Peygamberimizin,
Dualarının Kabul Edilmesiyle İlgili Daha Önce Zikredilmemiş Bazı Mucizeler
Peygamberimizin, Kendi Ev Halkı İçin Duası
Yine Rızıkla İlgili Bir Bölüm..
Peygamberimizin, Ömer (R.A,) İçin Duası
Peygamberimizin, Ali (R.A.) İçin Duası
Peygamberimizin Sa´d Bin Ebu Vakkas Hakkındaki Duası
Peygamberimizin, Malik Bin Rabia İçin Duası
Peygamberimizin, Abdullah Bin Utbe İçin Duası
Peygamberimizin, Nabiğa İçin Duası
Peygamberimizin, Sabit Bin Yezid İçin Duası
Peygamberimizin Amr Bin Hamık İçin Duası
Peygamberimizin Sebra´nın Babası İçin Duası
Peygamberimizin Damura Bin Salebe İçin Duası
Peygamberimizden İzin İsteyen Bir Genç.
Peygamberimizin Übeyy bin Ka?b İçin Duası
Peygamberimizin İbni Abbas İçin Duası
Peygamberimizin, Enes Bin Malik İçin Duası
Peygamberimizin Ebu Hüreyre Ve Anası İçin Duası
Peygamberimizin, Saib İçin Olan Duası
Peygamberimizin, Abdurahman Bin Avf İçin Duası
Peygamberimizin, Urve Elbariki İçin Duası
Peygamberimizin, Abdullah Bin Cafer İçin Duası
Peygamberimizin, Ümmü Selim´in Hamile Kalması İçin Duası
Peygamberimizin, Abdullah Bin Hişam İçin Duası
Peygamberimizin, Hakim Bin Hizam İçin Duası
Peygamberimizin Kureyş İçin Duası
Peygamberimizin Bazı Umumi Duaları
Peygamberimizin Duasıyla İlgili Bir Bölüm..
Peygamberimizin, Dualarının Kabul Edilmesiyle İlgili Daha Önce
Zikredilmemiş Bazı Mucizeler
Peygamber Efendimiz´in, bundan önce zikredilenlerden başka, müteaddid
defalar yağmur duaları kabul buyurulmuştur. Şimdi bunlardan bazılarını
daha zikredelim:
İlk önce Buhari ve Müslim´in Enes´ten rivayet ettiklerini zikredelim.
Enes diyor ki: "Resülüllah (s.a.v.) zamanında halka kıtlık ve kuraklık
isabet etti. Bir gün Efendimiz, Cuma gününde minberde hutbesini okumakta
iken bir arabi geldi. Dedi ki: "Ey Allah´ın Resulü, mâl helak oldu, çoluk
çocuk aç kaldı. Bizim için dua buyurunuz!" Peygamber Efendimiz de bunun
üzerine hemen ellerini kaldırıp dua buyurdu. Daha ellerini indirmemişti
ki, dağ gibi bulutlar meydana geldi. Sonra kendileri minberden inmeden de
yağmur yağmaya başladı. Hatta yağmur damlacıkları O minberde iken O´nun
sakalını ıslatmaya başladı. O gün hep yağmur yağdı. Ertesi ve daha ertesi
günleri de yağmaya devam etti. Hatta ertesi cumaya kadar. Aynı Arabi
ertesi Cuma gelip: "Ey Allah´ın Resulü, akan seller binaları götürecek"
dedi. Peygamberimiz de yine ellerini kaldırarak: "Allah´ım, yağmurunu
üzerimize değil, etrafi-mıza yağdır!" diyerek duada bulundu. Bulutlar
çekilmeye başladı. Çok geçmeden Medine semaları pırıl pırıl idi. Buluttan
eser kalmamıştı. Fakat vadilerden bir ay sel suyu eksik olmadı. Etraftan
gelenler de: "Böylesine bol yağmur görülmemiştir" diyorlardı."
(Bu hadis´in, Enes´ten çeşitli yollarla rivayetleri bulunmaktadır.)
Ebû Nuaym´ın rivayetine göre, Muavviz bin Afra´nın kızı Rubeyyi´ şöyle
demiştir: "Biz, Peygamber´in (s.a.v.) yanında idik ve sefer halinde
bulunuyorduk. İnsanlar, namaz vaktinin gelmesi sebebiyle abdest almaya
muhtaç oldular. Fakat su bulamadılar. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz
dua buyurdular da yağmur yağdı, insanlar da bundan hem kendi ihtiyaçlarını
hem de hayvanlarının ihtiyaçlarını karşıladılar."
Yine Ebû Nuaym´ın rivayetine göre, Aişe validemiz de şöyle demiştir:
"insanlar, su sıkıntısı içinde olduklarını Hz. Peygamber´e haber verdiler.
Peygamberimiz de namazgaha çıkarak dua buyurdular. Dua ederken ellerini o
kadar kaldırmıştı ki, koltuk altının beyazlığı görünüyordu. Allah, bir
bulut meydana getirdi, gök gürledi, şimşek çaktı, sonra yağmur yağdı. Akan
seller Mescidin içinden bile geçiyordu. Bu sırada da sevgili
Peygamberimiz´in şöyle buyurdukları işitildi:
"Ben, bütün varlığımla şehadet ederim ki, yüce Allah hiç şüphesiz her şeye
kadirdir! Ben de, gerçekten O yüce Allah´ın elçisi bulunmaktayım."
îbni Mâce, Bey haki, Ka´b bin Mürre el-Behzi´den rivayet ederler, O şöyle
anlatıyor: "Peygamber (s.a.v.) Mudar kabilesine bedduada bulunmuş, onlar
da bir büyük kıtlıkla karşı karşıya kalmışlardı. Bu sırada Ebû Süfyan
gelip: "Şu kuraklık ve kıtlıktan helak olan kavim, senin kavmindir. Onlar
için dua buyurmaz mısınız?" diyerek ricada bulundu. Peygamber Efendimiz
de: "Ey Allah´ım, bol ve bereketli, çok ve yeterli, faydalı ve âfetsiz
yağmur ihsan eyle! Bu yağmurunu acilen ver yâ Rabb!" diyerek dua
buyurdular. Aradan bir cuma geçmişti, yağmurlar yağmaya başladı. Ebû
Süfyan Mudar kabilesine döndüğü zaman, onlar yağmurların çokluğundan
şikayete başlamıştı bile. Tekrar gelip Hz, Peygam-ber´den yağmurların
kesilmesi için, dua talebinde bulundular. Peygamber Efendimiz de: "Allah´ım,
üzerimize değil, etrafımıza yağdır!" diyerek dua ettiler. Bulutlar
sağa-sola dağılmaya başladı ve yağmur kesildi."[1]
Peygamberimizin, Kendi Ev Halkı İçin Duası
Buharı ve Müslim, Ebû Hüreyre´den rivayet ederler. Peygamber (s.a.v.)
şöyle buyurmuştur: "Allah´ım, Al-i Muhammed´in rızkım, yetecek kadar
eyle!"
(Beyhaki bu konuda der ki: Gerçekten de Muhammed´in ev halkı-mn rızkı,
yaşamaya yetecek kadar olmuştur ve onlar da buna sabır ve kanâat
etmişlerdir." [2]
Yine Rızıkla İlgili Bir Bölüm
Beyhaki´nin îbni Mes´ûd´dan rivayetine göre, o şöyle demiştir: Bir gün
peygamber´in (s.a.v,) misafirleri vardı. Peygamberimiz hanımlarına haber
yolladı ve yenilecek bir şey olup olmadığını sordurdu. Hanımlarının her
birinden gelen cevapta ise, yenilecek bir şey olmadığı bildiriliyordu.
Bunun üzerine Efendimiz, misafirlerini düşünerek, "Allah´ım, Senin lütuf
ve ihsanından istiyorum! Lütfedecek olan ancak sensin!" di-yerek dua etti.
Az sonra kendisine birisi gelip, kızartılmış bir koyunu hediye olarak
getirdiğini bildirdi. Efendimiz de bunu kabul etti ve: "İşte bu, Allah´ın
lutfundandır. Biz de zaten O´nun rahmetini bekliyorduk" buyurdu.
Yine Beyhaki, Vasile bin el-Eska´dan da bu mealde bir hadîs rivayet
etmiştir. Bu rivayette ise: "Kızartılmış koyun ile birlikte bir miktar da
ekmek getirildi. Bundan ehl-i suffa yiyip karınlarını doyurdular.
Efendimiz de bunun üzerine: "Biz Allah´a lutfundan istemiştik. O da bize
merhamet buyurup ta bu nasibi gönderdi" denilmiştir." [3]
Peygamberimizin, Ömer (R.A,) İçin Duası
Taberânî´nin el-Evsafında ve Hâkim´in güzel bir senetle îbn Ömer´den
rivayetleri var. O şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.), Ömer müslüman olmak
istediği zaman, onun kalbi üzerine mübarek eliyle üç defa vurdu. Bu sırada
Hz. Peygamber şöyle dua ediyordu: "Allah´ım, Ömer´in kalbinde düşmanlık
olarak ne varsa hepsini çıkar! Onun bu duygusunu, îmâna tebdil eyle!" [4]
Peygamberimizin, Ali (R.A.) İçin Duası
Beykakî, Ebâ Nuaym sahihtir kaydıyle Hâkim´in rivayetine göre, Ali (r.a.)
şöyle demiştir: "Ben hasta olmuştum. Hz. Peygamber ziyaretime geldi. Bu
sırada ben: "Ey Allah´ım, eğer ecelim gelmişse, bana merhamet eyle! Eğer
gelmemişse, bana şifâ ve sabır ihsan eyle!" diyerek dua ediyordum.
