün Laz köylerini dolaşmıştır. Gürcü kültürünün etki alanında bir  Laz şuuru uyandırmayı amaçlayan bu faaliyetler ve Gürcü merkezlerde hazırlanan “Lazların Tarihi” adlı eserin yayınlanması,hedef kitlenin Feurstein’e bağlı örgütün  çalışmaları ile Gürcü merkezlerin çalışmalarını  karıştırılmasına ve Lazlar üzerindeki bütün faaliyetlerin parsasının Gürcüler tarafından toplanmasına yol açmıştı. Fakat 1992’de İstanbul’da yayınlanan Ogni dergisi hedef kitle arasındaki bu yanlış anlamayı ortadan kaldırdığı gibi Gürcü faaliyetleri ile  uyandırılan Laz şuurundan Feurstein’in örgütünün yararlanmasına da vesile olmuştur. 

“Laz Ulusu Yaratma Projesi” nin en önemli kısmı, Lazcayı yazı dili haline getirme çalışmalarıdır.Feurstein, oluşturduğu alfabe ile Lazlar için  ilkokul seviyesinde metinler, gramer kitapçıkları ve sözlükler hazırlamış, bazı çalışmaları Türkçe takma adlarla yayınlamıştır. Bu yayınlar  Almanya’ya  çalışmak için giden gurbetçilerimiz arasından,” Laz Ulusu Yaratma Projesi” kapsamında Feurstein tarafından  örgütlenen kişiler vasıtası ile Türkiye’ye ulaştırıp, Lazların oturduğu İstanbul, Adapazarı, Rize ve Artvin gibi yörelerde dağıtılmıştır. Yine bu kişiler tarafından, yayınlar fotokopi yolu ile çoğaltılmış, gayrı resmi kurslarda halkın öğrenmesini sağlamak amacıyla kullanılmış, yapılan organizasyonlarla Türkçe alfabeden başka alfabe ile okuyup,yazmayı bilmeyen vatandaşlarımızın Laz Alfabesi ile yazılmış metinleri okuyup, yazması  yaygınlaştırılmak istenmiştir.  

Bu çalışmalar sürdürülürken bir yandan da Laz tarihini oluşturmak için  araştırmalar yapılmakta. Bu yolla geçmişte Hıristiyan olduklarını bile hatırlamayan Laz kökenli yurttaşlarımızın belleklerine  Hıristiyan geçmişlerini canlandıracak tarihi bilgiler aktarılmaya başlanmıştır.  

Feurstein, çalışmalarının ilk aşamasında Laz ailelerinin, özellikle orta yaşlı ve yaşlı kuşağın bu tür faaliyetlerden etkilenmediğini, ait oldukları toplumun içinde ve birlikte yaşanılan tarihi sürecin oluşturduğu geleneksel uyum halinde yaşama yolunu tercih ettiğini görerek, çalışmalarını gençlere yöneltmeyi uygun görmüştür. Başlangıçta Kaçkar Kültür Çevresi’nin folklor çalışmaları ile bir arada tutulan gençler derneğin damgasını taşıyan broşür şeklindeki  yayınlarla eğitilmiş, daha sonra bu yayınların  gençler ve aileleri vasıtası ile Türkiye’de  yayılması temin edilmiştir. Almanya’da genç nesil folklor ve benzeri faaliyetlerle “Laz Ulusu Yaratma Projesi” ne dahil edilip eğitilirken,  aynı zamanda bu yolla  örgütsel faaliyetlere de yöneltiliyorlar. 

30-40 yıllık  çalışmanın sonunda üretilen Laz Alfabesi ile sözlük ve  folklorik araştırma metinlerine ilave olarak bu Laz Alfabesi ile yazılmış roman, şiir, tiyatro eserleri, edebi çeviriler, doğum ve ölüm ilanları, haber metinleri, mektuplar oluşturulmuş,bu  metinler Almanya’dan izine gelen veya bu iş için gönderilen işçi pasaportlu kişiler vasıtası ile yurda sokulmaya başlanmıştır.Bu materyaller Lazların yaşadıkları bölge ve köylerde dağıtılıyor ve Wolfgang Feurstein’in “Laz Ulusu Yaratma Projesi” hayata geçirilmeye çalışılıyor. 

