ANASAYFA     HAKKIMIZDA            İRTİBAT               MESAJ GÖNDER       FORUM KÖŞESİ

YURTTAN GENEL HABERLER
SON HABERLER
SEL FELAKETİ RESİMLERİ
KÖYDEN DUYURULAR
DERNEK DUYURULARI
KİŞİSEL GÖRÜNÜMLER
CAMİLERİMİZ
DEĞİRMENLER
KÖPRÜLER /// DÜKKANLAR
FUTBOL TAKIMIMIZ
ÇAY AMBARLARI
ÇERNOBİL ve ETKİLERİ
BASINDA ÇERNOBİL
OKULUMUZ
TOPLANTILARIMIZDAN
OF-HAYRAT Der.Etkinlikleri
Of-Hayrat Der. Faaliyetleri
OF-HAYRAT DERNEKLERİ
TRABZON DERNEKLER BR.
OF-HAYRAT TEL.REHBERİ
UZAYDAN 0F ÇEVRESİ
KÖYÜMÜZ TARİHİ
1963 OF GÖRÜNÜM
OF TARİHİ
TRABZON TARİHİ
DERNEK MERKEZİMİZ
YAYLALARIMIZ
Yaylalarımızdan İksenet (Diktaş)
MUHTARLARIMIZ
OF İDARİ BİLGİLERİ
TRABZON İDARİ BİLGİLERİ
İŞVERENLERİMİZ
TANITIM SAYFALARI
ÇEVREDEN RESİMLER
KÖYÜMÜZDEN
KÖYÜMÜZDEN KARIŞIK
KÖYÜMÜZDEN KARIŞIK
ROPÖRTAJ ve MAKALELER
KÖYDEN HİKAYELER
İSTANBULDAN

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

TRABZON'UN TARİHİNE BİR BAKIŞ

Yılın dört mevsiminde yeşil bitki i örtüsü ile kaplı dağlık bir bölge olan , Doğu Karadeniz'de eski çağlara ait  arkeolojik kalıntılar için pek araştırma yapılmamıştır. Bu nedenle bölge tari­hi Hellen Kentlerinin kolonizasyon hareketinin başlangıç dönemine ait efsanelerde yer alan bilgilerle başlatılmaktadır.

   Oysa araştırma yapılmış olan Bartın, Ordu arası sahil kesimlerinde ilk Tunç Çağı yerleşimleri tespit edilmiş' ve yine Orta Karadeniz bölgesinde Hellen kolonizasyonundan çok öncesine ait Asur ve Fryglerin kolonizasyonunu düşündürecek bazı bulgulara rastlanmıştır.
   Doğu Karadeniz sahillerindeki Hellen kolonizasyonuyla ilgili arkeolojik verilere dayalı bilgiler çok az olmakla birlikte bazı tarihi kaynaklarda Trabzon'un M.Ö. 756 yılında kurulduğu belirtilmiş ancak, herhangi başka arkeolojik verilerle sınanmamış olan bu bilgi tüm Trabzon tarihi araştırmacıları tarafından tartışılmadan kabul görmüştür.


   Hellen kentlerinin M.Ö. 8 yy. daki keşif seyahatleri ve Karadeniz sahil­lerinde koloni kurma hareketleri Kimmerlerin, İskitlerin baskısı ile  Karadeniz'in kuzeyindeki steplerden ilk önce Kafkaslara oradan da  Anadolu'ya girmesi ile kesilmiştir.


   Taner Tarhan, Kimmerler konusundaki doktora tezinde bu istilada kurulmuş bulunan bazı koloni şehirlerinin   tahrip edildiğini ve Karadeniz Ereğli'sinden doğuya doğru Sinop dahil trabzon'a kadar olan kıyı şeridinin Kimmerler tarafından işgal edildiğini,ortaya koymuştur.


   Ancak Kimmer fırtınası durduktan  sonra M.Ö. 670 yıllarından itibaren Miletlilerin Karadeniz sahillerinde tekrar koloniler kurmaya başladığı bi­linmektedir. Daha yakın çağlara ait kaynaklarda, Sinop, Kotyora (Ordu), Kerasos (Giresun) ve Trapezus'un (Trabzon) Karadenizin güney sahillerindeki önemli Milet kolonileri olduğunu bunların hepsinin ana kent Sinop'a bağlı olduğunu belirtilir.