Peygamberimiz ise: "Allah´ım ona şifa ver, Allah´ım ona afiyet ihsan
eyle!" diyerek dua buyurdu. Sonra bana hitaben: "Haydi kalk bakayım!"
dedi. Ben de kalktım ve o acıyı şimdiye kadar bir daha duymadım."
Sahihtir kaydiyle Hâkim, Câbir´den rivayet edip o şöyle anlatıyor: "Ben,
Peygamber (s.a.v.) ile birlikte bir kadının ziyaretine gitmiştim. Kadın
bir kuzu kızarttırıp takdim etti. Bu sırada Peygamberimiz: "Şimdi
cennetliklerden biri gelecek" dedi. Ebubekir geldi. Sonra: "Cennetlik
biri gelecek" dedi, Ömer geldi. Sonra yine: "Şimdi cennetlik biri gelecek"
dedi ve: "Allah´ım eğer sen dilersen, bu geleni Ali eylersin!" buyurdu. Az
sonra da Ali içeri girdi..."[5]
Peygamberimizin Sa´d Bin Ebu Vakkas Hakkındaki Duası
Beyhakı´nin Kays bin Ebâ Hâzim´den naklettiğine göre, Peygamber (s.a.v.)
Sa´d bin Ebû Vakkâs hakkındaki bir duasında: "Allah´ım, Sa´d Sana dua
ettiği zaman, onun duasını kabul buyur!" demiştir."
(Bu rivayet, mürsel ve hasendir... Suyûtî)
Tirmizl ve sahihtir kaydiyle Hâkim, Kays bin Sa´d tarikiyle babası Sa´d´dan
şöyle nakleder: Peygamber (s.a.v.) benim hakkımdaki bir duasında buyurdu
ki: "Ey Allah´ım, Sa´d kulun sana dua ettiği zaman onun duasını kabul
buyur!" (Bu sebeble Sa´d, ne zaman bir dua etse, duası kabul edilirdi.)
îbni Asâkîr, Kays bin Ebû Hâzim tarikiyle Ebâ Bekir el-Sıddîk´m şöyle
dediğini nakleder: "Bir gün ben, Peygamber´in (s.a.v.) şöyle buyurduğunu
işittim:
"Ey Allah´ım, kulun Sa´d´ın, attığı zaman okunu hedefine denk getir, dua
ettiği zaman duasını kabul buyur, kendisini sev ve sevdir!" [6]
Buharı, Müslim ve Beyhakî Abdiil-Melik bin Umeyr tarikiyle Câbir bin
Semüra´dan rivayet ederler. O şöyle anlatmıştır: "Sa´d Kûfe´de vazifeli
iken bazı kimseler kendisini halîfe Ömer´e şikayet ettiler. Bunun üzerine
Ömer durumu teftiş edecek me´mûr gönderdi... Görevli me´mûr Kûfe´ye gelip
teftişe başladı. Yanma Sa´d´ı alarak Kûfe´deki mescidlerin cemâatini teker
teker dolaştı... Her bir cemâate Sa´d hakkında ne diyeceklerini sordu.
Hiçbir kimse hayır ve iyilikten başka bir şey söylemiyordu. Bu şekilde
teftiş bitmek üzereydi ki, bir mahalle mescidine daha uğradılar. Müfettiş
burada da aynen sordu. Herkes Sa´d için yine hayırdan başka bir şey
söylemedi. Ancak içlerinden Ebû Sûde adındaki adam: "Madem Allah adına
yemin vererek ifâdemi istediniz. Ben de derim ki: "Sa´d; malı müsavat
üzere dağıtmaz, doğruluğu gözetmez; bilfiil savaşa katılmaz, hüküm
verirken de adaletten ayrılır" diye konuştu... Sa´d bin Ebû Vakkâs da
kendisini tutamayarak bu adamın aleyhine beddua etti ve: "Allah´ım, bu
adam eğer yalan söylüyorsa, ona uzun Ömür vererek Ömrünün sonunda
kendisini süründür! Fakirlik ve sıkıntı içinde yaşat, fitneye mâruz eyle!"
dedi."
îbni Umeyr der ki: Ben, Ebû Sûde´nin ihtiyarlık zamanım gördüm,
ihtiyarlıktan kaşları gözlerinin üzerine dökülmüştü... Son derece fakr ü
zaruret içinde olduğu belli idi. Yoldan geçerken kız çocuklarına takılır,
onlara göz atar dururdu. Kendisine, "hâlin nasıl?" diyenlere de: "işte
görüyorsunuz, son derece ihtiyarlamış bir adamım ve fitneye tutulmuş bir
vaziyetteyim. Aslını sorarsanız ben, Sa´d bin Ebû Vakkâs´m bedduasına
uğramış bir kişiyim" diye cavap veriyordu."
Îbni Asâkir Mus´ab bin Sa´d tarikiyle şöyle rivayette bulunur: "Bir gün Sa´d,
Kûfe´lilere hitâb ederken: "Söyleyiniz, emîriniz olarak beni nasıl
buluyorsunuz?" diye sordu. Cemâatin içinden biri kalktı ve: "Sen, benim
bildiğime göre ve ben yanlış söylemiyorsam; idarende adaleti gözetmezsin,
malı taksim edeken müsavatta bulunmazsın, bilfiil savaşa da katılmazsın!
işte böyle bir adamsın!" dedi. Sa´d da şu mukabelede bulundu: "Allah´ım,
bu adam eğer yalan söylüyorsa, gözleri âmâ olsun, tezinden kendisine
fakirlik ver de sürünsün, ömrünü uzun et ki çeksin, fitneye mâruz kalsın!"
İşte bu aüamcağız, bu şekilde Sa´d´m bedduasını aldı, Ömrü uzun oldu,
gözleri kapandı. Fakirlikten dilenmeye başladı... Muhtârü´s-Sakafî denilen
adamın çıkardığı fitne zamanına kadar yaşadı. O yalancının fitnesi
sırasında öldürüldü."
Taberânî, Ebû Nuaym ve İbni Asâkîr Kubeysa bin Câber´den rivayet ederler:
"Bir gün müslümanlardan biri, Sa´d bin Ebû Vakkâs´ı hicvetti. (İyice yerdi
ve bazı ayıplar sayıp döktü.) Bunun üzerine Sa´d da şöyle dedi: "Allah´ım,
bu adamın dilini ve elini benden yana tut! Bunu sana havale ediyorum."
Sonra bu adam, girdiği savaşta, elini de, dilini de kaybetti. Ölünceye
kadar da hiç konuşmadı."
İbni Ebud-Dünyâ ve îbni Asâkîr Abdurrahmân bin Avfın âzadlısı Meynâ´dan
şöyle rivayet ederler: Kadının biri, ikide bir ve ansızın çıka-gelip Sa´d´ı
rahatsız ederdi. Sa´d da kendisini kovardı. Fakat o buna aldırmaz yine
gelirdi. Bir gün yine ansızın Sa´d´ın üzerine çıkagelmiş ve onu rahatsız
etmek istemişti. Artık iyice canı sıkılan Sa´d bu kadına beddua etmiş ve:
"Yüzün eğrilip tersine dönsün, emi!" diye bağırmıştı. Kadının az sonra
yüzü tersine donuverdi." [7]
Hâkim´in Sa´d´m oğlu Kays´tan rivayeti de şöyledir: Bir gün adamın biri,
Ali´ye (r.a.) kalabalığın içinde sövüp küfretti. Orada babam Sa´d da
vardı. Bu küfürbaz adama beddua edip: "Ey Allah´ım, şu adam, Senin evliya
kullarından birine alenen sövmektedir! Şu topluluk dağılmadan kudretinin
ve adaletinin tecellîsini onlara göstermelisin! Ben, sana yalvarıp böyle
olmasını istiyorum" dedi. Allah´a yemîn ederim ki, daha biz oradan
ayrılmadan o adam, bindiği hayvanın ayakları yere batması neticesinde başı
aşağı hayvanın üzerinden oradaki taşların üzerine düştü. Beyni parça parça
olarak oracıkta Öldü. [8]
Yine Hâkim, Sa´d´m diğer oğlu Mus´ab´tan şöyle rivayette bulunur; Bir gün
adamın biri, babama karşı haksızlık ederek, onun kendisi hakkında
bedduada bulunmasına sebep olmuştu. Babamın bedduası üzerine, adamın
devesi gelerek kendisinin üzerine çöküp boğuverdi. Adam, bu suretle
ölmüştü. Babam bu durumdan çok müteessir olup bir daha hiçbir kimse için
beddua etmiyeceğine dâir yemin etti."
(Yine Hâkim´in Saîd bin Müseyyeb´ten rivayetine göre, bir gün Mervân bin
Hakem devlete âit mallar üzerine konuşuyormuş. Bu sırada demiş ki: "Bu mal
bize aittir, kime vermek istersek veririz!" Sa´d bunun üzerine kızmış ve:
"Dua etmemi ister misiniz?" demiş. Mervân derhal yerinden ayrılarak Sa´d´m
yanına gelmiş ve onun boynuna sarılarak: "Vallahi kardeşim bu mâl, Allah´a
aittir! Sakın aleyhimize dua etme!" diyerek yalvarmıştır."
Beyhakî ve îbni Asâkîr Abdurrahmân bin Lübeybe´nin oğlu Yahya´dan, o da
babasından şöyle nakleder; "Bir gün Sa´d bin Ebû Vak-kas şöyle dua etti:
"Ey Allah´ım, Sana malûmdur ki benim küçük yaşta çocuklarım vardır. Bunlar
baliğ olup yetişinceye kadar bana ömür ver!" O, böyle dua ettikten sonra,
tam yirmi sene daha yaşadı."