İlk aşaması bu şekilde yürütülen ve finansorü belli olmayan bu çalışmaları, daha sonra Laz tarihi ve kültürü için  hazırlanan kaynak  kitaplar ve Ogni gibi Lazca metinlerin yayınlandığı dergilerinin yayınlanması takip etti.Bu yayınlarda halktan  derlenen, sözlü edebiyat ürünü  şarkılar ve masallara ilave olarak, Feurstain’in bir ulus yaratma organizasyonu çerçevesinde yetiştirilen genç kadroların ürettiği Lazca şiir ve diğer edebiyat ürünleri yer almaya başladı. 

“Laz Ulusu Yaratma Projesi”, projeyi oluşturarak yürüten  Feurstein’in yanı sıra,  diğer Alman kuruluşları ve  bazı  Alman ilim adamları tarafından da desteklenmektedir. Bu projenin, Türkiye’nin etnik parçalara bölünerek, çözülmesini amaçlayan büyük projenin bir parçası olduğunu  söylememiz için bir çok neden vardır. Örnek olarak, Almanya’da bazı kuruluşlar tarafından hazırlanan ve hafta sonlarında  Türk işçi derneklerinin yönetici ve üyelerine, mensup oldukları etnik grup ve kültürü  hakkında Alman ilim adamları tarafından verilen eğitim seminerlerini gösterebiliriz. “Megreller”,”Lazlar ”, ”Hemşenliler ”,”Pontos Kültürü ”nün anlatıldığı bu seminerlerde ayrıca, konularla ilgili önceden hazırlanan Almanca ve Türkçe metinler dağıtılmaktadır. 

            Fakat, bunlar bu yazının konusu değildir. Bu nedenle sadece bir örnek vermekle yetineceğiz.  Almanya’da Hür Üniversite tarafından yayınlanan  ve Türkiye’de 47 etnik grup tanımlayan “Türkiye’deki Etnik Gruplar” adlı kitabın yazarlarından olan ve kitapta etnik grup olarak tanımlanmış fakat, henüz etnik grup şuuru oluşmamış  insanlarda da  bu şuurun uyanması için,  yukarıda  örnek verilen  şekilde çalışmalar yapan  Rüdiger   Benninghaus da, diğer etnik grupların yanı sıra  Lazlar ve Hemşenlileri konu alan seminerleri, yayınları ve çeşitli faaliyetleri ile dikkati çekiyor. 

Türkiye’de  yaratılmaya çalışılan Laz  şuurunda  Alman Irkçılığının bazı yansımalarını  görmek mümkündür, örneğin,  bazı  hayvan ve bitkilerin (laz kuşu,laz çiçeği gibi)  Laz olduğunu ya da Lazlara ait olduğunu ısrarla  iddia ve beyan ederek, bu  şekilde  benimsenmesi için kimi yayınlarda sürekli yinelenmesini gösterebiliriz. 

Batılı araştırmacıların, Lazlar üzerinde çalışmaya başladıklarında, Lazların Hıristiyan geçmişlerini hiç hatırlamadıklarını ve Laz diye tanımlanan toplumun hafızasında bu geçmişe ait hiç bir iz kalmadığını görerek, bunu hayretle karşıladıklarını  yazmaktadırlar. Bu nedenle “Laz Ulusu Yaratma Projesi” nin en önemli  çalışmalarından birinin Lazlara Hıristiyan geçmişlerini hatırlatmak olduğunu söyleyebiliriz.  Aşırı dindar bir Hıristiyan  olan Feurstein’in  kişiliği  bu konuda da belirleyici olmuştur. Başka bir merkezde bölgenin  Hıristiyan geçmişi ile ilgili  bir proje yürüten Bryer’in, Lazlarla ilgilenmesi de daha çok bu bağlamdadır. 

Hıristiyan geçmiş kadar, kesin ve net olan bir diğer unsuru ise Türk düşmanlığıdır. Fakat hitap edilen toplum, böyle bir görüşe yatkın değildir. Böyle düşünülmesine neden olacak bir çatışma tarihte yaşanmadığı için, eğitilmiş kadroların dışındaki kişiler bu görüşe karşı çıkmaktadır. Bu nedenle başlangıçta çeşitli yayınlarda göze çarpan Türk düşmanlığının  bu aşamada işlenmesinden vazgeçilmiştir. 