   Ana kent Sinop'a bağlı olan bu kolonilerde yaşayanların, çevrelerindeki yerli halkların dillerini öğrenip onlarla ticaret yaptıkları M.Ö. 400 yılında Trabzon'dan geçmiş bulunan Ksenophon'un Anabasis'inde anlatılır. Eserde ayrıca Trabzon çevresinde yaşayan halklar hakkında bilgiler vardır. Bu bilgileri değerlendirdiğimiz zaman Bayburt ile Doğu Karadeniz Dağlarının güney bakarındaki bölgede Scytenler (İskitler), Trabzon'un güneydoğusuna düşen dağlık bölgede Macronlar, Trabzon çevresinde Kolkhlar, Torul bölgesinde ise Drillerin yaşadığını söyleyebiliriz. Bunlardan Drillerin Trabzon kentinde yaşayan kolonistlerin en amansız düşmanı olduğunu, hem Ksenophon hem de daha sonraki asırlarda Trabzon bölgesi hakkında bilgi veren diğer araştırmacılar tarafından belirtilir.

 
   Pers Imparatorluğu döneminde Kappadokya satraplığına bağlı olan Trabzon bölgesi M.Ö. 360 yıllarında Kappadokya satraplığının ikiye bölün­mesi üzerine Merkezi Gaziura (bugün Turhal) olan Pontos Kappadokyası satraplığı içinde yer almıştır. Perslerin Yunanlılarla olan savaşları esnasında  Pers ordusuna bir donanma ile hizmet eden Trabzon bölgesi halkı İ Perslerin yenilerek güç kaybetmelerinden sonra Pers boyunduruğundan kurtulmuşlardı.
  

Büyük İskenderin doğu seferinde yol üzerinde bulunmadığı için Doğu Karadeniz'in durumunda bir değişiklik olmamıştır. İskenderin ölümün den sonra fethettiği topraklar komutanları arasında paylaştırıldığı zaman Paphlagonya ve Trabzon'a kadar olar Kappadokya bölgesi Eumenes'e verilmişti.

Emenues ve imparatorluk naibi olan Pedrikas, iskender zamanında bağımsızlığını korumuş olan pont kappadokyası satrabı I. ariaranthes'i yenerek kuzey kappadokyanın bir kısmını feth etmişlerdi. Fakat İskender'in varisleri arasındaki anlaş­mazlıklar iç mücadeleye dönüşünce sahillere ulaşamadan harekatlarını durdurmuşlar, Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yaşayan halklar ve koloni kentler bağımsızlıklarını devam ettir­mişlerdi.

M.Ö. 3. yy, başlarında Pers kökenli I. Mithridates'in Ilgaz Dağları etek­lerinde kurduğu Pontos Krallığı kısa zamanda yayılmış, önce ele geçirdiği Amasya'yı daha sonra da Sinop'u başkent yapmıştı. Karadeniz sahillerinde doğuya doğru Samsun'dan Giresun'a kadar olan bölgeyi ele geçiren Pontos Krallığının yayılmasını devam ettirerek Kırım'dan Kafkas sahillerine kadar olan bölgeyi de ele geçirdiğini biliyoruz. Fakat Harşit Çayı ile Çoruh Nehrinin denize döküldüğü yer arasında kalan bölgede hakimiyet kurulduğuna dair bir karııt yoktur.

Anadolu'yu işgal etmek isteyen Roma ve Pontos'un savaşlarında Romalıların Pontos Kralı VI. Mithridates'i yenmelerinden sonra Romalı komutan Pompeidus M.Ö. 64 / 63 yılında Bithynia - Pontos Eyaletini kurmuş ve bu eyaletin toprakları dışında olan Kızılırmak ile Çoruh nehirleri arasındaki bölge Galatların prenslerinden Deitoros'a verilmiştir

Roma siyaseti M.Ö. 39'da imparatorluğun doğu sınırlarının güvenliğini sağlamak için Roma ile Parthlar arasında bir tampon bölge oluşturarak bu bölgeleri vasal krallar vasıtasıyla yönetmeyi uygun bulmuştu. M.Ö. 26 yılında Roma imparatoru August, Pontos bölgesine Polemon'u yasal kral olarak atamıştı. Polemon egemenliğini doğuya doğru genişletmek için Kafkaslarda yaptığı bir savaşta ölünce yerine karısı Pythodoris geçti.