Taberânî Amir bin Sa´d´dan rivayet eder. O şöyle anlatır: "Sa´d, bir gün
yola giderken birinin Ali´ye sövmekte olduğunu gördü. Adam, aynı zamanda
Talha ve Zübeyr´e de sövmekte idi. Sa´d, o adama yaklaştı ve dedi ki:
"Öyle kişilere sövüyorsun ki, onlar Allah rızâsı için pek büyük işler
yapmışlar ve O´nun indinde yüksek dereceler kazanmışlardır. Şimdi sen, yâ
böyle zâtlara sövmekten vazgeçersin, yâ da ben senin içir-. beddua
ederim!" Adam bunun üzerine Sa´d´a şu karşılığı verdi: "Sanki sen bir
peygambermişsin gibi insana korku vermek istiyorsun! Ben senden korkmam!"
Bunun üzerine Sa´d, hemen ellerini kaldırıp Allah´a sığındı ve şu şekilde
duada bulundu: "Ey Allah´ım, eğer bu kişi hakîkaten Senin indinde benim
dediğim gibi olan kimselere sövmekti ise, bu kulunu başkalarına ibret
olacak şekilde cezalandır!"
Sa´d´m bu şekilde dua etmesinden hemen sonra, ileriden bir azgın devenin
gelmekte olduğu görüldü. Bu deve halkın arasından geçerek o adamın yanına
kadar geldi ve o adamı boğarak öldürdü. İşte bu sırada, deve geçerken
açılıp da ona yol veren ve neticeyi gözleriyle gören halk,
bedduasını yaptıktan sonra yoluna devam etmekte olan Sa´d´m arkasından
koşmaya ve ona: "Ey Sa´d, görmek istemez misiniz, Allah duanı kabul etti!"
diye seslenmeye başladılar. Sa´d da bunu, onlaıdan duymuş oldu."
(İşte bu olaydan sonra olacak ki, Sa´d, bir daha kimse hakkında kötü dua
etmeyeceğine dair yemîn etmişti.) [9]
Peygamberimizin, Malik Bin Rabia İçin Duası
Îbni Mende ve Îbni Asâkîr Yezîd bin Ebu Meryem tarlkıyla onun babası Mâlik
bin Rabia´dan rivayet eder. O şöyle der: "Peygamber (s.a.v.), benim
hakkımda hayır duada bulunup: "Ey Allah´ım, bunun soyunu mübarek kıl!"
buyurmuştu... Bunun bereketiyle benim de tam seksen erkek evlâdım oldu."
[10]
Peygamberimizin, Abdullah Bin Utbe İçin Duası
Beyhakî, Abdullah bin Utbe´nin (ümmü veledi olan) âzadlısından nakleder. O
şöyle der: "Ben, efendim Abdullah´a, Peygamber Efendi-miz´den neyi
hatırlıyorsun?" diye sordum. O da şunu anlattı: "Ben, beş veya altı
yaşlarında çocuktum. Peygamber Efendimiz beni kucağına o-turttu, benim ve
çocuğum hakkında bereket duasında bulundu..." Onun azatlısı der ki: Ben bu
bereketin farkında idim, zira yaşımız ilerlediği halde,
ihtiyarlamıyorduk..."[11]
Peygamberimizin, Nabiğa İçin Duası
Beyhakî ve Ebû Nuaym, Nâbiğa bin Câde´den rivayet ederler: "Ben Rasûlüllah
Efendimiz´in huzurunda şiir okumuştum, o da onun hoşuna gitmişti ve benim
için hayır dua buyurup: "Allah sana, dişlerini gümüşletmeyi göstermesin!
Tam bir ağız ve diş sağlığı versin!" dedi. O´nun bu duası bereketiyledir
ki, bugün yaşım yüz küsura ulaştığı halde, bir tek dişim eksik değildir."
(Îbni Üsâme´nin diğer tarîktan olan rivayetinde ise: "Her ne zaman bir
dişi düşse, mutlaka yerine biri daha çıkardı" denilmiştir.)
îbni Seken´in rivayeti ise şöyledir: "...Nâbiğa bin Câde´nin dişlerini
gördüm, kardan daha beyazdı! Şüphesiz bu da, Peygamberin (s.a.v.) duası
bereketiyle idi."[12]
Peygamberimizin, Sabit Bin Yezid İçin Duası
îbni Mende, Taberanî ve el-Bârûdî îbni Aiz´den şöyle rivayet ederler:
"Sabit bin Yezîd, Resûlüliah´a hitaben dedi kî: "Ey Allah´ın resulü, benim
ayağım sakattır, yere basamıyorum. Bana dua buyurmaz mısınız?" Resûlüllah
da onun için dua buyurdular. Ayağı iyileşti, tıpkı öbür ayağı gibi yere
basıyordu." [13]
Peygamberimizin Amr Bin Hamık İçin Duası
îbni Ebü Şeybe, Ebû Nuaym ve îbni Asakir, Amr bin Hamık´tan şöyle rivayet
ederler: "Ben, bir gün peygamber´e (s.a.v.) süt içirdim. O da bana:
"Allah´ım bu kulunu gençliği ile faydalandır" diyerek dua etti. işte şimdi
seksen yaşındayım, gördüğünüz gibi saçımın bir tanesi bile ağarmış
değildir." [14]
Peygamberimizin Sebra´nın Babası İçin Duası
Taberâni´nin Sebra´dan rivayetine göre, onun babası Peygamberi-miz´e
gittiğinde, Peygamber Efendimiz onun evladının bereketi ve şerefi için dua
buyurmuş, onlar da berekete ve şerefe nail olmuşlardır." [15]
Peygamberimizin Damura Bin Salebe İçin Duası
Taberâni Damura bin Sâlebe´den rivayet eder. O Peygamber´e (s.a.v.) gelip,
"Ey Allah´ın elçisi, dua buyurunuz da bana şehidlik nasib olsun!" diyerek
ricada bulundu. Peygamber Efendimiz ise, onun bu ricası üzerine şu şekilde
dua ettiler: "Ey Allah´ım, Damura bin Sâlebe´nin kanını müşriklere haram
kıl!" Damura, uzun zaman ömür sürdü, bunca savaşlara katılıp kahramanca
savaştı, safları yarıp ilerledi, sonra geri geldi. Fakat şehidlik nasib
olmadı. (Yâni Efendimiz´in duası veçhile, kanı müşriklere haram oldu.)
[16]
Peygamberimizden İzin İsteyen Bir Genç
Ahmed ve Beyhaki Ebû Ümâme´den naklederler. Şöyle ki: Birgün gencin biri,
Hz. Peygamber1 e gelip: "Yâ Resûlallah, zina etmem için bana izin ver!"
dedi. Oradakiler onun üzerine yürüyerek şiddetle azarladılar. "Sus, sus!"
diye bağırdılar. Peygamberimiz: "Onu benim yanıma yaklaştırınız!" buyurdu
ve yaklaştırdılar. Peygamberimiz: "Otur" dedi, o da o-turdu. Ona dedi ki:
"Böyle bir şeyin anana yapılmasını ister misin?" Genç: "Hayır" dedi.
Peygamberimiz de: "Diğer insanlar da anaları için böyle bir şeyi
istemezler" dedi ve tekrar sordu: "Peki, böyle bir şeyin kızma
yapılmasını ister misin?" buyurdu. Genç: "Hayır ey Allah´ın Resulü,
istemem!" dedi. Peygamberimiz: "Diğer insanlar da kızları için böyle bir
şeyi istemezler" buyurdu ve tekrar sordu: "Peki böyle bir şeyin kızkar-deşine
yapılmasını ister misin?" Genç: "Hayır yâ Resûlallah" dedi.
Peygamberimiz: "Başkaları da kızkardeşleri için böyle bir şeyin
yapılmasını istemezler" buyurdu ve tekrar sordu: "Peki, böyle bir şeyin
halana yapılmasını ister misin?" Genç: "Hayır ey Allah´ın Resulü, anam
babam sana feda olsun!" dedi. Peygamberimiz: "Başkaları da halalarına
böyle bir şeyin yapılmasını istemezler" buyurdu ve yine sordu: "Peki,
böyle bir şeyin teyzene yapılmasını ister misin?" Genç de: "Hayır ya
Resûlallah, istemem! Vallahi istemem! Allah beni senin yolunda feda
kılsın, istemem!" cevabını verdi. Peygamberimiz de: "Diğer insanlar da
teyzeleri için böyle bir şeyin yapılmasını istemezler!" buyurdu. Sonra
mübarek e-lini gencin üzerine koydu ve: "Allah´ım, bu kulunun günahlarını
affet! Bu kulunun namusunu koru!" diyerek onun hakkında dua etti. Bundan
sonra da o genç, herhangi bir kötülüğün semtine uğramadı." [17]
Peygamberimizin Übeyy bin Ka?b İçin Duası
Beyhaki Süleyman bin Sard´dan nakleder. O şöyle demiştir: "Bir gün Übeyy
bin Ka´b, Kur´an okuyuşları birbirine uymayan iki adamı yanma alarak Hz.
Peygamber´in huzuruna getirdi. Aralarında ihtilafa düşen bu iki adamdan
her biri, kendi Kur´an okuyuşlarını aynen Hz. Peygamber´den işittiklerini
iddia ediyorlardı. Peygamberimiz bunların her ikisine de Kur´an okuttu.
Sonra her ikisi için de: "Güzel okudun!" buyurdu.
Übeyye der ki: "Bunun üzerine kalbime öylesine şüphe girdi ki, ben
cahiliye zamanında bile bu derece şüpheye tutulmamıştım. Peygamber
Efendimiz, derhal mübarek elini göğsüme koyarak hakkımda şu şekilde dua
buyurdular: "Allah´ım, Übeyy´in kalbine musallat olan şeytanı, onun
kalbinden gider! Onu, şek ve şüpheden kurtar!" Ben, Resülüllah´m bu
duasından sonra öyle bir hale geldim ki, sanki gözlerimle Allah´a
bakıyormuş gibiydim. Korku ve hayamdan terler içinde kaldım. Kalbimde de
şek ve şüpheden eser kalmadı." [18]
Peygamberimizin İbni Abbas İçin Duası
Buharı ve Müslim´in rivayetlerine göre İbni Abbas şöyle demiştir:
"Peygamber (s.a.v.) benim için dua buyurup: "Allah´ım, onu dinde fakih
eyle!" dedi."