Daha çok Gürcü menşeli Lazcılık faaliyetlerinde kaba bir şekilde  işlenmeye devam eden bu unsur, Alman menşeli faaliyetlerde  Laz kültürünün, Türk Kültürü ve Kemalist Türk Devlet yönetiminin baskısı ve tehdidi  altında olduğu şeklinde ifade edilmekte, ancak Laz dilinin  yazılı hale getirilmesi ile buna karşı direnebileceği  belirtilmektedir.Konu ile ilgili yayınlar izlendiği zaman Osmanlı ve Kemalist yönetimler suçlanırken, Foşa, Hemşenli, Gürcü ve Türk gibi  gruplardan sadece Türklerin Lazlara karşı bir tehdit oluşturduğunu düşündüren ifadelere rastlamak mümkündür. Oysa bu ifadeler, tarihi süreçte, Lazların Gürcülerle çatışma, Hemşenli diye tanımlanan komşuları ile çekişme,Türklerle dayanışma halinde olduğu gerçeği ile çelişmektedir. 

Yaratılmak istenen Laz şuurunda, Lazlara  Hıristiyan geçmişlerinde bir millet olarak var oldukları ve Müslüman olduktan sonra sadece Hıristiyan geçmişi değil millet oldukları gerçeğini de unuttukları düşündürülmeye çalışılmaktadır.Oysa, geçmişe bakıldığında,  Bizans’ın,  Doğu Karadeniz Bölgesinde yaşayan diğer toplulukların yanı sıra, Laz topluluğunun da önemli bir bölümünü Hıristiyanlık yolu ile Rumlaştırdığını bu asimilasyondan sadece Rize’nin doğusunda  Bizans sınırındaki   tampon bölgede kalan Lazların kurtulabildiklerini, bu topluluğun Osmanlı döneminde  gönüllü bir şekilde din değiştirerek Müslüman olduğunu, Bizansın bölgede etkinliğini yitirdikten sonraki dönemlerde artan Gürcü saldırıları ve asimilasyonuna  Türklerin ve Osmanlıların sayesinde karşı koyarak, varlıklarını koruduklarını, dil ve kültürlerini günümüze kadar yaşatabildiklerini görebiliriz. Bizans sınırının doğusundaki bu tampon bölgenin Kafkasya sahillerine uzanan  bölümünde  ise Gürcülerin etki ve baskılarını bu gün bile tespit etmek mümkündür.Gürcüler bu bölgede, kilisenin faaliyetleri ile Lazlarla birlikte diğer halkları da Gürcüleştirmeye çalışmıştır.  

Kafkasya sahillerinde  yaşayan topluluklara yönelik Gürcü iddiaları da geçmişte Gürcü Kilisesinin  bu bölgedeki asimilasyon uygulamalarının sonuçlarına dayandırılmaya çalışılmaktadır. 

Rize bölgesinde  Lazlarla ilgili yürütülen ve yukarıda özetle açıklamaya çalıştığımız  “Laz Ulusu Yaratma Projesi” nin benzeri çalışmalar, Hemşenli,Karaçadırlı, Poşa ve Pontos -Rum Kökenli Karadenizliler (Pontoslu Müslüman Yunanlılar)  olarak tanımlanan grupları da  oluşturmak için  yürütülmektedir. 

Türkiye’yi hedef olarak alan Emperyalist merkezler, Doğu Karadeniz Bölgesi’nin  kültürel zenginliği olan bu ögeleri, amaçları doğrultusunda tanımlamakta ve kullanmaktadır.Türkiye’nin en küçük toprak alana sahip illerinden biri olan Rize vilayetinde yeni uluslar, farklı etnik gruplar yaratılmaya çalışılırken, Türkiye bu gelişmeleri doğru  algılayamadığı için sadece seyretmekle kalmıyor, gözlerini kapatarak görmemezlikten geliyor. Emperyalistlerin amaçlarına hizmet etmeyi aydın olmanın bir gereği olarak algılayan bazı aydınlar, bu güçlere kulluk etmeyi, eleştirel yaklaşıma tercih ediyor. 

