BABA BİZ RUM'MUYUZ
1958
yılının soğuk yağışlı bir kış günü Trabzon ilinin Of
İlçesinin Hundez köyünden yola çıktık. Vapurla İstanbul'a
gidiyoruz, Köyümüze 2500m. olan Hayrat ilkokuluna devam
etmek zor olduğu için Eğitimime İstanbul'da devam edeceğim,
Babam 1932 yılından beri İstanbul'da Maliye ve Gümrük memuru
olarak görev yapıyor.
Köyden Ablam, kardeşim ve bazı akrabalarımızla Hayrat'a
yürüyerek geldik, Buradan bir kamyon bozması otobüse binerek
Of'a Oradan otobüsle Trabzon'a gelerek bir otele yerleştik,
Sabah erkenden Vapura bineceğiz, Dört günlük bir yolculuk
sonucu İstanbul'a ulaştık.
Karaköy limanında bizi Babam karşıladı, Kocaman evlerin
olduğu, caddelerde taksi ile Süleymaniye'deki evimize
geldik, yemyeşil köyümüzden böyle bir kaosa gelmek beni
sersemletmiş olacak ki, o günü sokağa çıkamadım. Ertesi gün
sabah erkenden Babamla Mimarsinan ilkokuluna gelerek kaydımı
yaptılar, Sınıfıma yerleştim. Teneffüslerde hep bir kenarda
çocukları seyrediyordum, Hiç arkadaşım yoktu. Akşam üstü
okul çıkışı arka sokaktaki evimizi bulmaya çalıştım
bulamadım, kaybolmuştum, ağlayarak okulun etrafındaki
sokakları geziyordum. Bazı çocuklar beni tanıyarak Bu çocuk
bu gün bizim sınıfa kaydoldu diyorlardı. Bir müddet sonra
Ablamı karşımda görünce çok sevindim. beraberce evimize
geldik.
Okula ısınmam kolay olmadı, lehçem doğu Karadeniz olunca
herkes benimle alay ediyor, sınıfta sorulan sorulara cevap
verdiğimde sınıf hep birlikte gülüyordu. Kendimi Türk olarak
bilmeme rağmen arkadaşlarım bana Laz Abdullah demelerini
anlayamıyordum, ve bu benim çok ağrıma gidiyordu. İçten içe
ben buraya ait değil miyim, Burası başka bir ülkemi diye
sorduğum olmuştur.
Bir gün Babama, Baba Biz Rum Muyuz? diye sormak
mecburiyetinde kadım, Babam konuyu anlayarak, Oğlum Doğu
Karadenizlilere buralarda Laz derler ama biz Laz değiliz,
Rum'dan dönme derler ama biz öz be öz Türk'üz, Trabzon'a 250
sene evvel Aydın, Germencik, Üzümlü köyünden geldik, Aile
lakabımız Yakupoğulları'dır dedi.
Bu bilgileri 7 yaşında öğrendim, Lakin adımın Laz
Abdullah Olmasını engelleyemedim, Hep bu unvanla anılır
oldum, yıllar yılları kovaladı 60 yaşına geldim tevatürden
soyumu şeceremi ne kadar bilmiş olsam bile Şu Rum'dan dönme,
fobisini üzerimden esaslı bir şekilde atamadım.
Öbür taraftan Yunanistan Bölgemin kültürünün tamamına sahip
çıkıyor, Kemençeden, mıhlamaya, peştamaldan bıçağımıza kadar
akla gelen bütün kültürel zenginliğimize sahip çıkıyor, AB
nezdinde yaptığı girişimlerde "Türkiye'de zorla asimle
edilmiş beş milyon Rum var" iddiaları bitmiyor.
Son üçyüz yıldır böyle yalanlarla, Osmanlının zaafa
düştüğü dönemlerde Rusya ve İngiltere'nin dümen suyuna
yatarak topraklarını tek kurşun atmadan üç misli büyütmüş
olmasına rağmen hala doyuma ulaşmış değil, Israrla Ege ve
Karadeniz üzerinde tarihsel haklar iddia etmeye devam
ediyor. Devletimiz ise bu konuda on yıllardır hiçbir somut
adım atmıyor, Yunanlının bu iddialarını suskunlukla adeta
kabul ediyor gibi Osmanlı şecere bilgilerini açıklamıyordu.