Bunu aynen Hâkim, Beyhaki ve Ebâ Nuaym da diğer bir tarikten rivayet
etmişlerdir. Ancak bunların rivayetinde bir fazlalıkla şöyle denilmiştir:
"Resülüllah benim için dua buyurup: "Allah´ım, onu dinde fakih eyle ve
kendisine te´vili tâlim buyur!" demiştir.
Ahmed ve Ebû Nuaym İbni Abbas´dan şöyle naklederler: "Bir gün Peygamber
Efendimiz benim başımı mübarek eliyle okşadı ve hakkımda şu duayı yaptı:
"Allah´ım, ona hikmetini tâlim buyur!" İşte Sevgili Pey-gamberimiz´in bu
duası sayesindedir ki, bu sahada (Kur´an tefsiri sahasında) söz sahibi
bulunmaktayım."
(Ebû Nuaym´ın tek başına İbni Abbas´dan olan rivayeti ise aynen şöyledir:
Peygamber (s.a.v.) benim için dua buyurup: "Allah´ım, bu kuluna hikmet
ver, kendisine Kur´an tevilini (tefsirini) tâlim buyur" dedi.)
Hâkim´in tek başına İbni Abbas´tan olan rivayetinde de şöyle denilmiştir:
Peygamber Efendimiz benim hakkımda dua buyurup: "Ey Allah´ım, bu kuluna
Kur´an´ın tevilini öğret!" dedi."
(İbni Adiyy de İbni Ömer´den bir rivayette bulunur. Buna göre İbni Ömer
şöyle demiştir: Bir gün Peygamber (s.a.v.) Abdullah İbni Abbas için dua
etti ve: "Allah´ım, ilmi ona mübarek kıl ve kendisinden neşr eyle"
buyurdu." [19]
Peygamberimizin, Enes Bin Malik İçin Duası
Buhari ve Müslim, Enes´ten rivayet ederler. O şöyle demiştir: Peygamber
(s.a.v.) benim için dua buyurup: "Ey Allah´ım, bu kulunun malını ve
evladını çoğalt! Kendisine verdiğin rızkı, bol ve bereketli eyle!" dedi.
"îşte, Resülüllah´m bu duası b er eke tiyledir ki, şimdi benim evlad ve
torunlarımın sayısı yüzü aşmış durumdadır."
Beyhaki´nin rivayetine göre, Peygamberimiz Enes hakkındaki duasında şöyle
demiştir: "Allah´ım, Enes´in Ömrünü uzun, malını bereketli eyle!
Günahlarım da affeyle!"
Tirmizi, Beyhaki Ebû´I-Aliye´den şöyle nakleder: "Enes´in bir bahçesi
vardı. O kadar bereketli idi ki, her sene bu bahçeden iki defa mahsûl
alırdı. Burada bazı çiçekler de yetiştirmişti ki, bunlardan reyhan kokusu
gelirdi."
(Beyhaki´ye göre Enes, tam doksan dokuz sene yaşamıştır. Vefatı ise, hicri
doksan bir yılındadır.)
İbni Sa´d´ın da Enes´den bir rivayeti var. Buna göre Enes, şöyle demiştir:
"Peygamber (s.a.v.) benim hakkımda dua buyurup: "Allah´ım, bu kulunun
malını ve evladını çok, Ömrünü uzun eyle! Günahını da bağışla!" İşte O´nun
bu duasının bereketiyledir ki, yüzden fazla çocuklarım oldu. Bostanım ise,
senede iki defa mahsûl vermektedir. Ömrümün u-zunluğu ise sizce de malum.
O kadar yaşadım ki, neredeyse yaşamaktan usanç geldi. Tabii O´nun dua
ettiği benim hakkımdaki dördüncü hususun da aynen kabul edilmiş olduğunu
ümit etmekteyim.
(Enes, bu dördüncü ile, günahının Allah tarafından bağışlanmış olmasını
kastedmektedir.)[20]
Peygamberimizin Ebu Hüreyre Ve Anası İçin Duası
Müslim Ebû Hüreyre´den şu haberi nakletmiştir: "Yeryüzünde mevcud bütün
mümimler, kadın olsun erkek olsun hepsi beni severler." Kendisine dediler
ki: "Ey Ebû Hüreyre, bunun böyle olduğunu nereden
biliyorsun?" O şu cevabı verdi: "Ben, anamı İslama davet ediyorum. O da
kabul etmiyordu. Bir gün dedim ki: "Ey Allah´ın Resulü, dua et de Allah
anama hidayet versin!" Peygamberimiz de dua etti. Sonra ben eve gittim,
gördüm ki anam gayet açık bir şekilde kelime-i şehâdeti okumakta. Hemen
sevinçle Resulüllah´a döndüm. Bu sırada sevincimden kendimi tutamayarak
ağlıyordum. Nitekim daha önceleri de üzüntümden ağlıyordum. Resûlüllah´a
vardığımda dedim ki: "Ey Allah´ın Resulü, Allah senin anam hakkındaki duam
kabul buyurmuştur! Artık o, müslüman olmuştur. Şimdi sizden bir ricam daha
var. Yine dua ediniz de, Allah hem anamı, hem de beni bütün mü´min
kullarına sevdirsin. Ben ve anam da, keza Allah´ın bütün mü´min kullarını
sevmiş olalım." Benim bu ricam üzerine Resülüllah Efendimiz: "Ey Allah´ım,
şu kulunu ve bunun anasını bütün mü´minlere sevdir, kendileri de bütün mü´minleri
sevsinler!" diyerek duada bulundu. "îşte kardeşim ben, Resülüllah´ın bu
duasına da mazhar olmuş bir kul olarak; hem yeryüzündeki bütün mü´minleri
severim, hem de bütün mü´minler tarafından sevilirim."
Hâkim Muhammed bin Kay s bin Mahreme´den şöyle nakleder: A-damm biri, Zeyd
bin Sâbit´e gelerek bir mes´ele sordu. Zeyd ise bu adama: "Haydi Ebû
Hüreyre´ye gidip müşkilini ona hallettir. Çünkü o buna daha layıktır. Bak
sana bunun sebebini de anlatayım: Bir gün ben, o ve diğer bir arkadaşımız
Mescid-i Nebevi´de oturmuş dua ediyorduk. Tam bu sırada Peygamber (s.a.v.)
çıkageldiler. Ben ve arkadaşım, duamıza devam ettik. Peygamber Efendimiz
de bizim duamıza âmin dediler. Az sonra da aramızda bulunan Ebû Hüreyre
dua etti. Duasında dedi ki: "Ey Allah´ım, şu iki arkadaşımın senden
istediklerini ben de senden istiyorum. Ayrıca yâ Rabbi, ben bir aciz
kulun olarak senden, hiç unutmayacağım bir ilim istiyorum." Ebû Hüreyre
bu şekilde dua ederken, Resülüllah Efendimiz de yine "amin" diyordu. Hiç
şüphen olmasın ki Ebû Hüreyre, ilmi benden daha iyi hıfzetmiştir. işte
bunun için sana: "Ebû Hüreyre´ye gidip müşkilini ona hallettir" dedim. Biz
de o sırada: "Ey Allah´ın Resulü, biz de Allah´tan hiç unutmayacağımız bir
ilim istiyoruz" dedik. Fakat Resülüllah Efendimiz bizim bu isteğimiz
karşısında: "Güzel amma, Ebû Hüreyre bu hususta sizi geçmiş bulunuyor"
buyurdu. [21]
Peygamberimizin, Saib İçin Olan Duası
Buharı, Ca´d bin Abdurahman´dan rivayet eder. O şöyle der: Saib bin Yezid,
vefat ettiği zaman, doksan dört yaşında idi ve son derece sıhhatli ve
kuvvetliydi. O sağlığında şöyle demişti: "Ben Resülüllah Efendimizin
benim hakkımda dua edip: "Allah´ım, bu kulunu, gören gözü, işiten kulağı
ile faydalandır!" buyurduğunu unutmuş değilim."[22]
Peygamberimizin, Abdurahman Bin Avf İçin Duası
Buhari ve Müslim Enes´ten şöyle rivayet ederler: Peygamber (s.a.v.)
Abdurahman bin Avf için dua edip: "Ey Abdurahman, Allah senin için
bereketler ihsan eylesin!" buyurdu.
(Bunu bu şekilde îbni Sa´d ve Beyhaki diğer bir tarikten rivayet eder.
Ancak bunların rivayetinde şu fazlalık da vardır: "Abdurahman da,
Resülüllah´ın kendisi hakkındaki duası ile ilgili olarak derdi ki: "O´nun
benim hakkımdaki duası sebebiyledir ki, bir taşı kaldırsam, sanki altında
bir hazine var da ona rastlamış oluyorum." [23]
Peygamberimizin, Urve Elbariki İçin Duası
Beyhaki ve Ebû Nuaym Urve el-Bariki´den rivayet ederler. "Peygamber
(s.a.v.) onun alım-satımının bereketli olması için dua etmiştir. O da ne
zaman bir alış-verişte bulunsa, muhakkak bir berekete nail o-lurdu. Sanki
toprak alıp-satsa, yine kazanç elde ederdi."
Ebû Nuaym, Urve el-Bariki´nin şöyle dediğini rivayet eder: "Peygamber
(s.a.v.) benim hayırlaştığım her şeyin hayırlı ve bereketli olması için
dua buyurdular. Ben de hayırlaşıp neyi satın alsam, muhakkak ondan kârlı
çıkıyorum."