Daha önce illegal şekilde yürütülen bu faaliyetler bugün, Türkiye’nin Avrupa Birliğine girme sürecinde, dış güçlerin dikte ederek  oluşturduğu yapı çerçevesinde serbestçe ve Avrupa Birliğinin fonlarından desteklenen  faaliyetler  olarak yürütülmeye başlanmıştır.Daha önce Almanya’da çalışan işçilerle başlayan  “Laz Ulusu Yaratma Projesi”  tezgahında yetiştirilmiş  kişiler, bu yeni süreçte, Almanya’dan Türkiye’ye dönüş yapmış, başta İstanbul olmak üzere Laz kökenli vatandaşlarımızın bulunduğu bölgelere yerleşerek organize faaliyetler sürdürmeye başlamıştır. 

Lazlara ve bölgede tanımlanmaya çalışılan diğer etnik gruplara yönelik  faaliyetler birbiri ile bağlantılı internet sitelerinde,  müzik sektöründe, yerel radyo ve televizyon kanallarında, kitap ve dergi yayıncılığı sektörlerinde, projenin devamı  olarak  Lazca ve Laz kültürünü esas alan çalışmalar serbestçe  sürdürülmekte, Lazca müzik albümleri, sözlükler, gramer kitapları ve Laz tarihi ve kültürü ile ilgili kitaplar artık serbestçe, ardı ardına yayınlanmaktadır.Son yıllarda bölgede Lazca işyeri isimlerinin çoğalmaya başlaması ,”Laz Ulusu Yaratma Projesinin” 40 yıldan fazla bir süredir uyandırmaya çalıştığı Lazlık şuurunun uyanmaya başladığını ve hedef aldığı  kitlenin, tek taraflı bir yönlendirmeye uymaktan başka bir şansı kalmadığını göstermesi bakımından önemlidir.

 

Kaynakça:

 Aksamaz, Ali İhsan. Dil–Tarih–Kültür–Gelenekleriyle Lazlar. Sorun Yayınları.İstanbul. 2000

 Aksamaz, Ali İhsan. Kafkasya’dan Karadeniz’e Lazların Tarihsel Yolculuğu. Çiviyazıları. İstanbul.1997

 Andrews.Peter Alford. (ed.) Ethnic Groups in the Republic of Turkey.Wiesbaden 1989

 Ascherson,Neal. Karadeniz. Çev.Kudret Emiroğlu .İşbankası Kültür Yayınları.İstanbul  2001.

 Benninghaus,Rudriger.The Laz:An Example of Multiple Identification Ethnic Groups in the Republic of Turkey. (ed) Peter Alford Andrews.Wiesbaden 1989  s. 497-502

 Bryer,Anthony.Some notes on the  Laz and Tzan I .Bedi Kartlisa.Vol.21-22 s 174-195

 Bryer,Anthony.Some notes on the  Laz and Tzan II .Bedi Kartlisa.Vol 23-24 s 161-168

 Bryer,Anthony.The Toukokratia in the Pontos.Some Problems and preliminary conclusions.Neo – Hellenika  Austin I (1970) 30-54

Bucaklişi,İsmail.Laz Alfabesi Üzerine.Kafkasya Yazıları.Yıl.1 Sayı.4 Yaz/1998 İstanbul s 72-73

 Feurstein,Wolfgang.Bir Alman Gözü İle Lazlar.Ogni. (1994)  s  19-22

 Hann,Ildiko Beller.Doğu Karadeniz’de Efsane Tarih ve Kültür.Çev.Ali İhsan Aksamaz. Çiviyazıları / Mjora İstanbul 1999 

Önder,Ali Tayyar.Türkiye’nin Etnik Yapısı.Halkımızın Kökenleri ve Gerçekler. 4.bs.Pozitif.İstanbul 2002

 Özgün,M.Recai.Lazlar.Çiviyazıları. İstanbul 1996 

Rosen,G. Über die Sprache der Lazen.Akademie der Wissenschaften zu Berlin aus dem Jahre 1843  

Vanilişi, Muhammed–Ali Tandilava.Lazların Tarihi. Çev.Hayri Hayrioğlu. Ant Yayınları İstanbul.1992

 

 

 

Yazarın bu makalesi, Müdafaa-i Hukuk Dergisi'nin 50. sayısında (Ekim 2002) yayınlanmıştır.