Son yıllarda Osmanlı arşivleri kısmen araştırmacılara
açılmasıyla, Bazı araştırmacılarımız buldukları sponsorların
desteği ile Osmanlı kayıtlarını deşifre etmeye başladılar.
Köyümüzden Araştırmacı Sezgin Demircioğlu 1834 Of Nüfus
defterlerini deşifre ederek kitaplaştırdığında çok
heyecanlandım, resmen 200 yıllık tarihimi öğrenmiş
olacaktım. Kitabın basılmasını bekleyemedim, Sezgin
Demircioğlu ile Sultanahmet'te bir vesile buluşarak
bilgisayarındaki bize ait aile kayıtlarının fotoğrafını
çekerek hayrat.net sitemde aile sayfalarımızda yayınladım.
Resmi kayıt olmaları çok önemliydi, Herkes tevatürden soy,
şecere hakkında bir şeyler biliyordu lakin resmi kayıtlarda
karşımıza çıkmış olması bambaşka bir güven veriyor insana.
Bu nedenle "1834 Of Nüfus defteri" çalışmasını
gerçekleştiren Sezgin Demircioğlu, Süleyman Bilgin ve
sponsor Erdoğan bayraktar'a teşekkür ederim.
Başkalarını bilmiyorum lakin bana büyük bir hizmet yapmış
oldular. Allah kendilerinden razı olsun.

Bu vesile ile Bu eserin tanıtımını ve kısmen dağıtımını
hiçbir ücret kaygısı olmadan üstlendim, Ülkemizin parçalanma
senaryolarının gündemde olduğu günümüzde böyle eserlerin
halkın bilincine sunulmasını çok önemsiyorum.
Elbette ki Rum soyundan gelmiş olsam bile günümüzdeki şuur
yapımda fazla bir değişiklik olmazdı, Gene Müslümanlığıma
devam eder, kendimi Türk Olarak tanımlamaya devam ederdim,
Çünkü Rum bir kavmi temsil ediyor, Türk Bir Milleti temsil
ediyor. İkisi de ayrı şeyler, kavim Kan bağınla gelirken,
millet kavramı siyasi ve Kültürel bir bağdır. Bazı
tanıdıklarım var! bir şekilde Ermeni olduklarını
öğrenmişler, Fazla bilgi sahibi olmadıkları İslam dininden
ayrılarak, Ortodoks Hıristiyanlığa geçtiler. kendisine ---
Sen İslam'ın nesini beğenmedin de Hıristiyanlığa geçtin diye
sorduğumda, Abi biz Ermeni'yiz dedi.
Bende Ermeni olabilirsin, Bu Müslüman olmanı engellemez ki,
Ermeni bir kavimdir İnkar etmiş olsan bile Ermenilikten
çıkmış olmazsın, lakin Türk milletinden çıkabilirsin, Millet
ait olduğun Milli Mensubiyet şuurudur diye uzunca izah
ettikten sonra derdimi anlatabildim ve Bu kardeşimiz Türk
milleti kavramına bakışı değişti, artık Türk değilim
diyemiyor fakat Ermeni şovenizminden etkilenmiş, Maddi,
manevi bir baskı altında olduğundan Müslümanlığını her yerde
beyan edemiyor.
Gerçi bu arkadaşımızın dindarlığı zaten Toplumumuzun kahhar
çoğunluğu gibi sadece bir şahadetten ibaret olduğu için,
İslami sorumluluklar konusunda fazlaca bilgi ve gayreti
olmadığı için elimizden daha fazlası gelmiyor.
Bu
konu 120.000 Din! görevlisi istihdam eden Diyanetin Suçudur,
Diyanet İnşaallah acilen bu suçunun idrakine varırda
gereğini yaparak İslam'ın namazdan ibaret olmadığını, Bütün
bir hayatı kapsadığını anlayarak topluma Namaz memurluğuna
ilave olarak İslamın Saliklerinden istediği diğer farzlar
konusunda gayreti olur temennisi ile dua ediyoruz.
Abdullah Gözaydın
Fatihten@gmail.com |