Yine Ebû Nuaym, başka bir tarikle Urve´den şöyle rivayet eder: "Bir gün
Peygamber Efendimiz, benim için dua buyurup: "Ey Urve, Allah sana, ahş-verişinde:
"Hayınnı gör!" dediğin şeyde, bol kazanç ve bereket versin!" dedi. tşte O´nun
bu duası sebebiyledir ki, pazar yerinin kenarına varıyorum, evime kırk biu
kazanmış olarak dönüyorum."[24]
Peygamberimizin, Abdullah Bin Cafer İçin Duası
îbn Ebu Şeybe, Ebu Yâlâ ve güzel bir senedle Beyhakî, Amr bin Hureys´ten
rivayet ederler. O şöyle demiştir: Abdullah bin Cafer, bir gün çocukların
oynadığı bir şey satıyordu. Oradan geçmekte olan Peygamber (s.a.v.), onun
hakkında dua buyurup: "Allah, ticaretinde sana bereket ihsan eylesin"
dedi.[25]
Peygamberimizin, Ümmü Selim´in Hamile Kalması İçin Duası
Buhari ve Müslim, îshak bin Abdullah tarikiyle Enes´ten şöyle rivayet
ederler: Ebû Talha´mn oğlan çocuğu hasta idi. Bir gün Ebû Talha evde
yokken çocuk vefat etti. Çocuğun öldüğünü gören anası, onu evin bir
kenarına koyup üzerini örttü ve Ebû Talha´yı beklemeye başladı. Ebû Talha
eve geldiği zaman ilk işi, çocuğun nasıl olduğunu sormak oldu. Hanımı:
"İstirahat etmekte olduğunu ümit ediyorum" diyerek karşılık verdi. Ebû
Talha ise hanımının bu sözünden, çocuğun hastalığından i-yileştiğini
zannetti. Geceleyin yattılar. Sabahleyin, gusül abdestini almış olarak
evinden ayrılmak üzere bulunan Ebu Talha´ya hanımı, açık bir şekilde
durumu haber verdi. Ebû Talha da doğruca Mescid´e giderek Peygamberimizle
beraber namazını kıldı. Namazdan sonra akşam e-vinde olup bitenleri Hz.
Peygamber´e anlattı. Peygamberimiz de kendisine: "Ne biliyorsun, belki bu
gecenizi Allah sizin için mübarek kılmıştır" buyurdu.
Süfyan Bin Uyeyne der ki: Ben, Ensardan birinden işittim, bundan sonra Ebû
Talha´nm dokuz evladı daha olmuş ve hepsi de Kur´an kıraatinde mahir
imiş. (Yâni oğlu Abdullah´tan bu kadar torunları olmuştur.)
Beyhaki´nin Sabit tarikiyle Enes´ten olan rivayeti ise şöyledir: "Ümmü
Selim´in Ebû Talha1 dan bir oğlu olmuştur. Çocuk hastalanıp babası evde
yokken vefat etmişti. Ebû Talha evine geldiğinde çocuğun durumunu sormuş.
Hanımı: "Rahattır" demiş. Kocasına akşam yemeğini yedirdikten sonra şöyle
demiş: "Adamın biri sana bir emanet verse, sonra bu emanetini geri istese,
sen bunu nasıl karşılarsın?" Ebû Talha: İyi karşılar ve adamın emanetini
veririm!" demiş. Ümmü Selim, bunun üzerine: "işte Allah sana oğlunu emanet
verdi, şimdi de vakti geldiği için senden geri aldı" demiş. Duruma
sinirlenen Ebû Talha, doğruca Hz. Peygamber´e gidip, Ümmü Selim´in
dediğini haber vermiş. Peygamberimiz de: "Allah, gecenizi hakkınızda
mübarek kılsın!" diyerek dua buyurmuştur. Ebû Talha, o gece hanımı ile
yatmıştı. Ümmü Selim de o gece hamile kalmıştır. Sonra Abdullah adını
verdikleri bir çocukları dünyaya geldi. Abdullah büyüdü, zamanın en
hayırlı insanlarından biri olarak yetişti ve kabul edildi.
(tbni Sa´d´ın dediğine göre, Ensar içinde ondan daha iyi yetişen birinin
olmadığını söylerlermiş.)
Beyhaki´nin nakline göre, Abdullah dünyaya geldiği zaman, onu Hz.
Peygamber´e getirmişler, Peygamberimiz de ağzında çiğnediği hurmayı
çocuğun ağzına koymuş ve ona Abdullah adını vermiştir. Alnını da okşayarak
ebeveynine teslim etmiş. Bu yüzden Abdullah´ın alnı nûr gibi
parlarmış.[26]
Peygamberimizin, Abdullah Bin Hişam İçin Duası
Buhari, Ebû Akil´den rivayet ediyor. O şöyle anlatmıştır: "Ben, dedem
Abdullah bin Hişânı ile birlikte çarşıya çıkardım. Abdullah bin Zübeyr ile
Abdullah bin Ömer´e rastladığımızda, onlar dedeme derlerdi ki: "Haydi
yapacağın ahş-verişe bizi de ortak yap! Biz biliyoruz ki, Peygamber
Efendimiz senin hakkında bereket duasında bulunmuştu." Dedem de onların
bu ricasını kabul eder, alım-satımını yapardı. Neticede bir deve yükü
hissesine yiyecek düşerdi ve bu bereketli kazancını evine gönderirdi.[27]
Peygamberimizin, Hakim Bin Hizam İçin Duası
îbni Sa´d Ebû Husayn tarikiyle Medine halkından yaşlı bir zâttan şu haberi
nakletmiştir: "Peygamber (s.a.v.), Hakîm bin Hızâm´ı, kendisi için
kurbanlık almak üzere çarşıya yolladı. Yollarken de ona bir dînâr verdi.
Hakîm, çarşıya gitti bir dinara bir kurbanlık aldı. Az ilerde bunu iki
dinara sattı. Derken bir kurbanlık daha beğendi, bunu da bir dinara satın
aldı. Dönüşünde Hz. Peygamber´e, hem kurbanlığını, hem de kazandığı bir
dinarı teslim etti. Hz. Peygamber de kendisine, ticâretinin bereketli
olması hakkında duada bulundu."
Hakîm dermiş ki: "Ben, gerçekten ticârette çok kazançlı biri idim. Alıp
sattığım hiç bir şeyde, kazançlı çıkmadığımı hiç hatırlamıyorum." [28]
Peygamberimizin Kureyş İçin Duası
Târih´indeBuharı, îbniEbû Üsâme, Ebû Yâlâ veEbû Nuaym, îbni Abbas´tan
rivayet ederler: Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Allah´ım, Kureyş´in
evveline azâb tattırdığın gibi, âhirine de nimetini tattır!"
Tayâlisi ile Ebû Nuaym´in bir rivayetine göre (ki onlar bunu îbni Mes´ûd´dan
naklederler.) Hz. Peygamberin bu husustaki duaları şöyle olmuştur: "Allah´ım,
Kureyş´in evvelinde azâb ve vebal tattırdın. Ahirine de nimetini tattır!"
[29]
Peygamberimizin Bazı Umumi Duaları
îmâm-ı Ahmed, Ebû Dâvud, Nesât ve Tirmizî, aynı zamanda Îbni Huzeyme ile
Beyhakî, Sakr el-GâmidVden şöyle rivayet ederler: Peygamber (s.a.v.)
buyurdu: "Ey Allah´ım, ümmetimin içinde işine erken gidenleri, nîmet ve
bereketine nail eyle!"
Bu hadîsi rivayet eden Sahr, bizzat kendisi erkenci idi. Ticâretle iştigâl
ederdi. Günün erken saatlerinde hizmetçilerini de işe çıkarıp çarşıya
yollardı. O kadar çok kazanırdı ki, sonunda kazancının miktarım bilemez
oldu. (Süyutî)
Beyhakî, îbni Ömer´den şöyle bir haber nakleder: Kadının biri, kocasını
Hz. Peygamber´e şikâyet etti. Kadının şikâyetini dikkatle dinleyen
Peygamberimiz, bu kadına hitaben: "Şimdi sen, kocana buğz mu ediyorsun?"
diye sordu. Kadın: "Evet" dedi. Peygamberimiz, kadına ve yanında durmakta
bulunan kocasına hitaben: "Haydi ikiniz de başlarınızı bana doğru eğiniz!"
buyurdu. Onlar da başlarını eğdiler. Peygamberimiz, kadının alnım
kocasının alnına koydu, onların başlarını bu şekilde tuttu ve şöylece dua
buyurdu: "Ey Allah´ım, bunların arasını ısındır, bunları birbirine
sevdir!" Aradan bir müddet geçmişti. Bu kadın, Hz. Peygamberle karşılaştı.
Peygamberimiz kendisine: "Kocanla nasılsın?" diye sordu. Peygamberimizin
ayağına kapanan kadıncağız: "Ey Allah´ın Resulü, şimdi kocamdan daha
sevgili olan kimse yoktur, bana" diyerek cevab verdi."
Ebû Yzlâ ve Beyhakı Ebû Ümâme´den naklederi O şöyle der: "Bir gün,
Peygamber´in (s.a.v.) emri üzerine bir gazaya çıkmak üzereydik. Ben Hz.
Peygamber´e yaklaşıp: "Ey Allah´ın Resulü, bana şehitlik nasib olması için
dua ediver!" dedim. O ise: "Allah´ım, bu kuluna selâmetlik ver, ganimet
nail eyle!" şeklinde dua buyurdu."Gazaya gidip savaştık. Bol ganimet ve
selâmetle döndük. Sonra, bir savaş daha oldu. Ben bu sırada da, Ona aynı
ricada bulundum. O da aynı duasını tekrarladı. Bu savaştan da selâmet ve
bol ganimetle döndük."