Imparator Gaius (M.S. 37-41) yaptığı düzenlemelerde Pontos bölgesine çocukluk arkadaşı II. Polemon'u atamıştı. Nero zamanında (M.S. 54­68) ise Parthlara karşı yapılan sefer­lerde Trabzon, doğudaki Roma ordularının ikmal limanı olarak önem kazandı. M.S. 63 yılında Polemon'un ölümünden sonra Nero Polemon'un yönettiği toprakları doğrudan Roma yönetimine almış ve Roma toprakları gibi Legionlarla korunmaya başlanmıştı.

   Bu çerçevede bugün Gümüşhane'ye bağlı Kelkit'in Sadak köyünün bulunduğu alanda bir Roma legionu konuşlandırılmış ve halkının çoğunu asker aileleri ve emekli askerlerin oluşturduğu Satala antik kenti kurulmuştu. imparator Vesoianus döneminde (M.S. 69 - 79) bölgede askeri üslerin ve yolların inşasına başlanmış ve Traijanus zamanında (89 - 117) Trabzon'da bir darphane inşa edilmişti.

Trabzon bölgesinde imar faaliyetleri imparator Hadrianus zamanında (117 - 147) da devam etmiştir. Seyahatleri ile meşhur Hardianus Trabzon'u da ziyaret etmiş ve Trab­zon'da liman, su kemerleri, saray, hipodrum ve tapınaklar inşa ettir­miştir. Günümüzde Moloz semtinde denizden doldurulan alanın altında kalmış olan bu limanın mendireğine ait kalıntıları 196041ı yıllara kadar görmek mümkündü.

Hardianus'un Kappadokya valiliğine atadığı ünlü bilim adamı Arrianus valilik bölgesinde çıkmış olduğu bir teftiş seyahatinde Satala'dan Trabzon'a ulaşmış ve buradan Imparator Hadrianus'a yazdığı bir mektupta Trabzon'daki imar faaliyetleri ile ilgili bilgiler de göndermiştir.

Arrianus Doğu Karadeniz sahil­lerinde Trabzon'dan doğuya doğru yapmış olduğu gezi hakkında yazmış olduğu Periplos'un da Trabzon bölgesinde yaşayan halklar hakkında da bilgiler vermiştir. Onun verdiği bilgilere göre Trabzonluların Kollkhlarla komşu olduğunu, Trabzon'la Gümüşhane arasındaki dağlık bölgede Canların yaşadığını söyleyebiliriz. Arrianus eserinde ayrıca 'Trabzon'da yaşayanların can düşmanı' olarak tanımladığı Canlar'ın Kralsız yaşadıklarını, fakat kendilerini haydutluğa verip Romalılara vergi vermeyi ihmal ettiklerini de belirtir.

Romanın Doğu Anadolu'daki orduları için bir ikmal üssü olan Trabzon'un bu parlak dönemi M.S. 257 yılında Karadeniz'in kuzeyinden inan Gotlar / Boranlar tarafından işgal edilmesine kadar sürmüştür. Bir baskınla şehir ele geçiren saldırgan­lar, şehri yağmalamış, yakıp yıkmış ve kaçamayan halkı kılıçtan geçirmişti. Bu tahribatın etkisi 30 - 40 yıl kadar sürmüş ve Trabzon bu süre zarfında ıssız kalmıştı. şehrin tekrar şenlen­mesi İmparator Diocletanaus zamanında (M.S. 285 - 305) olmuştur.

Gerek Roma dönemi gerekse onun devamı olan Bizans döneminde bölge halkı bağımsız yaşama karakterini kaybetmemiş, fırsat buldukça Roma ve Bizans hakimiyetine karşı  ayaklanarak onlarla mücadele etmiştir. Roma-Bizans kültürünün bölgede etkili olmaya başlaması ile Hıristiyanlığın, devletin resmi dini olması ve devlet desteği ile yerli halkların kültürlerinin eritildiği bir pota olarak kullanılmaya başlanması ile olmuştur.

   I. Justinianus zamanında (527­565) Bizans savunma sistemini güçlendirmek için hudut bölgelerinde yeni kaleler zinciri oluşturulurken bu imar faaliyetlerinden Trabzon da yararlanmıştır. Surlar restore edilmiş, şehrin savunması güçlendirilmiş, şehir su ihtiyacını karşılamak için yapılan su kemerine şehrin koruyucu azizi olarak ilan edilmiş olan St. Eugenes'in ismi verilmiştir.