Beyhakl Zeyd bin Sâbit´ten şu haberi nakletmiştir: Bir gün Peygamber
(s.a.v.), Yemen tarafına baktı ve şöyle dua etti: "Ey Allah´ım, onların
kalbini bu tarafa (islâm´a) çevir!" Sonra Hz. Peygamber Şam tarafına
baktı, yine böyle dua etti. Sonra Irak tarafına baktı, yine bu şekilde
duada bulundu."
Müslim, Seleme bin el-Ekua´dan rivayet eder. O şöyle der: Adamın biri,
Peygamberin (s.a.v.) yanında yemeği yemeğe başladı... Yerken sol elini
kullanıyordu. Hz. Peygamber kendisini îkâz buyurup: "Sağ elinle ye!" diye
emretti. Adam: "Gücüm yetmiyor!" diyerek karşılık verdi. Kibir ve
inadından böyle söyleyen bu adama karşı Peygamber Efendimiz de: "Gücün
yetmesin!" dedi ve bu adamın, ancak kibrinden böyle söylediğini de
bildirdi. Bu adam da cezasını çekti, elini ağzına götüremez oldu."
Müslim ve Beyhakı İbni Abbas´tan rivayet ederler: O şöyle demiştir:
"Peygamber (s.a.v.) bana emredip: "Muâviyeyi bana çağır!" buyurdu. Ben de:
"O şimdi, yemeğe oturdu" dedim. Bunu üçüncü defa tekrarlayı-şında: "Allah
onun karnına, doymak nedir göstermesin!" dedi. Muâviye de, bundan sonra
gerçekten doymak nedir bilmedi."
(Muâviye ve Süleyman bin Abdülmelik, çok yemek ve doymamakla meşhur
olanlardandır.)
Beyhakı, Ebû Yahya´dan şu haberi nakleder: Bir gün Hz. Ömer´e birisi:
"Senin âzâd ettiğin kişilerden falan kişi insanların yiyecek maddesini
saklayıp ihtikârda bulundu" diye şikâyet etti. Bunun, çok mes´ûliyetli bir
şey olduğunu bildiren Ömer: "Ben Peygamber´den (s.a.v.) işittim. O bu
hususta aynen şöyle buyurmuştur: "Her kim, müsümanla-rın yiyeceği
şeylerden ihtikâr yaparsa, Allah o kulunu cüzzâm hastalığı ve iflâs ile
cezalandırır."
Ve derhal azatlısını çağırıp sorguya çekti. Azadlısı ise, "sâdece
alış-verişte bulunduğunu" söyledi. Haberi bu şekilde nakleden Ebû Yahya
ise, o âzadlı kişinin, Hz. Peygamberin duası veçhile, bir müddet sonra
uyuz illetine yakalandığını söyler."
Buharî ve Müslim (ittifak hâlinde) İbni Abbas´tan şöyle rivayet e-derler:
"Siyah bir kadın vardı. Bir gün Hz. Peygamber´e gelip: "Ey Allah´ın
Resulü, benim sar´a hastalığım var. Ne olur, Allah´a dua ediniz de
bu-hastalıktan kurtulayım!" diye ricada bulundu. Hz. Peygamber bu kadına:
"Eğer istersen, bu hastalığına sabredersin, karşılığında da cenneti
kazanırsın! Eğer dua etmemi istersen, dua ederiz. Allah da dilerse sana
şifâ ve afiyet verir" diye konuştu. Kadıncağız, sabrının karşılığı o-larak
cenneti kazanacağım duyunca: "Evet ey Allah´ın Resulü, ben sabredeceğim!"
dedi. Fakat hastalığı ile ilgili bir noktada ricada bulundu ve şöyle dedi:
"Yâ Resûlallah, sar´am geldiği zaman, üstüm başım açılıyor, (Ben de bundan
sıkılıp utanıyorum) dua buyurunuz da, sar´am geldiği zaman deprennıeyeyim
ki, üstüm başım açılmasın!" Peygamberimiz de bu hususta dua buyurdular."
Buharî el-Edeb´te ve Nesâî Ümmü Kays´tan, onun şöyle dediğini rivayet
ederler: "Oğlum vefat edince ben üzüntüye kapıldım ve onu yıkayana dedim
ki: "Oğlumu soğuk su ile yıkama, sonra onu Öldürürsün!" Benim bu sözümü
Ukkâşe bin Mıhsan Resûlüllah Efendimizde yetiştir-miş. O da tebessüm
buyurup: "Bu kadıncağızın ömrü uzun olsun!" diye dua etmiştir.
(Bu sebeple bu kadın kadar uzun ömür yaşamış bir başka kadın olmamıştır.)
El-Bârûdî, îbni Şahin, îbni Seken ve Beyhakl Ebû Ümâme´den rivayet
ederler. O şöyle anlatmıştır: "Salebe bin Hâtıb, Peygamber´e (s.a.v.)
gelip: "Ey Allah´ın elçisi, benim için Allah´a dua ediver de, Allah bana
bol mal ve çok evlâd versin!" dedi. Peygamberimiz ise ona: "Yazık sana ey
Salebe! Bilesin ki, şükrünü eda edebildiğin az mâl, şükrünü edâ edemediğin
çok maldan daha hayırlıdır!" diye nasihat buyurdu. Fakat Salebe buna
aldırmayıp yine aynı istekte bulundu. Peygamberimiz de aynı nasihatini
tekrarlayıp: "Ben sana, bir güzel örnek değil miyim? Eğer ben Rabbim´den
şu dağların altın olup da benimle her gittiğim yere gitmesini istesem, hiç
şüphem yoktur ki, Rabbim bana bunu lütfeder. Fakat Ben, Rabbim´den böyle
bir şey istiyor muyum?" buyurdu. Salebe, bütün bu söylenilenlere
aldırmayıp: "Ey Allah´ın elçisi! Allah´a dua ediver de beni mâl ve evlâd
ile rızıklandırsm! Seni hak peygamber olarak gönderen Allah´a yemin ederim
ki, eğer bana mâlca zenginlik lütfedecek olursa, her hak sahibinin hakkını
vereceğim!" diyerek and içti. Bunun üzerine Hz. Peygamber, onun isteği
istikâmetinde dua ediverdi."
Derken Salebe, bir koyun satın aldı. Koyunu o kadar bereketlendi ve üredi
ki, Medine onun koyunlarına dar gelir oldu. O da bu sebeple Medine´den
uzaklara açıldı... Fakat gündüzleri Medîne Mescidi´ne gelerek namazını Hz.
Peygamberle birlikte kılıyordu. Geceleri ise gelemi-yordu. Derken
koyunları o kadar çoğaldı ki, gündüzleri de gelemez oldu. Ancak Cumâ´dan
Cumâ´ya geliyordu. Derken cuma ve cenazelerde de bulunmaz oldu. Bunun
üzerine Peygamber (s.a.v.), onun hakkında: "Salebe bin Hâtıb´a yazık!"
buyurdu.
Sonra, Allah´ın zekâtla ilgili emrini ihtiva eden âyetler indi... Allah´ın
emri gereğince Peygamberimiz, iki zekât âmilini (tahsildarını) ona
gönderdi. Sâlebe´nin, koyun ve develerinden ne kadar zekât vermesi lâzım
geldiğini de yazılı olarak bu âmillerle birlikte ona gönderdi, iki
tahsildar, Hz. Peygamber´den aldıkları emir gereğince, doğruca Sâlebe´ye
gittiler ve ona, vermesi lâzım gelen zekâtı açıkça bildirdiler. Salebe,
kendilerine hitaben: "Peygamberin yazılı emrini bana gösteriniz!" dedi,
onlar da yazılı emri kendisine verdiler. Salebe, yazılı emri dikkatle
okuduktan sonra: "Bu benden istenenler, haraçtan başka bir şey değil! Siz
şimdi beni yalnız bırakınz, ben bu mes´eleyi kendi başıma bir düşüneyim.
Sonra bana bir daha uğrayımz" cevâbını verdi. Onlar da geri çekilip
ayrıldılar. Sonra ona tekrar uğradılar. O da önceki sözünü tekrarladı: "Bu
haraçtan başka bir şey değil!" Onlar da geri çekilip ayrıldılar. Sonra
ona tekrar uğradılar. O da önceki sözünü tekrarladı: "Bu haraçtan başka
bir şey değil." Siz şimdi Medine´ye dönünüz, ben iyice düşünmek
istiyorum!" dedi. Onlar da dönüp Medine´ye geldiler. Peygamberimiz
kendilerini görünce, daha onlar bir şey söylemeden: ´Yazık, Salebe bin
Hâtıb´a!" buyurdu. Bunun üzerine de Allah Tevbe sûresinin ilgili
âyetlerini inzal buyurdu ki, bu âyetler şöyledir:
"Onlardan kimi de: "Eğer Allah, lütuf ve kereminden bize verirse, elbette
sadaka vereceğiz ve faydalı insanlardan olacağız!" diye Allah´a and
içtiler."
"Ne zaman ki Allah kereminden onlara verdi, onun verdiğinde cimrilik
ettiler ve sözlerinden döndüler. Zâten onlar, dönektirler."
"Allah´a verdilsieri sözden döndüklerinden ve yalan söylediklerinden
dolayı, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar Allah, onların kalb-lerine
nifak sokmuştur." [30]
Salebe, kendisi hakkında inen bu âyetlerden haberdâr oldu. Kendisinden
istenen miktar zekâtını alarak doğruca Hz. Peygambere gitti ve zekatını O´na
teslim etmek istedi... Peygamber (s.a.v.) ise almak istemedi ve: "Allah
beni, senin zekatını almaktan menetti" karşılığını verdi. Salebe ağlamaya
ve basma topraklar saçmaya başladı. Peygamberimiz ise kendisine: "Bu
senin amelinin karşılığıdır... Ben sana zekâtını Ödemeni emrettim, sen ise
bana itaat etmedin!" dedi.
Böylece Resûlüllah, Salebe bin Hâtıb´ın zekâtım kabul etmemiş oldu. Sonra
Ebû Bekir halîfe oldu. Salebe, gelip zekatını ona Ödemek istedi ise de; o
da bunu kabul etmedi. Sonra Ömer başa geçti, o da onun zekâtım kabul
etmedi. îşte bu Salebe, Osman´ın halifeliği zamanında helak olup gitti."
[31]
Beyhakl ve Taberânî Abdullah bin Ebû Evfadan rivayet ederler. O şöyle der:
"Adamın biri Peygamber e gelip: Ey Allah´ın Resulü, şurada bir genç var,
ölmek üzeredir. Fakat kendisine: "Lâ ilahe illallah de!" diye söylendiği
halde, tevhîd kelimesini söyleyemiyor" dedi. Peygamberimiz: "Daha önce
bunu söylemiyor muymuş?" diye sordu. Onlar: "Söylüyormuş" dediler.
Peygamberimiz: "Peki şimdi ölümü yaklaştığı zaman bunu söylemekten kendini
meneden ne imiş?" dedi ve derhal yerinden kalkarak o gencin yanma gitti.
O´nunla birlikte biz de gittik. Peygamberimiz ona: "Ey genç, lâ ilahe
illallah de!" diye emretti. Genç: "Ben bunu söylemeye güç yetiremiyorum"
cevâbını verdi. Peygamberimiz: "Niçin?" diye sordu. Genç: "Anama
itaatsizlik ettiğim için" karşılığını verdi. Peygamberimiz: "Anan şimdi
sağ mıdır?" dedi. Genç de: "Evet" dedi. Peygamberimiz oradakilere: "Bu
gencin anasını buraya getiriniz!" dedi. Getirdiler. Peygamberimiz ona dedi
ki: "Ey bu gencin anası, söyle bakalım; büyük bir ateş yakılsa, sana da
denilse ki: "Eğer oğluna hakkını helâl etmezsen, onu bu ateşin içine atıp
yakacağız!" Bu durumda hakkıiıi oğluna bağışlamaz mısın?" Kadın:
"Bağışlarım" dedi. Peygamberimiz: "O halde oğluna hakkını bağışladığına
dâir bize söz ver!" buyurdu. Kadın da: "Oğlumdan razıyım, hakkımı ona
bağışladım" dedi. Bundan sonra Peygamberimiz gence dönüp: "Haydi şimdi lâ
ilahe illallah de!" dedi. Genç de: "Lâ ilahe illallah!" dedi. Peygamber
(s.a.v.) de bunun üzerine: "Benim sayemde şu kulunu cehennemden kurtaran
Allah´a hamdolsun!" diyerek
Allah´a hamd etti." [32]
Kütüb-i Sitte´nin son dördü (Ebu Dâvûd, Tirmizî, Nesaî ve îbni Mâee), Zeyd
bin Sâbit´ten şu hçtdîsi rivayet ederler: "Peygamber (s.a.v.) buyurdu:
"Allah dünyâda ve âhirette yüzünü nûrlandınp bahtiyar etsin o kişiyi ki,
Benim sözümü işitir, aynen alıp muhafaza eder ve başkalarına da aynen
ulaştırır!"
Alimlerimiz buyurmuşlardır ki: "Ehl-i Hadîs´ten hiç bir kimse yoktur ki,
Peygamber´in (s.a.v.) duası bereketiyle onun yüzünde bir güzellik ve nûr
bulunmasın!" (Suyûtî).[33]
(Yukarıda geçen bu hadîsi Tirmizî, îbni Mes´ûd´dan şu şekilde rivayet
etmiştir: "Allah, dünyâ.ve âhirette yüzünü nûrlandırıp bahtiyar etsin o
kişiyi ki, bizden bir şey işitmiş ve işittiği gibi de başkalarına u-laştırmıştır!
Kendisine hadîsim ulaştırılan nice kimse vardır ki, o hadîsi, benden
duyandan daha iyi anlayıp kavrar.")[34]
Peygamberimizin Duasıyla İlgili Bir Bölüm
İmâm-ı Ahmed, Huzeyfe´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Peygamber
(s.a.v.), bir kişinin lehine ve hayrına dua ettiği zaman, hem o kişiye,
hem onun evlâdına, hem de evlâdının evlâdına faydalı olurdu."
Ebû Yâlâ, bu hususta Zübeyr bin Avvâm´dan şöyle bir rivayette bulunur:
"Peygamber (s.a.v.), bana, benim evlâdıma, evlâdımın evlâdına hayır duada
bulundu. Ben, bir gün babamın, kardeşime hitaben: "Sen, Peygamber´in
(s.a.v.) hayır duasından nasibini almış birisisin" dediğini işittim."[35]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri,
Uysal Kitabevi: 2/309-310.
[2] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri,
Uysal Kitabevi: 2/310.
[3] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri,
Uysal Kitabevi: 2/310.
[4] İbni İshâk´ın rivayetine göre, Ömer şöyle demiş: "Peygamber evine
giderken arkasından tâkîb ettim, O bunun farkına varınca: "Şu saatte beni
niçin tâkîb ediyorsun yâ Ömer?" dedi, ben de: "Allah´a ve Resûlü´ne îmân
için" dedim. Peygamber: "Allah sana hidâyet versin yâ Ömer!" diyerek dua
etti ve eliyle göğsümü sıvadı... İmânda sebat etmem için de dua eyledi.
Ben oradan dönüp ayrıldım. Resûlüllah da evine girdi." Fakat Ömer´in
müslüman oluşunda meşhur olan rivayet; ibni Abbas ve Enesin rivayetidir.
Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri,
Uysal Kitabevi: 2/311.
[5] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri,
Uysal Kitabevi: 2/311.
[6] Bunu, Ebû Amr ile Ebu´l-Ferec dahî rivayet etmişlerdir
[7] Muhıbbüddîn-i Taberî de bunu el-Riyâdu´n-Nadra adlı kitabında rivayet
etmiştir. Fakat o, Sa´d´ı rahatsız eden bu kadının kendi kızı olduğunu
andıran bir ifâde kullanmıştır. Yine o bu kitabında, Sa´d´m, oğluna da
bedduada bulunduğunu rivayet etmiş ve oğlunun a-dının da Umeyr olduğunu
söylemiş, sebebini de şöyle zikretmiştir: Bir gün Umeyr, kölesini amansız
bir şekilde dövüyordu. Sa´d, oğlunu bundan ciddî bir şekilde nehyetti.
Oğlu ise buna aldırmadı. Sa´d da bunun üzerine: "Allah senin kanını
tepeden topuğuna akıtsın, emi!" diyerek bedduada bulundu. Sonra Umeyr´i,
Muhtâr-ı Sekafî katletti."
Muhibbi Taberî, aynı zamanda bu her iki rivayetin el-Mellâ tarafından
rivayet edilmiş olduklarını da, bu eserinde zikretmiştir.
[8] Sa´d bin Ebû Vakkas (r.a.) hazretleri, her ne kadar Ali ile Muâviye
arasındaki olaylarda tarafsız kalmışsa da, Ali´yi çok sever ve takdîr
ederdi. Onun hakkını ve fadlını itiraf eylerdi. Nitekim Müslim ve Tirmizî´nin
rivayet ettikleri bir olayda, bunu gösterir. Şöyle ki: Muâviye ona demiş
ki: "Ey Sa´d, seni Ali´ye sövmekten alakoyan şey nedir?" O da şu karşılığı
vermiş: "Sen Ali´yi Ebû Türâb lakabıyla ayıplıyorsun, amma unutma ki, bu
lakabı ona Sevgili Peygamberimiz vermiştir. Ben asla ona sövmem! O ki,
Resûİüllah Efendimizin: "...Ey AIİ, senin benim yanımdaki durumun, Musa´nın
yanında Harun´un durumu gibidir. Şu kadar var ki, benden sonra hiçbir
peygamber gelmeyecektir!" iltifatlarına mazhar olmuştur. Sen bana
dünyaları bağtşiasan dahî ben nasıl söverim o zâta ki, sevgili Resulümüz
Hayber günü: "Ben, yarın şu sancağı, Allah´ı ve Resulünü seven birisine
vereceğim1" buyurduğu zaman, hepimiz buna mazhar olmak istemiştik... Fakat
Peygamberimiz: "Ali´yi bana çağırın!" buyurdu. Ali geldi, Peygamberimiz de
sancağı ona verdi ve böylece onu, "Allah´ı ve O´nun Resûlü´nü seven adam"
olarak da tanıtmış oldu. Şimdi ben, böyle bir zâta, kalkıp da nasıl
sövebilirim?
[9] Ebû Amr´ın dediği gibi, Sa´d, gerçekten bedduasından korkulan ve hayır
duası alınmak istenilen bir sahâbî idi.
Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri,
Uysal Kitabevi: 2/311-315.
[10] Evlâd ve torunlarından... Bu kadar erkek evlâdı görmek nasib oldu,
demek ister. Herhalde hepsinin kendi sulbünden olduklarını değil..
Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri,
Uysal Kitabevi: 2/315.
[11] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük
Özellikleri, Uysal Kitabevi: 2/315.
[12] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük
Özellikleri, Uysal Kitabevi: 2/315-316.
[13] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük
Özellikleri, Uysal Kitabevi: 2/316.
[14] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük
Özellikleri, Uysal Kitabevi: 2/316.
[15] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük
Özellikleri, Uysal Kitabevi: 2/316.
[16] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük
Özellikleri, Uysal Kitabevi: 2/316.