Justinianus döneminde şehir güçlendirilirken, şehrin güneyindeki dağlık bölgede yaşayan ve o zamana kadar isyan halinde bulunan Canların isyanı bastırılmıştır. Yerli komutanlardan Tzitas komutasındaki kuvvetler Canları itaat altına almak için onların yaşadıkları bölgeye seferler düzenlemiş, sık ormanları keserek yollar açmış, yol güzergahına kuleler inşa ederek ulaşım emniyetini sağlamışlardır. Canları itaat altına almak için uygulanan bir diğer metod da onları Hristiyanlaştırmaktı. Bu başarılı siyasetin sonucu Canlar arasında Hristiyanlık yayıldı ve giderek Rum­laştılar ve Trabzon bölgesinin savunmasında çok önemli bir unsur haline geldiler.

Trabzon bölgesi Heraclius'un (610-641) Iran seferleri esnasında da önemli roller üstlenmiştir. 622 ile 628 yılları arasında Iran üzerine üç sefer Yeni Cuma Camii düzenleyen Heraclius bu seferleri sırasında 625 kışını Sivas üzerinden çekildiği Trabzon bölgesinde geçirmiştir. Iran ordusu Anadolu'yu boydan boya geçip Bizans'ı kuşattığı zaman O, Trabzon'un doğusunda . Araklı bölgesinde idi. Burada Karadeniz'in kuzeyinde ve Kafkaslarda bulunan Hazar Türklerin liderleri ile görüşmüş, Bizans-Hazar ittifakını sağlayarak Hazarların İran'a sefer düzenlemelerini temin etmiş ve Sasani İmparatorluğunun yıkılmasını sağlamıştır.

7. ve 8.yy.'larda Anadolu, Bizans ve Müslüman Araplar arasındaki savaşlara sahne olmaktaydı. 705 ­711 yıllarında Ankara'ya kadar ilerleyen Arapların aynı dönemlerde Trabzon bölgesine de akınlar yaptığını biliyoruz. Bu savaşlarda Arap ordularında yeni Müslüman olmuş Türk unsurları bulunurken Bizans ordularında da Karadeniz'in kuzeyinde ve Balkanlarda faaliyet gösteren Hazar, Bulgar, Uz, Peçenek, Kuman gibi Türk kitleleri bulunmaktaydı. Bunların bir kısmı Hıristiyanlaştırılarak Anadolu'ya yerleştirilmişlerdi. Bir kısmını da Trabzon bölgesine yerleş­tirilmiş olduğunu bölgede mevcut eski yer isimlerinden anlıyoruz.

Doğu Anadolu'ya yaptığı seferlerde Trabzon'u üs olarak kullanan bir başka Bizans İmparatoru da II. Basileios (967 - 1025) idi. 1021 / 22 kışını Trabzon'da geçiren imparator bu esnada Gürcistan

ARAP AKINLARI
 

Müslüman Arap akınları 11. yy.'da yerini Selçuklu Türkmenlerine bırakmıştır. Selçukluların Trabzon ile
olan ilişkileri 1048'de Erzurum bölge­sine yaptıkları bir akın ile başlamıştı. İbrahim Yınal kumandasındaki bu sefer esnasında Selçuklular İspir, Bayburt bölgesi ile Doğu Karadeniz Dağları'nın güney bakarına kadar yayılmışlar ve yerleşmişlerdi.

1071'de Malazgirt Zaferi sonrası çığ gibi Anadolu'ya giren Türkmenlerden bir grup da Trabzon bölgesini ele geçirmişti. Birkaç yıl Türkmenlerin elinde kalan bölge, denizden İstanbul'a olan bağlantısı nedeniyle daha sonra Türkmenlerden geri alınmıştır. Bir ordu ile birlikte İstanbul'dan gönderilen Thedore Gavras 1075 yılında Trabzon ve yöresini Türkmenlerden geri almıştı. Daha sonra Trabzon'a vali olarak atanan Thedore Gavras, Trabzon'un sınırlarını Bayburt'a kadar genişletmiş, bölgeye yapılan Gürcü akınlarının önüne geçmiş, sahilden iç kesimlere olan geçiş noktalarında kontrolu sağlayarak bölgede bir savunma sistemi kurmuş ve bölgeyi Bizans tan bağımsız bir şekilde yönetmişti. 1098'de Danışmend Gazi'nin oğlu İsmail ile Bayburt yakınlarında Çoruh Nehri kıyısında tutuştuğu savaşta öldürülen Thedore Gavras'tan bir müddet sonra oğlu Gregory Taronites / Gavras Trabzon valiliğine atanmıştır. Gregory çevrede bulunan Türkmen Beylikleri ile ittifaklar kurmuş ve babası gibi Bizans'tan bağımsız hareket etmiştir. Ancak 1107'de Bizans'tan gelen John Kommenos kumandasındaki bir orduya yenilen Gregory, önce Bizans­'a gönderilmiş ama daha sonra affedilerek görevine iade edilmiştir. 1119'da Trabzon valiliğinde atanan Costantin Gavras da çevredeki Türkmenlerle kurduğu ilişkiler sayesinde dedelerinin izini takip etmiş ve bağımsız hareket etmeye başlamıştı.

Yunanca, Laz'ca ya da Pontos Rumca'sı olmayan ve Haldiya menşeli olduğu kabul gören Gavras ismine sadece Bizans sarayında değil ' Trabzon Rum Krallığı ve Selçuklu  Sarayında da rastlıyoruz. Bunlardan  Ihdiyar addin Hasan bin Gavras, Sultan II. Kılıç Arslan'ın vezirleri I arasında idi.  1185 yılında ayaklanan Bizans halkı Kommenos hanedanını tahtan  indirmiş yerine Angelos hanedanını geçirmişti. Tahtan indirilen Andronikos Kommen (1183- 1185) ve oğlu Manuel öldürülürken Manuel'in oğulları 4 yaşındaki Aleksius ve küçük kardeşi David akrabaları olan Gürcistan Kraliçesi Thamar'ın adamları tarafından Bizans'tan kaçırılmıştı.

Gürcistan'da büyütülen bu iki kardeş 1204 yılında Thamar'ın verdiği ve çoğu Kumanlardan oluşan bir ordu ile Doğu Karadeniz sahillerinden ilerleyerek Trabzon'u ele geçirmişlerdi. Aynı yıl, Bizans, Haçlılar tarafından basılıp yağmalanmış ve Bizans yöneticileri kaçıp çevre toprak­larda devletçikler kurarken Bizans'ta da bir Latin Devleti kurulmuştu. Trabzon'u ele geçiren Aleksius'un kardeşi David, dedelerinin tahtını ele geçirmek amacıyla Batı Karadeniz bölgesine kadar ilerlemiştir. Ancak burada yapılan savaşlarda öldüğü sanılmaktaydı.1214’de Sinop yakınlarında  Selçukluların eline düşen Aleksius'tan sonra Sinop şehri de Selçuklular tarafından ele geçirilmişti. Daha sonra Aleksius yüksek bir fidye karşılığında serbest bırakılırken Trabzon Krallığı da Selçukluların bir vasalı haline gelmişti. Trabzon'la Selçukluların arası Kırım'ın Suğdak limanının 1223 yılında Moğollar tarafından yağmalanmasından sonra Moğollardan kaçan Müslüman tüccarların mallarına Trabzon donanması tarafından el konması nedeniyle açılmıştı. Ganimetlerle yüklü olarak dönen Trabzon donanması fırtınadan Sinop önlerine düşünce Sinop'taki donanma komutanı Reis hayton tarafından esir edilmişlerdi.

Bu sırada, Alaattin Keykubat'ın Doğu Anadolu'da seferde ölmesin­den yararlanan Trabzon Kralı Andronikos (1222-1235) Sinop üzerine yürüdü ve şehri alarak esirlerini kurtardı. Olayı duyan Alaattin Keykubat Hayton komutasındaki donanmayı denizden, Melik Giyaseddin Keyhüsrev ve Atabek Mübarizeddin Ertokuş kumandasındaki bir orduyu da karadan Trabzon üzerine göndererek şehri kuşatır.

Ancak, şehrin düşmekte olduğu sırada başlayan sağanak yağmurla, Trabzon etrafındaki dereler taşar ve korkunç bir sel meydana gelir. Yağmurdan perişan olan Selçuklu ordusu dağılarak geri çekilir. Bu çekilme .esnasında yolunu kaybeden Melik, Maçka bölgesindeki köylüler tarafından esir edilerek Trabzon'a getirilir. Melik'e iyi davranan Andronikos onu hediyelerle babasına gönderir.. Böylece Selçukluların Trabzon üzerinde hakimiyeti de kalkmış olur.

Trabzon Rum Krallığı bu dönemde Harzemşahlarla müttefik idi. 1230'da Selçuklu . ordusuna yenilen Harzemşahlardan kaçabilerıler de Trabzon topraklarına sığınmıştı. Bu savaştan sonra Trabzon Rum Krallığı 200 süvari yada 1000 atlı ile bir  Trabzonlu Prensi Selçuklu sarayına göndermekle yükümlü olmayı kabul ederek tekrar Selçuklu boyunduruğuna girmişti.