[17] Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz´in, terbiye
hususundaki üslûbunun yüceliğine, hikmetinin ve şefkatinin büyüklüğüne bir
bak, ey müslüman! O, hiç o genci azarladı mı? Bilakis, yumuşaklıkla ve
açıklıkla hakikati kendisine öğretti ve zihnine yerleştirdi ki, onun
yakınlarından herhangi bir kadın için kabul edemeyeceği bir şeyi, hiç bir
kimse kabul edemez! Allah´ın Resulü de kendisine izin veremez. Bunu bu
şekilde zihnine (-yice yerleştirmiş olan o genç de, güzelce terbiye ve
nasîhat edilmiş olarak O´nun huzurundan ayrıldı... Ayrıca mübarek duasına
da mazhar oldu. Bu şekilde Allah´ın hidâyet ve yardımı da kendisiyle
beraber oldu. Kalbi hidâyet nuruyla doldu da, bir daha herhangi bir
kötülüğün semtine uğramadı, nefsine uyup da yolundan şaşmadı.
Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri,
Uysal Kitabevi: 2/317.
[18] Übeyy bin Ka´b ashâb içinde en iyi Kur´an okuyandı... Bir gün
Peygamberimiz kendisine: "Allah bana, sana karşı lem yekünillezîne...
sûresini okumamı emretti" demişti. Bunu duyunca heyecanlanan Übeyy sordu:
"Aİİah, benim adımı söyledi mi?" Peygamberimiz de: "Evet" buyurdu. Übeyy
ağlamaya başladı. Ömer (r.a.), onun için; "Übeyy, en iyi Kur´an
okuyanımızdır! Ali de en iyi hüküm verenimizdir..." demişti.
Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri,
Uysal Kitabevi: 2/317-318.
[19] İbni Abbas ki "hıbrül-ümme=ümmetin alimi" diye anılır, Kur´ân
tefsirinde çok ileri idi, bu sebepledir ki kendisine, Tercümânü´l-Kur´ân
da denilmiştir. Allah, cümlesinden razı olsun.
Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri,
Uysal Kitabevi: 2/318-319.
[20] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük
Özellikleri, Uysal Kitabevi: 2/319.
[21] İhtimâl ki, bu sırada bir mes´ele soran kişi, bir hadîs hakkında soru
yöneltmiştir. Zira Ebû Hüreyre bu hususta, Zeyd bin Sâbit´ten daha ileri
idi. Fakat fetva (ve hüküm) vermede Zeyd, Ebû Hüreyre´den daha ileri idi.
(Tarihen ve ilmen sabit olan budur.)
El-Mearif´de bildirildiğine göre, Ebû Hüreyre; Devs´lidir. Anası Ümeyme,
Safih bin Hâris´in kızıdır. Anası ve dayısı Sa´d bin Safih de İslâm´ı
kabul etmişlerdir. Ebû Hüreyre der ki: "Ben, yetim olarak büyüdüm. Büsra
binti Gazva´nın karın tokluğuna hizmetçisi idim. Onlar, sefer halinde iken
hayvanlarını çeker, ikamet halindeyken de kendilerine hizmet ederdim.
Sonunda Allah´ın taktiriyle Büsrâ ile evlendim. Şimdi, dinini dimdik
ayakta tutan, Ebû Hüreyre kulunu da dinde imâm (önder) yapan Allah´a ne
kadar hamdetsem azdır! Allah´a sonsuz hamd ü senalar olsun."
(Maalesef, bazı müslümanlar Ebû Hüreyre´ye kızarlar ve onu, hadiste
yalancılıkla it ham etmeye kalkışırlar. Buna da sebeb olarak onun çok
sayıda hadis rivayet etmiş olduğunu gösterirler. Halbuki bunun cevabını o,
kendisi vermiştir: "Resülüllah´tan hiç ayrılmamak suretiyle başkalarının
işitmediğini işitmiş, görmediğini görmüştür." Ey Allah´ım, Sen, biz,
kullarını Ebû Hüreyre´yi sevenlerden kıl. (Dr. M. Herras)
Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri,
Uysal Kitabevi: 2/319-320.
[22] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük
Özellikleri, Uysal Kitabevi: 2/321.
[23] Hayatta iken cennetlik olarak müjdelenen on büyük sahabeden biri olan
Abdurahman bin Avf, gerçekten ticarette çok mahir İdi. Ashabın
zenginlerindendi. El-Mühibbü´l--Taberi´nİn Enes´ten rivayetine göre,
Peygamber Efendimiz onun için şöyle buyurmuştu: "Allah, senin malını
bereketli kılsın, kıyamet günü hisabını da hafif eylesin!"
Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri,
Uysal Kitabevi: 2/321.
[24] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük
Özellikleri, Uysal Kitabevi: 2/321-322.
[25] O, hicret yılında Habeş´te doğmuş, 90 yaşında iken Medine´de vefat
etmiştir. Peygamberimizin vefatı senesi 10 yaşında olduğu söylenir. Arab´ın
en cömert şahsiyeti idi. Öldüğünde namazını, Süleyman bin Abdül-Melik
kıldırmıştı.
Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri,
Uysal Kitabevi: 2/322.
[26] Müslim´in rivayetine göre, Peygamber Efendimiz Medine´nin meşhur Acve
hurmasından ağzında çiğneyip Abdullah´ın ağzına koyduğu zaman, çocuk
diliyle yalana yalana hurmayı yemeye çalışmış. Durumu zevkle seyreden Hz.
Peygamber: "Bakınız, Ensâr hurmayı ne kadar da seviyor!" buyurmuştur.
Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri,
Uysal Kitabevi: 2/322-323.
[27] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük
Özellikleri, Uysal Kitabevi: 2/323.
[28] Hâkim, oğullan Hişâm, Hâlid ve Abdullah ile birlikte Mekke´nin fethi
gününde müslüman oldular. Hepsi, Hz. Peygamber´e arkadaşlık ettiler. Ondan
hadis naklettiler Hâkim, önceleri Müellefe-i Kulûb´tan idi. Sonra, kalbi
gerçekten de islâm´a iyi ısındı ve iyi müslüman oldu. Medine´de, hicretin
54. yılında 120 yaşında İken vefat etti.
Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri,
Uysal Kitabevi: 2/323-324.
[29] Bunu, Tirmizi de nakletmiştir.
Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri,
Uysal Kitabevi: 2/324.
[30] Tevbe suresi, 75-77
[31] Salebe bin Hatİb, münafıklardan biridir. Allâme Ibn-i Kesir der ki: "Müfessirier-den
pek çoğu; Ibni Abbas, Hasanü´l-Basri, Tevbe Sûresinin ilgili ayetlerinin
Salebe bin Hâtib, hakkında indiğini söylerler. Bu hususta İbni Cerirve
İbni Ebû Hâtim´in rivayet ettikleri bir de hadis vardır. Şöyle ki: "Meân
bin Rifâa, Ali bin Yezid´den, o da Ebû Abdurrahman el-Kâsım´dan rivayet
eder. Bu ise Abdurahman bin Yezid´in âzadhsı Abdurrahman´ın oğludur ve Ebû
Umâme el-Bâhİli´den yukarıdaki hadisi rivayet etmiştir."
(Tercemesini yaptığımız bu eserin tahkikini yapmış bulunan Dr. M. Halil
Herras´ın, kendi sözü ve İbni Kesir´den nakli bu kadardır. Müellif Suyûtî
merhumun ise burada bu hususta herhangi bir sözü yoktur. Görüldüğü gibi
muhakkik, bu hususta çok az konuşmuş ve: "Salebe, münafıklardan biridir
demekle yetinmiştir. Eğer ilgili âyetlerin Salebe hakkında indiği kesin
olsaydı, onun münafık bilisi olduğu da kesin olurdu. Zira ilgili âyetin
sonunda: "...Allah, kıyamet gününe kadar onun kalbine nifakı sokmuştur"
buyurulmuştur. Fakat Şâlebe´nin, bu âyetlerin inişinin sebebi olduğu,
münafık olup olmadığı kesin değildir. Nitekim İbni Hişam; onun hakkındaki
"münafık idi" sözünü naklettikten sonra şöyle demektedir: "ilmine itimad
ettiğim zatların bana bildirdiklerine göre, Salebe bin Hâtib ve Haris bin
Hâtib EhM Bedir´dendir. Muattib b. Kuşeyr de... Bunların her üçü de
münafık değildi. Nitekim İbni İshak da Bedir Ehli´nin isimlerini sayarken
bunları da saymıştır" demektedir. Bizim burada kısaca söylemek
istediğimiz: Durum ihtilaflı olunca, Şâlebe´nin münafık olduğunu kestirip
almak, kolay olmasa gerek.) (M.)
[32] Ölümü yaklaşmış hastaya, "tâ ilahe illallah de!" diye emredilemez. O´nun
yanında bu zikredilir, O, da zikreder ve bu onun son sözü olursa, cennete
girer. (İlgili sahih hadisin müjde ettiği gibi...) Fakat yukarıda geçen
rivayet sahih değildir. Her ne kadar vaizler bunu kendilerine bir sermaye
edinip çokça söylerlerse de, aslı olup olmadığını düşünmezler. El-Fevaid´de
bildirildiği gibi, senedinde çok yalan söyleyen râvi bulunmaktadır. İbni
Hıbbân: "Bu rivayet batıldır, asılsızdır" diyerek, durumu bildirmiştir.
[33] Allah´tan; bizi de ehl-i hadis topluluğu arasında hasretmesini,
onları bize sevdirmesini, onlara iktida etmeyi nasib kılmasını dileriz.
Onlar, gerçekten şeytani tuzaklardan korunmuş, kopmaz bir kulpa tutunmuş
bahtiyarlardır
[34] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük
Özellikleri, Uysal Kitabevi: 2/324-329.
[35] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük
Özellikleri, Uysal Kitabevi: 2/329.
|