1243'te Selçukluların Moğollara yenilmesinden sonra Moğol hakimiyetini kabul eden Trabzon Rum Krallığı daha sonra da Moğolların batıdaki varisleri olan İlhanlılarla iyi ilişkiler geliştirmişti. İlhanlıların başkenti Tebriz ile yapılan ticaretle iyice zenginleşmiş olan Trabzon'da Ceneviz ve Venedik kolonileri bulun­maktaydı. O tarihte Karadeniz sahil­lerinde bir çok kolonilere sahip olan bu iki şehir II. Aleksius zamanında (1297 - 1330) Trabzon'dan bir çok imtiyazlar elde etmişlerdi. Bu dönem aynı zamanda Trabzon Rum Krallığı sınırlarının Türkmen grupları tarafından sıkı bir çembere alındığı dönemdir.

13. yy. sonlarında Krallığın sınırları Samsun'un doğusundan Harşit boy­larına kadar gerilerken sahilden yük­selen dağların üzerindeki yaylalar da Türkmen sürüleri tarafından işgal edil­mişti. Trabzon sarayı tarihçisi Panaretos'un verdiği bilgiye göre 1301 de Çepni lideri Kuşdoğan, Giresun'u ele geçirmiş, Ordu böl­gesinde bir beylik kuran Bayram Bey 1313 ve 1322'de Trabzon üzerine iki sefer düzenlemişti. 1340 yılının Ağustos'unda Trabzon'un güney­doğusundaki dağlarda sürülerini yayan Akkoyunlular'a saldırıp birçok ganimetle geri dönen Trabzon'lu Rumlara; Akkoyunlular 1341'de Trabzon üzerine yürüyerek cevap verdiler. Şehri kuşattılar, çok sayıda insan öldürdüler ve çıkardıkları bir yangınla şehri harap ettiler.

1343 yılında Trabzon'a tekrar saldıran Akkoyunlular bu defa da şehri almaya muvaffak olamadan geri döndüler. Münferid saldırılarla Trabzon'u düşürmenin mümkün olmadığını anlayan Türkmenler 1348 yılında bir ittifak oluşturarak Trabzon  üzerine yürümeye karar verdiler. Erzincan Emiri Ahi Ayna Bey, Bayburt Emiri Rikabdar Mehmet Bey,  Akkoyunlu Beyi Tur Ali Bey ve Çepnilerin lideri Bozdoğan'ın birlikte  yaptıkları saldırıda da sağlam kalesi olan Trabzon'u ele geçirmek  mümkün olmadı.


    FATİH VE FETİH
 

Trabzon'un çevresinde yerleşen  Türkmenlerin ittifaklar kurmaya  başlaması Trabzon'u da harekete geçirmişti. Trabzon Kralı III. Aleksius (1349 - 1390) Türkmenleri birbirinden layırmak ve bazılarını Trabzon'un müttefiki haline getirmek üzere yeni bir  siyaset izlemeye başlamıştı. Bu siyasetin en önemli aracı da Türkmen Beyleri ile evlendirilecek olan Trabzonlu prensesler idi.

   Evlilik yolu ile ittifak kurulan ilk  grup Akkoyunlular oldu. Kız kardeşi Maria Kommen'i Tur Ali Bey'in oğlu  Fahreddin Kutlu Beyle evlendiren III. Aleksius'un oluşturduğu Akkoyunlu Trabzon ittifakı Uzun Hasan'a kadar  devam etmiş, Uzun Hasan da Trabzonlu bir prensesle evlenmişti.

   İkinci evlilik ve ittifak 1357'de Trabzon üzerine yürümüş olan  Giresun ve Ordu bölgesinin beyi Hacı Emir'le 1358 yıllında yapılmıştı. 1379'da Trabzon üzerine yürüyen Kılıç Aslan ile aralarında çekişme olan   Taceddin oğulları Beyliği kurucusu Taceddin Bey'e kızı Eudokia'yı veren III. Aleksius evlilik yolu ile üçüncü ittifakını oluştururken, Trabzon Rum Krallığı etrafında bir emniyet şeridi kurmuştu.

Harşit vadisinin yukarı kesimlerinde Kürtün merkezli bir beylik tarihi mezar kitabeleri kuran Çepniler'in üzerine 4 Mart 1380'de bir sefer düzenleyen III. Aleksius bu baskında Çepnilerirı kışlık çadırlarını yakarken, ellerinde bulunan Trabzonlu esirleri de kurtarmayı başarmıştı.

1404 yılında Trabzon'a gelen Ispanyol seyyah Clavijo'nun

bildirdiğine göre şehrin kenarında Cenevizlilere ve Venediklilere ait iki tane kule bulunuyordu.'° IV. Aleksius zamanında (1417 - 1429) Cenevizli­lerle Trabzonlular arasında bazı prob­lemler çıkmış, yapılan savaşta Ceneviz kalyonları Trabzon donanmasını yenmişti. Bu durumda Trabzonlular Cenevizlilerin şartlarını kabul ederek 1418'de onlara harp tazminatı olarak fındık ve şarap vermişlerdi.

Osmanlıların Trabzon'u ilk ele geçirme teşebbüsü II. Murad (1421 ­1451) zamanında olmuştu. Doğu Karadeniz'de bir sefere çıkan donan­ma, şehrin önüne gelerek karaya kadar asker çıkartmış ancak şehri alamamıştı. Şehir civarını yağmalayıp esirler aldıktan sonra geri çekilen donanma, yolda fırtınaya yakalandığı için perişan bir vaziyette İstanbul'a dönebilmişti. Yine de, bu seferin sonunda Trabzon Rum Krallığı Osmanlı'ya 3000 altın yıllık vergi vermeyi kabul ettirmişti.

1456 yılında Safevi şeyhi Cüneyt, Canik Dağlarındaki Türkmenlerden topladığı kuvvetlerle Trabzon üzerine yürüdü. Amacı şehri ele geçirip kendi devletini kurabilmekti. Akçaabat'ın batısında Trabzon kuvvetleri ile karşılaşan Şeyh, Trabzon kuvvetlerini dağıtarak çok sayıda esir aldı ve Trabzon önlerine kadar ilerledi. Üç gün süren kuşatmada şehri alamadı, fakat çıkan bir yangın nedeniyle halk kaçarak şehirde sadece muhafızlar kaldı.

Şeyhin Trabzon üzerine yürüdüğünün haber alınması üzerine Fatih Sultan Mehmet, rum Beylerbeyi Hızır Bey'e Trabzon üzerine yürümesi emrine verdi. Hızır Bey'in bir ordu ile geldiğini duyan Şeyh, kuşatmayı kaldırdı ve süratle Torul Gümüşhane istikametinde çekildi, buradan da Uzun Hasan'a gitti.

Trabzon önlerine gelen Hızır Bey, Trabzon Kralı Kaloloannes (1429 ­1458) ile yıllık 2000 altın vergi ödenmesi koşuluyla bir anlaşma imzaladı ve aldığı rehinelerle Trabzon böl­gesinden uzaklaştı.

Kaloloannes bir yandan Fatih'e anlaşmayı onaylatmak için kardeşi David başkanlığında bir heyet gönderirken, diğer yandan da Fatih'e karşı bir ittifak oluşturmak için çalışıyordu. Uzun Hasan'a kız kardeşini vermeyi vaat ederek bir anlaşma imzalamak için görüşürken Gürcü Krallığı, Karaman Beyliği ve Papa ile de temasa geçti. Bu ittifak teşekkül etmeden Kaloloannes ölünce yerine geçen kardeşi David ağabeyinin izinden yürüdü. Papa'ya bir mektup yazarak bir haçlı seferi düzenlenmesi­ni talep ederken Uzun Hasan'la da evlilik yolu ile ittifak kurdu.

Fatih, Anadolu'da kendine karşı oluşturulmak istenen bir fitneden haberdardı ve kökünü kazımak için 1461 yılında Anadolu seferine çıktı. Bu seferde önce Sinop'u ardından Akkoyunluların eline geçmiş olan Koyulhisar kalesini aldı ve Erzincan yakınlarındaki Yassıçemen Yaylasına kadar ilerledi. Bu sırada donanma da Gelibolu Sancak Beyi Kazım Bey komutasında Karadeniz'e açılmıştı. Önce Sinop limanında demirleyen donanma, Sinop'un alınmasından sonra Trabzon'a doğru ilerledi ve şehrin önlerine gelerek kuşatmaya başladı.

Yassıçemen yaylasında bulunan Fatih'e aralarında annesi Sara Hatun'un da bulunduğu bir heyet gönderen Uzun Hasan, varılan muta­bakat üzerine ordusu ile birlikte Azarbaycan taraflarına sefere çıkar­ken Fatih de Trabzon'a dönmüştü. Bayburt ovasından Doğu Karadeniz dağlarına çıkan Fatih Sultan Mehmet Han burada ordusunu iki kola ayırmış, birinci kol Mahmut Paşa kumandasında batıdan, ikinci kol da kendi kumandasında doğudan ilerleyerek Trabzon üzerine inmişti.

Trabzon Kralı David, Osmanlı donanmasının kuşatmasına diren­meye çalışırken Fatih'in Uzun Hasan tarafından meşgul edileceğini düşü­nerek kara ordusunun gelebileceğine pek ihtimal vermiyordu. Fakat Fatih ordularıyla birlikte Trabzon önlerine gelince başka çaresinin olmadığını görerek 15 Ağustos 1461 tarihinde şehri teslim etti.

Kral ve ailesi ile birlikte şehrin ileri gelenlerini de gemilerle İstanbul'a gönderirken, burada birkaç gün kalan Fatih bazı idari düzenlemeler yapmış ve Donanma Komutanı Kazım Bey'i Trabzon valiliğine atayarak geri dönmüştü. Dönüş yolunda çevre kadılarına emirler göndermiş, ahalisi Istanbul'a qönderilen Trahzon zehrini yeniden şenlemek için müslüman aileler yollanmasını istemişti.

Fatih'in Trabzon'dan ayrılırken şehre vali olarak bıraktığı Kasım Bey ve daha sonra Vilayet-i Rum'u tahrirle görevlendirilen Umur Beğ gibi idare­ciler Trabzon bölgesinden Istanbul'a ve Rumeli'ne çeşitli sürgünler yapmıştı." Gönderilenlerin yerine de Rumeli'nden ve Konya bölgesinden cok sayıda aile sürgün yolu ile Trabzon'a getirilmişti.

Trabzon'un güneybatı ve batı Fatih'ten çok önce Çepniler tarafından feth edilerek iskan edilmiş v Türkleştirilmişti. Trabzon'un günev doğu ve doğusu ise özellikle Yavuz Sultan Selim'in Trabzon valiliği esnas nda Safevi katliamı nedeniyle Doğ Anadolu'dan kaçan Akkoyunlular v bağlı Türkmen grupları iskan edilerek Türkleştirilmişti.

17. yy. ikinci yarısından sonra Trabzon valilerinin daha ziyade Karadeniz sahillerini Kazak akınlarında korumak ve Ruslar'ın Karadenize inmesinden sonra da Kafkasları istil etmesini önlemek için, bunun yar sıra da Hudut Muhafızlığı görevi il Azak, Anapa, Sohum ve Faş gik kalelerin korunması amacıyla, bu bölgelerde görev yaptıklarını görüyoruz.

Hudut Muhafızlığı ve Şar Seraskerliği gibi görevler nedeni ile Trabzon valileri çoğu zaman hududu boylarındaki kalelerde bulunduklarından, Trabzon bu sürelerde müte sellimler eli ile yönetildi. Samsun'dan Erzurum'a kadar geniş bir bölgede asker ve vergi toplamak gibi geniş yetkilere sahip olan Trabzon valileıi 'Canikli' ve 'Hazinedaroğlu' aileleri örneğinde olduğu gibi hanedanlık haline gelmişlerdi. Bu süreçte valilerin dayanağı olan yerel derebeylerin de gücü artmış, kimi zaman valiler devlete, kimi zaman da derebeyler valilere ve dolayısıyla devlete kafa tutmuşlardı.

Bölge bu tür feodal ilişkilerin kıskacında kıvranırken Ruslar ilki 1809 yılında Akçaabat'ın batısındaki Sargana burnuna yaptıkları çıkartma olmak üzere bölgeyi birkaç defa işgal etmek istemişlerdi. Fakat iç kesimlerde iki defa Gümüşhane'ye kadar ilerleme fırsatını yakalamalarına rağmen sahillerde pek başarılı olamamışlardı.

Ruslar bu fırsatı I. Dünya Savaşı esnasında yakalayabildiler.

Almanlar Rus Cephesindeki yük­lerini hafifletmek için müttefiki olan Osmanlıları Rusya'ya karşı savaşa girmek için sıkıştırıyorlardı. 29 Ekim 1914'de Osmanlı Donanması Karadeniz'deki Rus limanlarını bom­balayınca Rusya'nın buna cevabı 1 Kasım 'da Doğu Anadolu'ya saldırmak oldu.